Demokrasi, her ne kadar Yunanca "dimokratia" sözcüğünden türemiş ve Türkçeye, Fransızca "démocratie" sözcüğünden girmiş ise de gerçek manada Mustafa Kemal Atatürk'ün fikir ve devrimleri ile ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurumsal kişiliğinde asli tanım, mana ve unsurlarına kavuşmuştur.
Atatürk demokrasisini tanımlayacak olur isek, 'hak aramak ya da aranan hakkı sahibine arz edebilmek için ihtiyaç duyulan; niyet, kabiliyet ve imkanlar bütünüdür' diyebiliriz!
Merhum Mustafa Kemal Atatürk'ün açmış olduğu bu çığır maalesef, vefatından bugüne iktidarı elinde bulunduranların ihtiras veya korkularına ya da halkın cehaletine kurban edilmiştir.
Atatürk demokrasisinin zaman ve mekân mefhumu olmaksızın evrensel bir tarzda yaşanabilmesi için;
- Hakkını bilen ve talep eden vatandaşa yani bilinçli seçmene,
- Hak talep eden halkın, hakkını kendi hak ve hürriyetinden beri görecek, talep edilen her türlü hakkı sahibine arz edebilme niyet, kabiliyet ve imkanına sahip siyasetçiye yani Milli Siyaset Kurumu'na,
- Tüm bu arz ve talebin her türlü yasa, kanun ve fiillerinin icra edilebilmesine imkân sağlayacak tam bağımsız bir devlet ve ekonomiye ihtiyaç vardır.
Peki, tüm bu tabii şartlar sağlanmaz ise ne olur!
Fakirlik, yoksulluk, yolsuzluk milletin, yıkılmak ise devletin kaderi olur!
Daha sonra ise bizler (Allah muhafaza) vatansız, yurtsuz, bayraksız bir insan sürüsü olarak kalırız ortada!
Bugün ülkemizin içinde bulunduğu bu ahvalin müsebbibi hiç şüphesiz ehliyetsiz kişileri siyaset kurumunun başına getiren/seçen halk ile ehliyetsiz olduğu halde bu makamlara gelen/seçilen siyasilerdir.
Atatürk demokrasisinde, bireye seçme ve seçilme hakkı vermeden evvel gerekli milli ve manevi değerlerin öğretilmesi, eğitimlerin verilmesi şartı vardır. Böylece birey seçme ve seçilme kabiliyeti kazanmış olur.
Aksi takdirde seçen ne için seçtiğini, seçilen ise ne için seçildiğini bilmeden, hep beraber, binerler bir alamete giderler kıyamete…
Atatürk demokrasisi için asli unsur; yaşadığı ve yaşattığı tarih ve inancı ile aidiyeti sağlam, tam bağımsız bir siyaset ve her türlü varlığını devletine ve milletine armağan edecek bireylerdir.
Kurtuluş savaşı bu duygu, birlik ve beraberlik ile kazanılmadı mı?
Evet! Kimi ihanetinden, kimi cehaletinden…
Bugün siyaset icra eden "seçen ve seçilenler" büyük yanlışlar içerisindedirler!
Bu yanlışlardan nasıl dönülebileceği hususunda ilim ve fikir sahibi olan Milli Siyaset Kurumu ise eğer doğru fiiller icra etmez, sahip olduğu bu ilmi ve fikri topluma yayamaz ise bu yıkımın önüne geçebilmesi belki de hiç mümkün olamayacaktır!
İlimde ittifak edenlerin, fikirde ittifak edenlerin fiilde de ittifak edebilmeleri, varlığı iddia edilen ilmin ve fikrin de ispatı değil midir?
O halde bu müspet ilmi ve fikri topluma yayacak, toplum tarafından da kabulünü mümkün kılacak doğru fiiller nelerdir?
Milli Siyaset Kurumu için en önemlisi hiç şüphesiz sahip olduğu ilmi ve fikri topluma mal edecek, öğretecek yapıyı vücuda getirmektir: Teşkilatlanma!
Tarihimize bakarsak, siyasetten ticarete, diyanetten orduya kadar Türk milletinin ve devletinin her sahada örnek teşkilat sistemleri vücuda getirdiğini görürüz.
Bu manada verebileceğimiz en güzel örnek belki de temel değerlerini Bektaşilikten alan, aileden siyasete, ordudan ekonomiye her alanda varlık ve söz sahibi olan ahilik teşkilatıdır.
Yamaklıktan, çıraklığa, kalfalığa, ustalığa oradan üstatlığa uzanan yolda liyakat ile kazanılan asalete şahit olur, ast üst ilişkisi içerisinde sevgi saygı tecrübe eder, insan yetiştiren mahir ustaları, insanları tanırız.
Çırağı ve ustayı aynı anda kontrol ve murakabe eden, mutlak hakikate memur bir sistem, bir teşkilattır ahilik!
Belki de bu noktadan sonra her manada çözüm; hangi insan değil, hangi insanlardan teşekkül etmiş sistemdir!
Bugün Milli Siyaset Kurumu tarafından, kurtuluş için yazılabilecek yegâne reçete; insanı muhatap alacak, insanları bir araya getirecek, eğitecek, öğretecek tek ideal sistemi kısaca teşkilatı vücuda getirebilmektir. Bu manada ihtiyaç duyulanlar, sahip olduğu ilim ve fikrin muhtevasında bir de muhatabı olan bireyin damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Aksi takdirde yok oluyoruz, kayboluyoruz!
Dini ve milli değerlerimizin yegâne düşmanı olan haçlı dünyasının kurmuş olduğu kapitalist-emperyalist sistem sarmalı içerisinde bize müsaade edildiği kadar yaşıyoruz!
Ya da bu rezil düzende yaşadığımızı iddia ediyoruz!
Haçlı dünyası kapitalist-emperyalist düzeni ile içimizden insan devşirirken, şanlı Türk tarihinin intikamını alırcasına milli ve manevi değerlerimizi tarumar ederken, vatanımızı talan ederken, Türk-İslam tarihinin ağır sorumluluğu liyakat ve asaleti temsil edenlerin omuzlarında, dağların dahi kabul edemediği ilahi bir vebal olarak durmaktadır.
Milli Siyaset Kurumu tarafından gerçek manada demokratik, birlik ve beraberliğe numune, Hak adına halkı, halk adına bireyi muhatap alacak, onu eğitecek, öğretecek, her türlü hak ve hürriyetini doya doya yaşayabileceği bir hayatı onun önüne koyabilecek ve en önemlisi onu bu birlik ve beraberliğe ikna edecek, doğru yapı/teşkilat sistemi vücuda getirilemez ise haklı olmak, belki de toplum nazarında bir iddiadan öteye gidemeyecektir!
- Davet / 03.06.2024
- Algı yönetimi / 04.05.2023
- Küçülen insanı yüceltmek! / 09.04.2022
- Empati / 07.04.2022
- ‘Baba’ devlet! / 05.04.2022
- Her doğum bir tecellidir! / 01.04.2022
- Sözüm esnaf kesimine! / 28.01.2022
- İlm-i siyaset’te laiklik! / 18.09.2021
- Özgürlük mü esaret mi? / 11.09.2021