İmam Rıza’nın Memun tarafından veliaht olarak tayin edilmesi
İmam Rıza, şartlar gereği kısmen de olsa rahatlayan siyasî ortamı iyi değerlendirdi
29.01.2024 20:18:00
Hasan Parlak
Hasan Parlak
İmam Rıza, şartlar gereği kısmen de olsa rahatlayan siyasî ortamı iyi değerlendirdi.
Memun'un ve Emin'in çatışmaları, Abbasi hanedanının ikiye bölünmüş olması, İmam'ın ve yakınlarının sıkı bir takibat altında tutulmasına izin vermiyordu.
İmam Rıza bu mevcut siyasî ortamı Ehl-i Beyt düşüncesini yaymak ve İslam ül-kesinin her köşesinde Ehl-i Beyt'i seven bir halk kitlesi oluşturmak için değerlendirdi.
İmam Rıza tıpkı ataları gibi her türlü mücadele ve hareket tarzını kendi denetiminde tutuyordu.
Ancak, bu konuda sıkı bir gizlilik prensibi uyguluyor, yönetime karşı açıkça karşı çıkar bir konumda görünmüyordu. Çünkü kayıtlarda geçtiğine göre, böyle bir davranışta bulunması öldürülmesine veya esir edilmesine yol açabilirdi.
Kendinden sonraki imamı hazırlamadan böyle bir muameleye mâruz kalması büyük bir tehlike olur, Ehl-i Beyt mücadelesi başsız kalabilirdi.
Silahlı mücadelelerin hiçbirine doğrudan katılmamış olması sayesinde, isyancılar tarafından yapılan bir takım hataların hiçbirisi, İmam'ın ve taraftarlarının hanesine bir eksi olarak kaydedilmemiştir.
Mesela, Hicri 199 tarihinde Memun'a karşı isyan hareketi başlamadan önce Muhammed b. Süleyman el-Alevî'nin taraftarları Medine'de toplandılar ve Muhammed'den, İmam Rıza'yı kendileri ile birlikte isyana katılmaya çağırması için davet etmesini istediler.
O da bu öneride bulunanlardan birini İmam'a gönderdi. İmam ona şu cevabı verdi: "Yirmi gün geçsin sana geleceğim." İsyancılar birkaç gün beklediler. On sekizinci gün Abbasi kuvvetleri harekete geçti. Ve isyanı henüz hazırlık aşamasında iken bitirdiler.
İmam, hiçbir isyanla direkt olarak bağlantılı görünmediği içindir ki hükümet nezdinde isyan hareketleri ile doğrudan ilişkisinin olmadığı izlenimini bırakıyordu.
İmam'ın, silahlı hareketlerin önderlerine mutlak bir yetki vermiş olması da mümkündü. Mesela, İmam Câfer Sâdık'ın oğlu isyan kararı aldığında İmam Rıza'ya başvurmuş, İmam da ona şu haberi göndermişti. "Yarın isyanı başlatma. Eğer isyan edersen yenilirsin ve arkadaşların da öldürülür."
Memun yönetime geldikten iki yıl kadar sonra Hicri 200 tarihinde İmam Rıza'ya bir mektup yazarak Horasan'a gelmesini istedi.
İmam, gitmemek için birçok gerekçe ileri sürdüyse de Memun mektup yazmayı ve gelmesi için ısrar etmeyi sürdürdü. İmam, Memun'un vazgeçmeyeceğini anladı ve davetine icabet etmek zorunda kaldı.
Memun, İmam Rıza'yı getirmesi için görevlendirdiği adamına onu Kûfe ve Kum yolundan getirmemesini istedi. O da Basra, Ahvaz ve Fars yolunu takip ederek Merv'e vardı.
İmam'ın Medine'den Merv'e getirilmesi sırasında kendisine hiçbir şey sorulmamış, görüşü bile alınmamıştı. Diğer yandan, İmam'ı Merv'e getirmekle görevlendirilen kişiler de İmam Rıza'ya karşı büyük düşmanlık besleyen kişilerdi.
Bu iş için görevlendirilen Celludî denen komutan, Memun'a son derece bağlıydı. İmam Rıza'ya karşı ise büyük bir kin beslemekteydi.
Halife Harun Reşid döneminde Medine'de bir Ehl-i Beyt isyanı meydana gelmişti. Halife Harun, Celludî denen bu kişiyi Medine'deki Ebu Tâliboğulları'nın bütün mallarını yağmalaması, üzerlerindeki elbiseler dışında bütün giysilerini alması, hatta kadınların bile ziynet eşyalarını alması için Medine'ye gönderdi.
Celludî, İmam'ın evine geldi. İmam önüne geçerek, "İçeri bırakmam" dedi.
Celludî, "Ben içeri girip kadınların üzerinden birden fazla bütün elbiselerini almakla görevliyim" dedi. İmam tekrar, "Ben istediğin her şeyi getiririm sana fakat içeri girmene müsaade etmem" buyurdu. Celludî ne kadar ısrar ettiyse de İmam ona müsaade etmedi.
Daha sonra İmam kadınlara, "Neyiniz varsa ona verin çekip gitsin" buyurdu. O da kadınların elbiselerini hatta küpe ve bileziklerini bile alıp gitti.
İşte Memun veliahtlık meselesini Merv'de gündeme getirince, aynı şahıs yani Celludî, "Ben bu meseleye karşıyım" dedi. Onunla diğer iki kişi zindana atıldılar.
Ardından, bir gün Memun bunları yanına çağırdı. O sırada İmam Rıza aralarında Fazl'ın da bulunduğu bir grupla orada bulunuyordu.
Memun Celludî ve etrafındakilerden tekrar görüşlerini istedi. Fakat tekrar açık bir şekilde, "Biz bu işe karşıyız" dediler. Memun birincisinin boynunu vurdurdu. İkincisine sordu, ancak o da aynı şeyi söyleyince onun da boynunu vurdurdu, sıra Celludî'ye geldi. O sırada İmam Rıza Memun'un yanında oturuyordu.
Yavaşça ona, "Bunu bırak!" dedi. Fakat Celludî şöyle diyordu: "Senden rica ediyorum, Allah aşkına bu adamın benim hakkımdaki sözünü kabul etme!" dedi. Memun da, "Senin bu yeminini kabul ediyorum. Kesinlikle onun senin hakkındaki sözünü kabul etmeyeceğim" dedi. (Celludî bağışlanması için İmam'ın kendisine aracılık ettiğini bilmiyordu). Memun hemen orada onun boynunu vurdurdu.
İmam Rıza'nın, kendi evini yağmalayan bir insan için bağışlanma dilediğini görüyoruz ki; bu, İmam'ın Resûlullah'ın evladı olarak tam bir peygamber ahlakına sahip mükemmel bir şahsiyet olduğunun ispatıdır.
İmam Merv'e varınca Memun hilafet ve emirlik görevini ona teklif etti. İmam bunu kabul etmedi. Memun ısırar etti. Bu konuda aralarındaki görüşmeler iki ay kadar sürdü. İmam hiçbir şekilde Memun'un kendisine sunduğu bu teklifi kabul etmiyordu. Tartışma ve konuşmalar uzayınca Me'mun, "O zaman veliahtlığı kabul et" dedi. Ve kabul etmemesi durumunda öldürüleceğini ima eden sözler söyledi.
Bu konudaki tartışma ve konuşmalar kaynaklarda geniş olarak anlatılmıştır.
Ebu'l-Ferec İsfahanî "Mekatilu't-Tâlibiyyin" adlı eserinde şöyle yazar: "Memun, Fazl b. Sehl ve kardeşi Hasan b. Sehl'i İmam Rıza'nın yanına gönderdi. Onlar veliahtlık meselesini gündeme getirdiler.
Fakat İmam kabul etmekten sakınıyordu. Sonunda, "Sen ne diyorsun! Bunu kabul edip etmemekte seçme hakkına sahip değilsin. Kabul etmeyecek olursan burada boynunu vurmakla görevliyiz biz" dediler. Fakat İmam yine de kabul etmeyince Memun'un yanına döndüler.
İkinci defa Memun'un kendisi gelip İmam'la müzakere etti ve yine İmam'ı öldürmekle tehdit etti. Hatta bir defasında, "Neden kabul etmiyorsun?" dedi ve ekledi: "Deden Ali b. Ebu Tâlib şûraya katılmadı mı?"
Kaynaklarda nakledildiğine göre İmam, hilafeti kendisine vermek isteyen Memun'a şöyle buyurdu: "Bu hilafet ya senin hakkındır, ya hakkın değildir. Eğer gerçekten senin hakkınsa, sen bu konuda hak sahibiysen ve bu hilafet İlahî bir hilafetse bu durumda Allah'ın sana ihtisas ettiği böyle bir elbiseyi başkasına vermeye hakkın yoktur. Yok, eğer hilafet senin hakkın değilse, yine onu başka birine veremezsin. Senin olmayan bir şeyi başka birine nasıl verirsin ki?"
Sonunda İmam teklifi kabul etti. Ama bazı önemli şartlar ileri sürdü. Ve dedi ki: "Ben veliahtlığı hiçbir şeyi emretmemek, hiçbir şeyi yasaklamamak, hiçbir hususta hüküm vermemek ve süregelen hiçbir uygulamayı değiştirmemek şartıyla kabul ediyorum. Bütün bunlardan beni muaf tutacaksın."
Memun bu şartları kabul ettiğini belirtti. Ardından İmam Rıza Hicri 201 senesinin Ramazan ayının beşinci gününde Memun'un veliahtı olarak tayin edildi." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)
Memun'un ve Emin'in çatışmaları, Abbasi hanedanının ikiye bölünmüş olması, İmam'ın ve yakınlarının sıkı bir takibat altında tutulmasına izin vermiyordu.
İmam Rıza bu mevcut siyasî ortamı Ehl-i Beyt düşüncesini yaymak ve İslam ül-kesinin her köşesinde Ehl-i Beyt'i seven bir halk kitlesi oluşturmak için değerlendirdi.
İmam Rıza tıpkı ataları gibi her türlü mücadele ve hareket tarzını kendi denetiminde tutuyordu.
Ancak, bu konuda sıkı bir gizlilik prensibi uyguluyor, yönetime karşı açıkça karşı çıkar bir konumda görünmüyordu. Çünkü kayıtlarda geçtiğine göre, böyle bir davranışta bulunması öldürülmesine veya esir edilmesine yol açabilirdi.
Kendinden sonraki imamı hazırlamadan böyle bir muameleye mâruz kalması büyük bir tehlike olur, Ehl-i Beyt mücadelesi başsız kalabilirdi.
Silahlı mücadelelerin hiçbirine doğrudan katılmamış olması sayesinde, isyancılar tarafından yapılan bir takım hataların hiçbirisi, İmam'ın ve taraftarlarının hanesine bir eksi olarak kaydedilmemiştir.
Mesela, Hicri 199 tarihinde Memun'a karşı isyan hareketi başlamadan önce Muhammed b. Süleyman el-Alevî'nin taraftarları Medine'de toplandılar ve Muhammed'den, İmam Rıza'yı kendileri ile birlikte isyana katılmaya çağırması için davet etmesini istediler.
O da bu öneride bulunanlardan birini İmam'a gönderdi. İmam ona şu cevabı verdi: "Yirmi gün geçsin sana geleceğim." İsyancılar birkaç gün beklediler. On sekizinci gün Abbasi kuvvetleri harekete geçti. Ve isyanı henüz hazırlık aşamasında iken bitirdiler.
İmam, hiçbir isyanla direkt olarak bağlantılı görünmediği içindir ki hükümet nezdinde isyan hareketleri ile doğrudan ilişkisinin olmadığı izlenimini bırakıyordu.
İmam'ın, silahlı hareketlerin önderlerine mutlak bir yetki vermiş olması da mümkündü. Mesela, İmam Câfer Sâdık'ın oğlu isyan kararı aldığında İmam Rıza'ya başvurmuş, İmam da ona şu haberi göndermişti. "Yarın isyanı başlatma. Eğer isyan edersen yenilirsin ve arkadaşların da öldürülür."
Memun yönetime geldikten iki yıl kadar sonra Hicri 200 tarihinde İmam Rıza'ya bir mektup yazarak Horasan'a gelmesini istedi.
İmam, gitmemek için birçok gerekçe ileri sürdüyse de Memun mektup yazmayı ve gelmesi için ısrar etmeyi sürdürdü. İmam, Memun'un vazgeçmeyeceğini anladı ve davetine icabet etmek zorunda kaldı.
Memun, İmam Rıza'yı getirmesi için görevlendirdiği adamına onu Kûfe ve Kum yolundan getirmemesini istedi. O da Basra, Ahvaz ve Fars yolunu takip ederek Merv'e vardı.
İmam'ın Medine'den Merv'e getirilmesi sırasında kendisine hiçbir şey sorulmamış, görüşü bile alınmamıştı. Diğer yandan, İmam'ı Merv'e getirmekle görevlendirilen kişiler de İmam Rıza'ya karşı büyük düşmanlık besleyen kişilerdi.
Bu iş için görevlendirilen Celludî denen komutan, Memun'a son derece bağlıydı. İmam Rıza'ya karşı ise büyük bir kin beslemekteydi.
Halife Harun Reşid döneminde Medine'de bir Ehl-i Beyt isyanı meydana gelmişti. Halife Harun, Celludî denen bu kişiyi Medine'deki Ebu Tâliboğulları'nın bütün mallarını yağmalaması, üzerlerindeki elbiseler dışında bütün giysilerini alması, hatta kadınların bile ziynet eşyalarını alması için Medine'ye gönderdi.
Celludî, İmam'ın evine geldi. İmam önüne geçerek, "İçeri bırakmam" dedi.
Celludî, "Ben içeri girip kadınların üzerinden birden fazla bütün elbiselerini almakla görevliyim" dedi. İmam tekrar, "Ben istediğin her şeyi getiririm sana fakat içeri girmene müsaade etmem" buyurdu. Celludî ne kadar ısrar ettiyse de İmam ona müsaade etmedi.
Daha sonra İmam kadınlara, "Neyiniz varsa ona verin çekip gitsin" buyurdu. O da kadınların elbiselerini hatta küpe ve bileziklerini bile alıp gitti.
İşte Memun veliahtlık meselesini Merv'de gündeme getirince, aynı şahıs yani Celludî, "Ben bu meseleye karşıyım" dedi. Onunla diğer iki kişi zindana atıldılar.
Ardından, bir gün Memun bunları yanına çağırdı. O sırada İmam Rıza aralarında Fazl'ın da bulunduğu bir grupla orada bulunuyordu.
Memun Celludî ve etrafındakilerden tekrar görüşlerini istedi. Fakat tekrar açık bir şekilde, "Biz bu işe karşıyız" dediler. Memun birincisinin boynunu vurdurdu. İkincisine sordu, ancak o da aynı şeyi söyleyince onun da boynunu vurdurdu, sıra Celludî'ye geldi. O sırada İmam Rıza Memun'un yanında oturuyordu.
Yavaşça ona, "Bunu bırak!" dedi. Fakat Celludî şöyle diyordu: "Senden rica ediyorum, Allah aşkına bu adamın benim hakkımdaki sözünü kabul etme!" dedi. Memun da, "Senin bu yeminini kabul ediyorum. Kesinlikle onun senin hakkındaki sözünü kabul etmeyeceğim" dedi. (Celludî bağışlanması için İmam'ın kendisine aracılık ettiğini bilmiyordu). Memun hemen orada onun boynunu vurdurdu.
İmam Rıza'nın, kendi evini yağmalayan bir insan için bağışlanma dilediğini görüyoruz ki; bu, İmam'ın Resûlullah'ın evladı olarak tam bir peygamber ahlakına sahip mükemmel bir şahsiyet olduğunun ispatıdır.
İmam Merv'e varınca Memun hilafet ve emirlik görevini ona teklif etti. İmam bunu kabul etmedi. Memun ısırar etti. Bu konuda aralarındaki görüşmeler iki ay kadar sürdü. İmam hiçbir şekilde Memun'un kendisine sunduğu bu teklifi kabul etmiyordu. Tartışma ve konuşmalar uzayınca Me'mun, "O zaman veliahtlığı kabul et" dedi. Ve kabul etmemesi durumunda öldürüleceğini ima eden sözler söyledi.
Bu konudaki tartışma ve konuşmalar kaynaklarda geniş olarak anlatılmıştır.
Ebu'l-Ferec İsfahanî "Mekatilu't-Tâlibiyyin" adlı eserinde şöyle yazar: "Memun, Fazl b. Sehl ve kardeşi Hasan b. Sehl'i İmam Rıza'nın yanına gönderdi. Onlar veliahtlık meselesini gündeme getirdiler.
Fakat İmam kabul etmekten sakınıyordu. Sonunda, "Sen ne diyorsun! Bunu kabul edip etmemekte seçme hakkına sahip değilsin. Kabul etmeyecek olursan burada boynunu vurmakla görevliyiz biz" dediler. Fakat İmam yine de kabul etmeyince Memun'un yanına döndüler.
İkinci defa Memun'un kendisi gelip İmam'la müzakere etti ve yine İmam'ı öldürmekle tehdit etti. Hatta bir defasında, "Neden kabul etmiyorsun?" dedi ve ekledi: "Deden Ali b. Ebu Tâlib şûraya katılmadı mı?"
Kaynaklarda nakledildiğine göre İmam, hilafeti kendisine vermek isteyen Memun'a şöyle buyurdu: "Bu hilafet ya senin hakkındır, ya hakkın değildir. Eğer gerçekten senin hakkınsa, sen bu konuda hak sahibiysen ve bu hilafet İlahî bir hilafetse bu durumda Allah'ın sana ihtisas ettiği böyle bir elbiseyi başkasına vermeye hakkın yoktur. Yok, eğer hilafet senin hakkın değilse, yine onu başka birine veremezsin. Senin olmayan bir şeyi başka birine nasıl verirsin ki?"
Sonunda İmam teklifi kabul etti. Ama bazı önemli şartlar ileri sürdü. Ve dedi ki: "Ben veliahtlığı hiçbir şeyi emretmemek, hiçbir şeyi yasaklamamak, hiçbir hususta hüküm vermemek ve süregelen hiçbir uygulamayı değiştirmemek şartıyla kabul ediyorum. Bütün bunlardan beni muaf tutacaksın."
Memun bu şartları kabul ettiğini belirtti. Ardından İmam Rıza Hicri 201 senesinin Ramazan ayının beşinci gününde Memun'un veliahtı olarak tayin edildi." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)