İlerleme Raporu'ndan dolayı kalkmış AB'ye kızıyoruz. Yok efendim "bizi parça parça bölüyorlar, milli egemenliğimizi yok ediyorlar, Cumhuriyet'ten ve Atatürk'ten rahatsız oluyorlar" diye AB'ye demediğimizi bırakmadık.
Ama gelin görün ki, AB'ye boşuna kızıyoruz! AB'den daha tehlikeli "odaklar" kendi içimizde. AB'nin azınlıklar ve Türkiye'nin üniter yapısıyla ilgili isteklerinin en az on katını devletin içindeki kişi ve kurumlar talep ediyor. Bu bakımdan önce "içerideki düşmanı" görüp, daha sonra dışarıya dönmeliyiz.
Başbakanlık bünyesinde kurulan İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun, İlerleme Raporu'ndan 5 gün önce yayınladığı rapor, "içerideki odakların" Türkiye'nin kuyusunu kazma girişimlerine verilecek en çarpıcı örnek. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e bağlı olarak çalışan Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu, 1 Ekim tarihinde yaptığı toplantıda "Azınlık Hakları ve Kültürel Çalışma Grubu" raporunu oyladı ve büyük çoğunlukla kabul edilen rapor Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sunuldu.
Raporda neler yok ki! Bu raporu okuyunca AB'nin İlerleme Raporu'nu mumla arar hale geliyorsunuz.
Başbakanlığa bağlı, Dışişleri Bakanı Gül'ün bizzat müdahil olduğu böyle bir kurul, hükümetin resmi görüşünü de aktarmış oluyor. Kurul'un Türkiye için çıkardığı ve felaket anlamına gelen maddeleriyle Türkiye'yi "mozaik" edebiyatıyla parça parça takdim etmesi, aynı zamanda AKP hükümetinin de desteklediği bir mantık.
AKP, bu kurulu maddi ve manevi destekleyerek ve hazırladığı raporları harfiyyen yerine getirmek suretiyle aynı safta yeraldıklarını gösteriyor.
İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun Başbakan'a sunduğu fecaat raporun ayrıntılarına geçmeden bazı üyelerinin isimlerini kamuoyunun bilgisine sunmakta yarar var. Lozan Antlaşması'nın özellikle "azınlık" maddeleriyle ilgili "aykırı" görüşleriyle(Kürtlerle ilgili zorlama bir azınlık ısrarı bulunuyor) tanınan Prof. Dr. Baskın Oran'ın başkanlık yaptığı Kurul üyeleri arasında; Ali DO?AN (Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı), Kazım GENÇ (Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı), Prof. Dr. Turgut TARHANLI, Prof.Dr. Türkan SAYLAN, Prof. Dr. İoanna KUÇURADİ, Av.Kazım KOLCUO?LU (İstanbul Barosu Başkanı) gibi isimler yer alıyor.
Raporun en çarpıcı bölümü, Baskın Oran marifetiyle "şırınga" edildiği çok açık olan Lozan ve azınlıklar kısmı. Rapora göre Türkiye Lozan'ı ihlal ediyor ve bu yüzden Kürtçe yayın ve her dilde eğitim gibi sorunlarla karşılaşıyor. Türkiye Lozan'a uysa bu tür sıkıntılar olmayacakmış! Yani Lozan'ın benimsediği "gayrimüslim azınlık kriteri"ni Başbakanlığa bağlı bu kurul reddediyor ve tıpkı Avrupa gibi Kürtleri ve Alevileri azınlık olarak sunuyor.
Rapor'da azınlıklarla ilgili şu ifadeler yer alıyor:
"Azınlıkları ilgilendiren mevzuat kısıtlayıcıdır. Bunun temel kaynağı Anayasa'daki 'Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir' hükmüdür. Devletin ülkesiyle bölünmez bütünlüğü bütün dünyada tartışmasız kabul edilen bir husustur. Fakat 'milletin bölünmez bütünlüğü' kavramı, batılıya son derece terstir. Çünkü bu terim, milletin tek parça olduğunu söylemektir ki, milleti oluşturan altkimliklerin inkarı anlamına gelir, dolayısıyla demokrasinin özüne karşıdır."
Raporun gerçek niyetini anlamak için bu bölüm bile tek başına yeterli. Çünkü raporu hazırlayan kurul, Türkiye'nin devleti ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu şiarını kabul etmiyor. Onlara göre Türk milleti bölünebilir!
"Türkiye Devleti'nin dili Türkçedir" ibaresini anlamsız bulan rapora göre devletin dili olmaz.
Rapora göre Türkiye'de ciddi bir "Sevr paranoyası-paranoyakları" mevcut. Bu paranoyanın milleti zayıflattığı ve Kürtçe ile ilgili yapılacak reformlarda engel olarak belirdiği görüşünü savunan Kurul raporu, Atatürk'ten ciddi anlamda rahatsızlığını da dile getiriyor. Atatürk'ün "muasır medeniyet" tezinin miadını doldurduğunu ve yeni hedefin artık Avrupa olduğunun altı ısrarla çiziliyor.
Raporda, burada aktaramadığımız ve Çölaşan'ın dediği gibi "insanın midesini bulandıran" birçok unsur bulunuyor.
İlerleme Raporu'ndan 5 gün önce Başbakan'ın eline geçen bu rapor, Başbakan'ın ve AKP hükümetinin Türkiye'ye dair düşündüklerini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Avrupa basını ve bizler, İlerleme Raporu'nun açıklanmasından sonra hükümetin bayram yapmasına bir türlü anlam verememiştik. Fakat bu rapordan sonra Başbakan'ın ve hükümetin nasıl bir halet-i ruhiyede olduğunu daha açık görmüş olduk. Ve aslında İlerleme Raporu'nun Türkiye'ye dayattığı ağır hükümlerin, AKP hükümetinin kafasında tasarladığı hükümlerden daha hafif olduğunun farkına vardık!
Ama gelin görün ki, AB'ye boşuna kızıyoruz! AB'den daha tehlikeli "odaklar" kendi içimizde. AB'nin azınlıklar ve Türkiye'nin üniter yapısıyla ilgili isteklerinin en az on katını devletin içindeki kişi ve kurumlar talep ediyor. Bu bakımdan önce "içerideki düşmanı" görüp, daha sonra dışarıya dönmeliyiz.
Başbakanlık bünyesinde kurulan İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun, İlerleme Raporu'ndan 5 gün önce yayınladığı rapor, "içerideki odakların" Türkiye'nin kuyusunu kazma girişimlerine verilecek en çarpıcı örnek. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e bağlı olarak çalışan Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu, 1 Ekim tarihinde yaptığı toplantıda "Azınlık Hakları ve Kültürel Çalışma Grubu" raporunu oyladı ve büyük çoğunlukla kabul edilen rapor Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sunuldu.
Raporda neler yok ki! Bu raporu okuyunca AB'nin İlerleme Raporu'nu mumla arar hale geliyorsunuz.
Başbakanlığa bağlı, Dışişleri Bakanı Gül'ün bizzat müdahil olduğu böyle bir kurul, hükümetin resmi görüşünü de aktarmış oluyor. Kurul'un Türkiye için çıkardığı ve felaket anlamına gelen maddeleriyle Türkiye'yi "mozaik" edebiyatıyla parça parça takdim etmesi, aynı zamanda AKP hükümetinin de desteklediği bir mantık.
AKP, bu kurulu maddi ve manevi destekleyerek ve hazırladığı raporları harfiyyen yerine getirmek suretiyle aynı safta yeraldıklarını gösteriyor.
İnsan Hakları Danışma Kurulu'nun Başbakan'a sunduğu fecaat raporun ayrıntılarına geçmeden bazı üyelerinin isimlerini kamuoyunun bilgisine sunmakta yarar var. Lozan Antlaşması'nın özellikle "azınlık" maddeleriyle ilgili "aykırı" görüşleriyle(Kürtlerle ilgili zorlama bir azınlık ısrarı bulunuyor) tanınan Prof. Dr. Baskın Oran'ın başkanlık yaptığı Kurul üyeleri arasında; Ali DO?AN (Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı), Kazım GENÇ (Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı), Prof. Dr. Turgut TARHANLI, Prof.Dr. Türkan SAYLAN, Prof. Dr. İoanna KUÇURADİ, Av.Kazım KOLCUO?LU (İstanbul Barosu Başkanı) gibi isimler yer alıyor.
Raporun en çarpıcı bölümü, Baskın Oran marifetiyle "şırınga" edildiği çok açık olan Lozan ve azınlıklar kısmı. Rapora göre Türkiye Lozan'ı ihlal ediyor ve bu yüzden Kürtçe yayın ve her dilde eğitim gibi sorunlarla karşılaşıyor. Türkiye Lozan'a uysa bu tür sıkıntılar olmayacakmış! Yani Lozan'ın benimsediği "gayrimüslim azınlık kriteri"ni Başbakanlığa bağlı bu kurul reddediyor ve tıpkı Avrupa gibi Kürtleri ve Alevileri azınlık olarak sunuyor.
Rapor'da azınlıklarla ilgili şu ifadeler yer alıyor:
"Azınlıkları ilgilendiren mevzuat kısıtlayıcıdır. Bunun temel kaynağı Anayasa'daki 'Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir' hükmüdür. Devletin ülkesiyle bölünmez bütünlüğü bütün dünyada tartışmasız kabul edilen bir husustur. Fakat 'milletin bölünmez bütünlüğü' kavramı, batılıya son derece terstir. Çünkü bu terim, milletin tek parça olduğunu söylemektir ki, milleti oluşturan altkimliklerin inkarı anlamına gelir, dolayısıyla demokrasinin özüne karşıdır."
Raporun gerçek niyetini anlamak için bu bölüm bile tek başına yeterli. Çünkü raporu hazırlayan kurul, Türkiye'nin devleti ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu şiarını kabul etmiyor. Onlara göre Türk milleti bölünebilir!
"Türkiye Devleti'nin dili Türkçedir" ibaresini anlamsız bulan rapora göre devletin dili olmaz.
Rapora göre Türkiye'de ciddi bir "Sevr paranoyası-paranoyakları" mevcut. Bu paranoyanın milleti zayıflattığı ve Kürtçe ile ilgili yapılacak reformlarda engel olarak belirdiği görüşünü savunan Kurul raporu, Atatürk'ten ciddi anlamda rahatsızlığını da dile getiriyor. Atatürk'ün "muasır medeniyet" tezinin miadını doldurduğunu ve yeni hedefin artık Avrupa olduğunun altı ısrarla çiziliyor.
Raporda, burada aktaramadığımız ve Çölaşan'ın dediği gibi "insanın midesini bulandıran" birçok unsur bulunuyor.
İlerleme Raporu'ndan 5 gün önce Başbakan'ın eline geçen bu rapor, Başbakan'ın ve AKP hükümetinin Türkiye'ye dair düşündüklerini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Avrupa basını ve bizler, İlerleme Raporu'nun açıklanmasından sonra hükümetin bayram yapmasına bir türlü anlam verememiştik. Fakat bu rapordan sonra Başbakan'ın ve hükümetin nasıl bir halet-i ruhiyede olduğunu daha açık görmüş olduk. Ve aslında İlerleme Raporu'nun Türkiye'ye dayattığı ağır hükümlerin, AKP hükümetinin kafasında tasarladığı hükümlerden daha hafif olduğunun farkına vardık!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012