Hz. Zeyneb’in, Yezid’in sarayında yaptığı konuşma
Esirler Şam'a Emevîler'in hilafet merkezine ulaştı. Yezid bütün tedbirleri almış, zafer kutlamaları için bütün şehrin süslenmesi talimatını vermişti
25.08.2024 19:05:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Esirler Şam'a Emevîler'in hilafet merkezine ulaştı. Yezid bütün tedbirleri almış, zafer kutlamaları için bütün şehrin süslenmesi talimatını vermişti.
Yezid, sarayında görülmemiş bir kalabalık topladı ve büyük bir toplantı yaptı. Ülkenin en önemli ve nüfuzlu kişilerini davet etti.
Esirler bağlı bir şekilde meclise götürüldü. Yezid'in önünden geçerken İmam Zeynelâbidin, "Ey Yezid! Seni, Allah'a soruyorum. Resûlullah bizi bu halde görse sence ne yapar?"
Bunun üzerine Yezid, esirlerin çözülmesini emretti. Sonra İmam Hüseyin'in başı Yezid'in önüne getirildi.
Hz. Zeyneb kardeşinin başını görünce iki eliyle yakasını parçalayıp kalpleri yaralayan hazin bir sesle şöyle ağladı:
"Ey Hüseyin! Ey Resûlullah'ın sevgilisi! Ey Mekke ve Mina'nın oğlu! Ey Seyyidetu'n-Nisa Fâtımatü'z-Zehra'nın oğlu! Ey Mustafa'nın kızının oğlu!"
Mecliste olanların hepsi ağladı. Yezid ise sustu.
Sonra Yezid elindeki değnekle İmam Hüseyin'in mübarek dişlerine dokunurken şu beyitleri okumaya başladı:
"Bedir'de öldürülen büyüklerim olsalardı da,
Hazrec'in kılıçlarımızla nasıl inlediğini görselerdi
Görselerdi de bunun sevinciyle çığlık atarak Ey Yezid ellerin dert görmesin deselerdi.
Hâşimoğulları'nın büyüklerini öldürerek
Bedir'in karşılığını aldık, ödeştik
Hâşimoğulları mülk ile oynadılar
Ne bir haber, ne de bir vahiy gelmiştir.
İntikam almazsam Handef'ten değilim
Yaptıklarından dolayı Ahmed'in soyundan."
Şeyh et-Tabersî, Hâşimoğulları'ndan olan Şeyh Saduk'tan ve diğerlerinden şöyle rivayet eder:
Bunun üzerine Ali'nin kızı Zeyneb ayağa kalktı ve Allah'a hamd ü senâ ve Resûlü'ne salât u selamdan sonra şu ayeti okudu: "Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah'ın ayetlerini yalanlamaları dolayısıyla çok kötü oldu!"
Sonra şöyle devam etti: "Ey Yezid, esir olarak şehir şehir dolaştırmakla bu geniş yeryüzünü ve bu fezayı bize dar ettiğini, bizi Allah katında hor ve zelil, kendini de yücelttiğini ve bu olayların da senin yüce makamından olduğunu mu sanırsın ki böyle övünüp seviniyorsun?
Dünyayı abat ettiğin, şenlendirdiğin için çok mu mutlusun? Her şeyin istediğin gibi gerçekleşmesine ve saltanatı ele geçirmene çok mu seviniyorsun?
Yavaş ol, yavaş ol! Allah'ın, 'O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi, sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar; Biz onlara, ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır' buyurduğunu unuttun mu yoksa?
Ey (Mekke Fethi sonrasında Peygamber tarafından) azat edilenlerin oğlu, kendi kadın ve cariyelerini örtüp Resûlullah'ın kızlarını açık yüzlerle ve örtüsüz bir hâlde düşmanlarının yanında şehir şehir dolaştırman ve her konakta oranın sakinlerine teşhir etmen, yabancıya ve aşinaya bu himâyesiz esirleri göstermen insaf ve adalet midir?
Soylu ve necip insanların ciğerini ağzına alıp emen, sonra da dışarı atan ve şehidlerin kanıyla beslenen (Hz. Hamza'nın ciğerini çiğneyen Yezid'in büyük annesi Hind'e işareten) birinden nasıl merhamet beklenebilir?
Her zaman itiraz, husûmet ve kinle bize bakan biri, elinden gelen her türlü kötülüğü neden yapmasın?
Şimdi de bu yaptığıyla sanki günah işlememiş gibi, sarhoş ve mağrur bir hâlde, cennet gençlerinin efendisi Eba Abdillah'ın (Hz. Hüseyin'in) dişlerine çubukla vuruyor ve pervasızca, 'Bedir Savaşı'nda ölen büyüklerim, keşke burada olsalardı da bu durumu görerek çığlıklar atıp ellerin dert görmesin ey Yezid deselerdi' diyorsun.
Evet, niye söylemeyesin ve niye bu şiiri okumayasın ki?
Sen, Muhammed (s.a.a.) evlatlarının kanına buladın ellerini ve yeryüzünün yıldızları olan Abdulmuttaliboğulları'nı katlettin. Fakat sen, bununla kendi ölüm ve bedbahtlığına zemin hazırladın. Şimdi de duyuyorlarmış gibi kendi kavminin büyüklerine sesleniyorsun. Ne var ki çok geçmeden sen de onlara katılacak ve 'Keşke ellerim kırılsaydı ve dilim lâl olsaydı da bunları söylemeseydim' diyeceksin.
Ey güçlü Allah'ım! Bize zulmedenlerden intikamımızı ve hakkımızı al ve gazabının ateşinde yak onları!
Ey Yezid! Sen bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın.
Çok geçmeyecek; Peygamber evlatlarının kanını dökmek ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamber'in huzuruna çıkacaksın.
O gün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır. 'Allah yolunda ölenleri sakın ölüler sanmayın. Hayır, onlar Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.'
Allah'ın hükmedici, Muhammed'in (s.a.a.) davacı ve Cebrail'in de O'na yardımcı olacağı gün senin için yeterlidir. Seni bu makama getirerek Müslümanların sırtına bindirenler, zâlimler arasında ne de kötü bir bedel seçtiklerini çok yakında anlayacaklar. Hangimizin daha bedbaht olduğunu bilecekler.
Sen konuşulmayacak kadar değersiz birisin. Ama bu durum seninle konuşmaya (bizi) mecbur etmiştir. Seni kınamak ve zemmetmekse benim gözümde değerli ve büyük bir iştir. Fakat gözler ağlıyor ve sineler de gam ateşiyle yanıyor.
Ah, Allah ordusunun şeytan ordusunun eliyle öldürülmesi ne ilginçtir! Bizim kanımız bu ellerden akıyor ve etlerimiz ise ağızlarında çiğneniyor. O tayyib ve pâk bedenler, yer üstünde kalmıştır.
Ey Yezid! Eğer bugün galip gelerek, bunu ganimet biliyorsan, yarın yaptıklarından başka bir şey göremeyeceğin gün bunun hesabını vereceksin. Allah, kullarına zulmetmez. Biz de şikâyetimizi O'na yöneltiyoruz. Çünkü O'dur sığınağımız.
Ey Yezid! Kendi işinle meşgul ol, istediğin şekilde düzen kur, hile yap ve çalış. Ancak Allah'a and olsun ki, bizim adımızı silemeyecek, vahyimizi söndüremeyecek ve öldüremeyeceksin, işimizi bitiremeyeceksin.
Alnındaki bu lekeyi de silemeyeceksin. Çünkü aklın alil, yaşayacağın günler az ve kalildir. Münadi, 'Allah'ın lâneti zâlimlerin üzerine olsun' diye seslendiğinde, o gün bu topluluğun dağılmış olacaktır.
Allah'a hamd olsun ki, başlangıcımızı saadet ve mağfiret, sonumuzu da şehadet ve rahmet kıldı.
Allah'tan istiyoruz ki nimetini, şehitlerimize tamamlasın; mükâfatlarını artırsın ve bizleri de sâlih haleflerden kılsın. Çünkü O, bağışlayandır; şefkatlidir. Allah bize yeter; ne de güzel vekildir O." (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Zeynep ve Hz. Masume eserinden)
Yezid, sarayında görülmemiş bir kalabalık topladı ve büyük bir toplantı yaptı. Ülkenin en önemli ve nüfuzlu kişilerini davet etti.
Esirler bağlı bir şekilde meclise götürüldü. Yezid'in önünden geçerken İmam Zeynelâbidin, "Ey Yezid! Seni, Allah'a soruyorum. Resûlullah bizi bu halde görse sence ne yapar?"
Bunun üzerine Yezid, esirlerin çözülmesini emretti. Sonra İmam Hüseyin'in başı Yezid'in önüne getirildi.
Hz. Zeyneb kardeşinin başını görünce iki eliyle yakasını parçalayıp kalpleri yaralayan hazin bir sesle şöyle ağladı:
"Ey Hüseyin! Ey Resûlullah'ın sevgilisi! Ey Mekke ve Mina'nın oğlu! Ey Seyyidetu'n-Nisa Fâtımatü'z-Zehra'nın oğlu! Ey Mustafa'nın kızının oğlu!"
Mecliste olanların hepsi ağladı. Yezid ise sustu.
Sonra Yezid elindeki değnekle İmam Hüseyin'in mübarek dişlerine dokunurken şu beyitleri okumaya başladı:
"Bedir'de öldürülen büyüklerim olsalardı da,
Hazrec'in kılıçlarımızla nasıl inlediğini görselerdi
Görselerdi de bunun sevinciyle çığlık atarak Ey Yezid ellerin dert görmesin deselerdi.
Hâşimoğulları'nın büyüklerini öldürerek
Bedir'in karşılığını aldık, ödeştik
Hâşimoğulları mülk ile oynadılar
Ne bir haber, ne de bir vahiy gelmiştir.
İntikam almazsam Handef'ten değilim
Yaptıklarından dolayı Ahmed'in soyundan."
Şeyh et-Tabersî, Hâşimoğulları'ndan olan Şeyh Saduk'tan ve diğerlerinden şöyle rivayet eder:
Bunun üzerine Ali'nin kızı Zeyneb ayağa kalktı ve Allah'a hamd ü senâ ve Resûlü'ne salât u selamdan sonra şu ayeti okudu: "Sonra kötülük yapanların uğradıkları son, Allah'ın ayetlerini yalanlamaları dolayısıyla çok kötü oldu!"
Sonra şöyle devam etti: "Ey Yezid, esir olarak şehir şehir dolaştırmakla bu geniş yeryüzünü ve bu fezayı bize dar ettiğini, bizi Allah katında hor ve zelil, kendini de yücelttiğini ve bu olayların da senin yüce makamından olduğunu mu sanırsın ki böyle övünüp seviniyorsun?
Dünyayı abat ettiğin, şenlendirdiğin için çok mu mutlusun? Her şeyin istediğin gibi gerçekleşmesine ve saltanatı ele geçirmene çok mu seviniyorsun?
Yavaş ol, yavaş ol! Allah'ın, 'O küfre sapanlar, kendilerine tanıdığımız süreyi, sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar; Biz onlara, ancak günahları daha da artsın diye süre vermekteyiz. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır' buyurduğunu unuttun mu yoksa?
Ey (Mekke Fethi sonrasında Peygamber tarafından) azat edilenlerin oğlu, kendi kadın ve cariyelerini örtüp Resûlullah'ın kızlarını açık yüzlerle ve örtüsüz bir hâlde düşmanlarının yanında şehir şehir dolaştırman ve her konakta oranın sakinlerine teşhir etmen, yabancıya ve aşinaya bu himâyesiz esirleri göstermen insaf ve adalet midir?
Soylu ve necip insanların ciğerini ağzına alıp emen, sonra da dışarı atan ve şehidlerin kanıyla beslenen (Hz. Hamza'nın ciğerini çiğneyen Yezid'in büyük annesi Hind'e işareten) birinden nasıl merhamet beklenebilir?
Her zaman itiraz, husûmet ve kinle bize bakan biri, elinden gelen her türlü kötülüğü neden yapmasın?
Şimdi de bu yaptığıyla sanki günah işlememiş gibi, sarhoş ve mağrur bir hâlde, cennet gençlerinin efendisi Eba Abdillah'ın (Hz. Hüseyin'in) dişlerine çubukla vuruyor ve pervasızca, 'Bedir Savaşı'nda ölen büyüklerim, keşke burada olsalardı da bu durumu görerek çığlıklar atıp ellerin dert görmesin ey Yezid deselerdi' diyorsun.
Evet, niye söylemeyesin ve niye bu şiiri okumayasın ki?
Sen, Muhammed (s.a.a.) evlatlarının kanına buladın ellerini ve yeryüzünün yıldızları olan Abdulmuttaliboğulları'nı katlettin. Fakat sen, bununla kendi ölüm ve bedbahtlığına zemin hazırladın. Şimdi de duyuyorlarmış gibi kendi kavminin büyüklerine sesleniyorsun. Ne var ki çok geçmeden sen de onlara katılacak ve 'Keşke ellerim kırılsaydı ve dilim lâl olsaydı da bunları söylemeseydim' diyeceksin.
Ey güçlü Allah'ım! Bize zulmedenlerden intikamımızı ve hakkımızı al ve gazabının ateşinde yak onları!
Ey Yezid! Sen bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın.
Çok geçmeyecek; Peygamber evlatlarının kanını dökmek ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamber'in huzuruna çıkacaksın.
O gün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır. 'Allah yolunda ölenleri sakın ölüler sanmayın. Hayır, onlar Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.'
Allah'ın hükmedici, Muhammed'in (s.a.a.) davacı ve Cebrail'in de O'na yardımcı olacağı gün senin için yeterlidir. Seni bu makama getirerek Müslümanların sırtına bindirenler, zâlimler arasında ne de kötü bir bedel seçtiklerini çok yakında anlayacaklar. Hangimizin daha bedbaht olduğunu bilecekler.
Sen konuşulmayacak kadar değersiz birisin. Ama bu durum seninle konuşmaya (bizi) mecbur etmiştir. Seni kınamak ve zemmetmekse benim gözümde değerli ve büyük bir iştir. Fakat gözler ağlıyor ve sineler de gam ateşiyle yanıyor.
Ah, Allah ordusunun şeytan ordusunun eliyle öldürülmesi ne ilginçtir! Bizim kanımız bu ellerden akıyor ve etlerimiz ise ağızlarında çiğneniyor. O tayyib ve pâk bedenler, yer üstünde kalmıştır.
Ey Yezid! Eğer bugün galip gelerek, bunu ganimet biliyorsan, yarın yaptıklarından başka bir şey göremeyeceğin gün bunun hesabını vereceksin. Allah, kullarına zulmetmez. Biz de şikâyetimizi O'na yöneltiyoruz. Çünkü O'dur sığınağımız.
Ey Yezid! Kendi işinle meşgul ol, istediğin şekilde düzen kur, hile yap ve çalış. Ancak Allah'a and olsun ki, bizim adımızı silemeyecek, vahyimizi söndüremeyecek ve öldüremeyeceksin, işimizi bitiremeyeceksin.
Alnındaki bu lekeyi de silemeyeceksin. Çünkü aklın alil, yaşayacağın günler az ve kalildir. Münadi, 'Allah'ın lâneti zâlimlerin üzerine olsun' diye seslendiğinde, o gün bu topluluğun dağılmış olacaktır.
Allah'a hamd olsun ki, başlangıcımızı saadet ve mağfiret, sonumuzu da şehadet ve rahmet kıldı.
Allah'tan istiyoruz ki nimetini, şehitlerimize tamamlasın; mükâfatlarını artırsın ve bizleri de sâlih haleflerden kılsın. Çünkü O, bağışlayandır; şefkatlidir. Allah bize yeter; ne de güzel vekildir O." (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Zeynep ve Hz. Masume eserinden)