İmam Ali Rıza ayetler ile ‘Ehl-i Beyt’ sevgisinin farziyetini anlatıyor -1-
İmam Ali Rıza’nın, Ehl-i Beyt hakkında sorular soruları ayetler ile delillendirmesi
01.04.2025 00:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Nuh aleyhi's-selâm'dan şöyle naklediyor: "Ey kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrim ancak Allah'a aittir. Ben iman edenleri kovacak da değilim; şüphe yok ki onlar, Rablerine kavuşacaklar, fakat ben sizi, cahillik etmekte olan bir kavim görüyorum."
Hud aleyhi's-selâm'dan şöyle naklediyor: "Dedi ki: ...Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak beni yaratana aittir. Hâlâ akıl etmeyecek misiniz?"
Ama Allah Teâla Resulullah'a salla'llâhu aleyhi ve alih şöyle buyurmuştur: "De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum; istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir."(417)
Allah Teâla, onların kesinlikle dinden çıkmayacaklarını ve hiçbir zaman sapıklığa yönelmeyeceklerini bildiğinden dolayı onların sevgisini ve dostluğunu farz kılmıştır.
Onları sevmenin farz olmasının diğer delili de şudur: Eğer bir kimse bir kimseyle dost olur da akrabalarından bazısı ona düşman olursa (ister istemez) kalp salim kalmaz (o dostluk bozulur).
Allah Teâla da Peygamber'in mübarek kalbinde hiçbir mümine karşı bir kırgınlık olmamasını istediği için Ehlibeyt'in sevgisini onlara farz kıldı.
Kim bu vazifeye riayet edip, Resulullah'ı ve Ehlibeyt'ini severse, Resulullah'ın onu sevmemesi mümkün değildir.
Ama kim bu vazifeyi terk eder, ona amel etmez ve Peygamber'in Ehlibeyti'ne nefret duyar ve düşmanlıkta bulunursa Hz. Resulullah da ona nefret duyar. Çünkü o adam ilâhî farizalardan birini terk etmiştir. Bundan daha üstün bir fazilet ve bir şeref var mıdır?
Şu ayet: "De ki: sizden tebliğime karşılık hiçbir ücret istemiyorum, isteğim ancak yakınlarıma sevgidir." nazil olduğunda, Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih ashabı arasında ayağa kalkıp Allah'a hamdüsena etti ve şöyle buyurdu:
"Ey insanlar, Allah size bir vazife farz kılmıştır, onu yapar mısınız?" Hiç kimse cevap vermedi.
İkinci gün de ayağa kalktı ve aynı sözü tekrarladı. Yine hiç kimse cevap vermedi. Üçüncü gün de ayağa kalkıp: "Ey insanlar, Allah size bir vazife farz kılmıştır, onu yapar mısınız?" diye buyurunca yine hiçbir kimse cevap vermedi.
Bunun üzerine: "Ey insanlar, bu vazife ne altın ve ne de gümüş gerektirir; ne yiyecektir ve ne de içilecektir." buyurduğunda halk: "Artık ne buyuruyorsanız buyurun." dediler.
,,Bunun üzerine Resulullah mezkûr ayeti onlara tilavet etti. Onlar da: "Allah'ın istediği bu olursa, bunu yaparız." dediler. Ama onların çoğu, bu söze bağlı kalmadılar.
Daha sonra İmam Rıza aleyhi's-selâm şöyle buyurdular: Babam ceddimden, o da babalarından ve onlar da Hüseyin İbn Ali'den şöyle rivayet eder: "Muhacir ve ensar, Resulullah'ın huzuruna varıp şöyle dediler:
"Ya Resulallah, hem sizin ve hem de gelen misafirlerin masrafları oluyor. İşte bu (sizin yetkinizde olan) mal ve kanlarımızdır; bu hususta istediğiniz şekilde hüküm verin. Çekinmeden dilediğiniz şeyi bağışlayın ve dilediğiniz şeyi bırakın."
Allah Teâla (onlara cevap olarak) Ruhu'l-Emin'i gönderip şöyle buyurdu: "(Ey Muhammed,) De ki Sizden hiçbir ücret istemiyorum, isteğim ancak yakınlarıma sevgidir." Benden sonra da akrabalarımı incitmeyin."
Toplantıda bulunanlardan bazıları dışarı çıktıklarında şöyle dediler: "Resulullah teklifimizi, kendisinden sonra yakınlarına özenmemiz için reddetti. Bu, Peygamber'in (kendi yanından uydurup) Allah'a iftirasından başka bir şey değildir."
Elbette çok ağır bir sözdü bu. Bunun üzerine Allah Teâla şu ayeti indirdi:
"Yoksa kendisi onu uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer onu ben uydurdumsa, bu durumda siz Allah'tan bana (gelecek) olan hiçbir şeye (karşı) malik olamazsınız. O sizin, kendisi hakkında ne taşkınlıklar yapmakta olduğunuzu daha iyi bilendir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter. O, çok bağışlayan ve çok esirgeyendir."
Peygamber salla'llâhu aleyhi ve alih onların peşine birisini gönderdi, geldiklerinde onlara: "Sizler bir şey mi söylediniz?" diye buyurdular. Onlar "Evet, ya Resulallah, bizlerden bazıları bizim için hoş olmayan ağır bir söz söyledi." dediler. Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih, nazil olan ayeti onlara okudu. Onlar (bunu duyunca) şiddetli bir şekilde ağladılar.
Daha sonra Allah Teâla şu ayeti nazil etti: "Kullarından tövbeyi kabul eden ve kötülükleri affeden ve işlemekte olduklarınızı bilen O'dur." Devam edecek (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Hud aleyhi's-selâm'dan şöyle naklediyor: "Dedi ki: ...Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak beni yaratana aittir. Hâlâ akıl etmeyecek misiniz?"
Ama Allah Teâla Resulullah'a salla'llâhu aleyhi ve alih şöyle buyurmuştur: "De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum; istediğim, ancak yakınlarıma sevgidir."(417)
Allah Teâla, onların kesinlikle dinden çıkmayacaklarını ve hiçbir zaman sapıklığa yönelmeyeceklerini bildiğinden dolayı onların sevgisini ve dostluğunu farz kılmıştır.
Onları sevmenin farz olmasının diğer delili de şudur: Eğer bir kimse bir kimseyle dost olur da akrabalarından bazısı ona düşman olursa (ister istemez) kalp salim kalmaz (o dostluk bozulur).
Allah Teâla da Peygamber'in mübarek kalbinde hiçbir mümine karşı bir kırgınlık olmamasını istediği için Ehlibeyt'in sevgisini onlara farz kıldı.
Kim bu vazifeye riayet edip, Resulullah'ı ve Ehlibeyt'ini severse, Resulullah'ın onu sevmemesi mümkün değildir.
Ama kim bu vazifeyi terk eder, ona amel etmez ve Peygamber'in Ehlibeyti'ne nefret duyar ve düşmanlıkta bulunursa Hz. Resulullah da ona nefret duyar. Çünkü o adam ilâhî farizalardan birini terk etmiştir. Bundan daha üstün bir fazilet ve bir şeref var mıdır?
Şu ayet: "De ki: sizden tebliğime karşılık hiçbir ücret istemiyorum, isteğim ancak yakınlarıma sevgidir." nazil olduğunda, Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih ashabı arasında ayağa kalkıp Allah'a hamdüsena etti ve şöyle buyurdu:
"Ey insanlar, Allah size bir vazife farz kılmıştır, onu yapar mısınız?" Hiç kimse cevap vermedi.
İkinci gün de ayağa kalktı ve aynı sözü tekrarladı. Yine hiç kimse cevap vermedi. Üçüncü gün de ayağa kalkıp: "Ey insanlar, Allah size bir vazife farz kılmıştır, onu yapar mısınız?" diye buyurunca yine hiçbir kimse cevap vermedi.
Bunun üzerine: "Ey insanlar, bu vazife ne altın ve ne de gümüş gerektirir; ne yiyecektir ve ne de içilecektir." buyurduğunda halk: "Artık ne buyuruyorsanız buyurun." dediler.
,,Bunun üzerine Resulullah mezkûr ayeti onlara tilavet etti. Onlar da: "Allah'ın istediği bu olursa, bunu yaparız." dediler. Ama onların çoğu, bu söze bağlı kalmadılar.
Daha sonra İmam Rıza aleyhi's-selâm şöyle buyurdular: Babam ceddimden, o da babalarından ve onlar da Hüseyin İbn Ali'den şöyle rivayet eder: "Muhacir ve ensar, Resulullah'ın huzuruna varıp şöyle dediler:
"Ya Resulallah, hem sizin ve hem de gelen misafirlerin masrafları oluyor. İşte bu (sizin yetkinizde olan) mal ve kanlarımızdır; bu hususta istediğiniz şekilde hüküm verin. Çekinmeden dilediğiniz şeyi bağışlayın ve dilediğiniz şeyi bırakın."
Allah Teâla (onlara cevap olarak) Ruhu'l-Emin'i gönderip şöyle buyurdu: "(Ey Muhammed,) De ki Sizden hiçbir ücret istemiyorum, isteğim ancak yakınlarıma sevgidir." Benden sonra da akrabalarımı incitmeyin."
Toplantıda bulunanlardan bazıları dışarı çıktıklarında şöyle dediler: "Resulullah teklifimizi, kendisinden sonra yakınlarına özenmemiz için reddetti. Bu, Peygamber'in (kendi yanından uydurup) Allah'a iftirasından başka bir şey değildir."
Elbette çok ağır bir sözdü bu. Bunun üzerine Allah Teâla şu ayeti indirdi:
"Yoksa kendisi onu uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer onu ben uydurdumsa, bu durumda siz Allah'tan bana (gelecek) olan hiçbir şeye (karşı) malik olamazsınız. O sizin, kendisi hakkında ne taşkınlıklar yapmakta olduğunuzu daha iyi bilendir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter. O, çok bağışlayan ve çok esirgeyendir."
Peygamber salla'llâhu aleyhi ve alih onların peşine birisini gönderdi, geldiklerinde onlara: "Sizler bir şey mi söylediniz?" diye buyurdular. Onlar "Evet, ya Resulallah, bizlerden bazıları bizim için hoş olmayan ağır bir söz söyledi." dediler. Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih, nazil olan ayeti onlara okudu. Onlar (bunu duyunca) şiddetli bir şekilde ağladılar.
Daha sonra Allah Teâla şu ayeti nazil etti: "Kullarından tövbeyi kabul eden ve kötülükleri affeden ve işlemekte olduklarınızı bilen O'dur." Devam edecek (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.