İmam Hadi’nin bazı kerametleri
Ali b. Mehziyar anlatıyor: “Askerî bölgeye Samarra'ya gittim. İmamet hakkında kuşkularım vardı. Bir bahar günü sultan ava çıkmıştı. Hava sıcaktı. İnsanlar yaz giysilerini giymişlerdi
26.05.2024 18:38:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Ali b. Mehziyar anlatıyor: "Askerî bölgeye Samarra'ya gittim. İmamet hakkında kuşkularım vardı. Bir bahar günü sultan ava çıkmıştı. Hava sıcaktı. İnsanlar yaz giysilerini giymişlerdi.
Ama Ebû'l-Hasan keçeden kalın bir elbise giymişti. Atının sırtına da keçeden bir örtü sermişti. Atın kuyruğunu düğümlemişti. İnsanlar bu durumuna hayretle bakıyor ve 'Şu Medineli'ye bakar mısınız, kendini ne hale getirmiş?' diyorlardı.
Kendi kendime dedim ki: 'Eğer bu adam İmam olsaydı böyle bir şey yapmazdı.'
Sonra dedim ki: 'Ona elbisesine terleyen cünüp adamın halinden sorayım.'
Sonra yine kendi kendime şöyle dedim: 'Eğer yüzünü açarsa o İmam'dır.'
Bana yaklaştığında yüzünü açtı ardından şöyle dedi: 'Eğer cünüp olan adam haram bir ilişkiden cünüp kalmış ve elbisesine terlemişse onunla namaz kılması câiz değildir. Eğer helâl bir ilişkiden cünüp olmuşsa bir sakıncası yoktur.'
Bu cevaptan sonra artık içimde onun imamlığıyla ilgili hiçbir şüphe kalmadı.
Hibetullah b. Ebû Mansur el-Musulî anlatıyor: "Diyar-ı Rebia'da (Kuzey Fırat bölgesine verilen isim) Hıristiyan bir kâtipvardı. Kefertusa ahalisindendi ve adı Yûsuf b. Ya'kub idi. Babamın arkadaşlarındandı.
Bir gün babamı ziyarete geldi. Ve misafiri oldu. Babam ona, 'Ne işin var? Bu vakitte niye geldin?' dedi.
O dedi ki: 'Mütevekkil'in huzuruna çağrıldım. Bana ne yapacaklarını da bilmiyorum. Ancak ben canımı yüz dinar karşılığında Allah'tan satın aldım. Bu parayı Ali b. Muhammed b. Rızâ'ya götürmek üzere yanımda getirdim.' Babam, 'Doğru yapmışsın 'dedi.
Adı geçen Hıristiyan adam Mütevekkil'in huzuruna çıkmak üzere ayrıldı. Birkaç gün sonra sevinçli ve mutlu bir halde yanımıza geri döndü.
Babam ona dedi ki: 'Başından geçenleri bana anlat.'
O da başından geçenleri şöyle anlattı: 'Samarra'ya gittim. Daha önce hiç gitmemiştim. Bir evde konakladım. Kendi kendime dedim ki: Mütevekkil'in yanına gitmeden ve herhangi bir kimse beni tanımadan bu yüz dinarı İmam Hâdî'ye ulaştırayım.
Çünkü Mütevekkil'in onun binite binmesini yasakladığını, bu yüzden evinden çıkmadığını öğrenmiştim. Ama nasıl yapacaktım? Hıristiyan bir adam İmam'ın evini soracak, her an ihbar edilebilirdim.
Bu da işimi daha da zorlaştırırdı. Bir süre düşündüm. Sonra aklıma şöyle bir fikir geldi. Eşeğime bineyim ve şehirde dolaşayım.
Eşek istediği yere gitsin, ona engel olmayayım. Bakarsın kimseye sorma gereği duymadan onun evinin önüne gelirim. Dinarları bir kâğıda koyup elbisemin koluna sakladım.
Eşeğime bindim. Eşek caddeleri, sokakları bir bir geçiyordu. Derken bir evin kapısına vardım. Eşek orada durdu. Yürümesi için zorladım ama eşek oradan ayrılmadı.
Hizmetçime dedim ki: 'Bu evin kimin olduğunu sor:'
İbn Rızâ'nın (İmam Hâdî'nin) evidir' dediler. Ben, 'Vallahi bu ikna edici delildir' dedim.
Sonra siyah bir hizmetçi dışarı çıktı ve 'Sen Yûsuf b. Ya'kub musun?' diye sordu.
'Evet' dedim. Bana merkebimden inmemi söyledi. İndim. Sonra beni evin dehlizinde oturtup kendisi içeri girdi. Kendi kendime dedim ki: 'Bu da bir diğer delil... Bu hizmetçi benim adımı nereden bilecek? Bu şehirde beni tanıyan, adımı bilen hiç kimse yok, daha önce bu şehre hiç gelmemiştim.'
Hizmetçi dışarı çıktı ve 'Elbisenin içine sakladığın yüz dinarı ver' dedi.
Parayı ona verdim. Ve dedim ki: 'Bu da üçüncü delil.'
Sonra tekrar yanıma döndü ve bana içeri girmemi söyledi. İbn Rızâ'nın yanına girdim. Meclisinde yalnız başına oturuyordu.
Dedi ki: 'Ey Yûsuf! İman etmenin zamanı gelmedi mi?'
Dedim ki: 'Ey efendim! Yetinen kimse için yeterli olacak deliller gördüm.'
Dedi ki: 'Heyhat! Sen Müslüman olmayacaksın ama senin falan oğlun Müslüman olacak. O da bizim sevenlerimizdendir. Çağrıldığın yere git. Orada hoşuna giden bir durumla karışılacaksın.'
Sonra Mütevekkil'in kapısına gittim. İstediğim her şeyi söyledim. Sonra dönüp geldim.'
Bu adamdan sonra (yani ölmesinden sonra) oğluyla karşılaştım. Allah'a yemin ederim ki, Müslüman olmuştu ve güzel bir inanca sahipti.
Ehl-i Beyt takipçilerindendi. Bana babasının Hıristiyan olarak öldüğünü, kendisinin ise babasının ölümünden sonra Müslüman olduğunu anlattı. Ve 'Ben efendimin müjdesiyim' diyordu." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hadi eserinden)
Ama Ebû'l-Hasan keçeden kalın bir elbise giymişti. Atının sırtına da keçeden bir örtü sermişti. Atın kuyruğunu düğümlemişti. İnsanlar bu durumuna hayretle bakıyor ve 'Şu Medineli'ye bakar mısınız, kendini ne hale getirmiş?' diyorlardı.
Kendi kendime dedim ki: 'Eğer bu adam İmam olsaydı böyle bir şey yapmazdı.'
Sonra dedim ki: 'Ona elbisesine terleyen cünüp adamın halinden sorayım.'
Sonra yine kendi kendime şöyle dedim: 'Eğer yüzünü açarsa o İmam'dır.'
Bana yaklaştığında yüzünü açtı ardından şöyle dedi: 'Eğer cünüp olan adam haram bir ilişkiden cünüp kalmış ve elbisesine terlemişse onunla namaz kılması câiz değildir. Eğer helâl bir ilişkiden cünüp olmuşsa bir sakıncası yoktur.'
Bu cevaptan sonra artık içimde onun imamlığıyla ilgili hiçbir şüphe kalmadı.
Hibetullah b. Ebû Mansur el-Musulî anlatıyor: "Diyar-ı Rebia'da (Kuzey Fırat bölgesine verilen isim) Hıristiyan bir kâtipvardı. Kefertusa ahalisindendi ve adı Yûsuf b. Ya'kub idi. Babamın arkadaşlarındandı.
Bir gün babamı ziyarete geldi. Ve misafiri oldu. Babam ona, 'Ne işin var? Bu vakitte niye geldin?' dedi.
O dedi ki: 'Mütevekkil'in huzuruna çağrıldım. Bana ne yapacaklarını da bilmiyorum. Ancak ben canımı yüz dinar karşılığında Allah'tan satın aldım. Bu parayı Ali b. Muhammed b. Rızâ'ya götürmek üzere yanımda getirdim.' Babam, 'Doğru yapmışsın 'dedi.
Adı geçen Hıristiyan adam Mütevekkil'in huzuruna çıkmak üzere ayrıldı. Birkaç gün sonra sevinçli ve mutlu bir halde yanımıza geri döndü.
Babam ona dedi ki: 'Başından geçenleri bana anlat.'
O da başından geçenleri şöyle anlattı: 'Samarra'ya gittim. Daha önce hiç gitmemiştim. Bir evde konakladım. Kendi kendime dedim ki: Mütevekkil'in yanına gitmeden ve herhangi bir kimse beni tanımadan bu yüz dinarı İmam Hâdî'ye ulaştırayım.
Çünkü Mütevekkil'in onun binite binmesini yasakladığını, bu yüzden evinden çıkmadığını öğrenmiştim. Ama nasıl yapacaktım? Hıristiyan bir adam İmam'ın evini soracak, her an ihbar edilebilirdim.
Bu da işimi daha da zorlaştırırdı. Bir süre düşündüm. Sonra aklıma şöyle bir fikir geldi. Eşeğime bineyim ve şehirde dolaşayım.
Eşek istediği yere gitsin, ona engel olmayayım. Bakarsın kimseye sorma gereği duymadan onun evinin önüne gelirim. Dinarları bir kâğıda koyup elbisemin koluna sakladım.
Eşeğime bindim. Eşek caddeleri, sokakları bir bir geçiyordu. Derken bir evin kapısına vardım. Eşek orada durdu. Yürümesi için zorladım ama eşek oradan ayrılmadı.
Hizmetçime dedim ki: 'Bu evin kimin olduğunu sor:'
İbn Rızâ'nın (İmam Hâdî'nin) evidir' dediler. Ben, 'Vallahi bu ikna edici delildir' dedim.
Sonra siyah bir hizmetçi dışarı çıktı ve 'Sen Yûsuf b. Ya'kub musun?' diye sordu.
'Evet' dedim. Bana merkebimden inmemi söyledi. İndim. Sonra beni evin dehlizinde oturtup kendisi içeri girdi. Kendi kendime dedim ki: 'Bu da bir diğer delil... Bu hizmetçi benim adımı nereden bilecek? Bu şehirde beni tanıyan, adımı bilen hiç kimse yok, daha önce bu şehre hiç gelmemiştim.'
Hizmetçi dışarı çıktı ve 'Elbisenin içine sakladığın yüz dinarı ver' dedi.
Parayı ona verdim. Ve dedim ki: 'Bu da üçüncü delil.'
Sonra tekrar yanıma döndü ve bana içeri girmemi söyledi. İbn Rızâ'nın yanına girdim. Meclisinde yalnız başına oturuyordu.
Dedi ki: 'Ey Yûsuf! İman etmenin zamanı gelmedi mi?'
Dedim ki: 'Ey efendim! Yetinen kimse için yeterli olacak deliller gördüm.'
Dedi ki: 'Heyhat! Sen Müslüman olmayacaksın ama senin falan oğlun Müslüman olacak. O da bizim sevenlerimizdendir. Çağrıldığın yere git. Orada hoşuna giden bir durumla karışılacaksın.'
Sonra Mütevekkil'in kapısına gittim. İstediğim her şeyi söyledim. Sonra dönüp geldim.'
Bu adamdan sonra (yani ölmesinden sonra) oğluyla karşılaştım. Allah'a yemin ederim ki, Müslüman olmuştu ve güzel bir inanca sahipti.
Ehl-i Beyt takipçilerindendi. Bana babasının Hıristiyan olarak öldüğünü, kendisinin ise babasının ölümünden sonra Müslüman olduğunu anlattı. Ve 'Ben efendimin müjdesiyim' diyordu." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hadi eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.