Hz. Muhammed (SAV) Efendimize hakaretler içerdiği için İslam âleminde şok etkisi oluşturan filme tepkiler devam ediyor.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey’in, nabız yoklama çalışması olarak değerlendirdiği bu misyoner çalışması, ABD güdümünde olmayan İslam dünyasında geniş çaplı protestolar ile kınanıyor.
Bazı çevreler Peygamberimizin (SAV) devri saadetlerinde kendine ve İslam’a yapılan saldırılara karşı sabrettiğinden bahisle, çekilen film hakkında sabırla susmamızın gereğinden bahsediyorlar.
Geçmişte, İslam’ın yanlış anlaşılan bir din olduğunu Vatikan’a şikâyet edenler, bugün de İslam peygamberinin yanlış anlaşıldığını, doğru anlatılmadığını dile getiriyorlar.
Bunlara göre, Hz. Muhammed (SAV) sadece Bedir, Uhud, Hendek savaşları, Hayber’in fethi ile anılmakta ve bu yanlış bir algı.
Oysa bu yorumu yapanların İslam ve Hz. Muhammed Efendimiz konusunda ciddi bir algı hatası mevcut.
“Sen olmasaydın, âlemleri yaratmazdım” hitabına mazhar olan Resulullah (SAV) bu yönüyle sebebi âlemdir. Ve O, aynı zamanda Rahmeten lil Alemin’dir. Âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.
Sadece asi ve mücrimlerin değil, veli ve nebilerin de şefidir.
Ruzi mahşerde peygamberler, peygamberimizin haklarında şefaat etmelerini niyaz etmelerinden sonra Cenab-ı Vacib’ül Vücud’un emir ve müsaadesi ile şefaat edebileceklerdir.
Yani Hz. Muhammed Mustafa (SAV) ‘şefi-i ruz-i ceza’dır.
Hz. Peygamberin vazifesi ise şu ayeti kerime de özetlenmiştir: “Biz seni (ümmetine) şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Fetih suresi, 8.)
Resulullah (SAV) müjdeleyici olduğu kadar uyarıcıdır da. Bu sebeple O, tebliğ vazifesini hiç çekinmeden hangi şartta ve kime olursa olsun yerine getirmiş ve “Bana uyun kurtulun, aksi halde helak olursunuz” ilahi ikazında bulunmuştur.
Hıristiyan ve Yahudi olan toplumlara elçiler göndermiş, kendisi bizzat mektuplar yazmış ve İslam’a davet etmiştir.
Ancak bu davette, İslam ve diğer dinler arasında bir diyalog mantığı kesinlikle yoktur. Çağrı, batılda olanların Hakk’a davetidir. Davet mektuplarının girişinde yer alan hitaplar da bunu gösterir:
“Rahman ve rahim olan Allah’ın adı ile,
Allah’ın kulu ve elçisi Muhammed’den, Rumların başbuğu Heraklius’a,
…ben seni tam bir İslam daveti ile İslam’a çağırıyorum.”
“Rahman ve rahim olan Allah’ın adı ile,
Allah’ın resulü Muhammed’den, İranlıların büyük başkanı Kisra’ya,
Hidayet yoluna girip O’na tabi olana; Allah’a, O’nun kulu ve Resulüne iman edene; Allah’tan başka tanrı olmadığına; O’nun bir tek ve ortaksız bulunduğuna şehadet edip bunu kabul edene selam olsun.”
Çağrı İslamadır ve kabul etmeyene hoşgörü nazarı ile bakılmamıştır.
Kendi batıl inancı üzere yaşamaya davet edilmemiştir.
Uyan ve tabi olanların yanı sıra kendisi ile İslam nedeni ile mücadeleye girene karşı da savaşmıştır.
Öyleyse bazı çevrelerin Hz. Muhammed’i “savaşçı göstermeye çalışıyorlar” diyerek yok saymaya çalıştıkları komutan Hz. Muhammed (SAV) de tebliğin bir parçasıdır.
“O, hevadan konuşmaz, O (na inen Kur’an veya O’nun söylediği sözler) kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir.” (Necm suresi, 3-4).
İslam’a karşı yapılan taarruzlara karşı savaş meydanında müşriklere karşı mücadele edilmesi de heva ve hevesinden konuşmayan peygamberin tebliğ metotlarından biridir.
Hz. Peygamber (SAV) en üstün örnektir, yüce ahlak sahibidir, sabır abidesidir, merhametlidir ve hilmin kemali O’ndadır. Ancak bir Kudsi Hadiste buyrulduğu gibi, “O, Allah’ın terbiye ettiği” kuldur.
Her yaptığı bu ilahi ölçü ile değerlendirilmelidir. Bunun dışındaki bir bakış açısı, Hz. Peygamberi (SAV) ayetlerle ve hadislerle belirtilen vazifelerinden çıkaracağı için, bu yanlış yorumu yapan kişiyi iman dairesinden çıkaracaktır.
Ahlakı Kur’an olan peygamberimiz, sabretmiştir. Ancak bu sabrediş, ne İslam’a hakarete müsaade ettirmiş ve ne de tebliğ vazifesinden geri durdurmuştur.
Bugün, misyonerlik çalışmaları ile Müslümanların din değiştirmesine uğraşılmakta; İslam peygamberi Hz. Muhammed (SAV) kendilerince aşağılanmaktadır.
ABD’de çekilen filme tepkiler devam ederken bilinçli bir şekilde Fransa’da haftalık bir karikatür dergisinde, aynı mahiyette çizimler yapılmıştır.
Nabız yoklama çalışmaları yorumu çok doğrudur. Ve o çalışmalara ne kadar tepki verebilirsek o kadar itikadımızı muhafaza ettiğimizi gösterebiliriz.
Bugün aynı inancı paylaşmadığımız Rusya, filmin internet ortamında seyredilmesini yasaklamışken, yüzde 99’u Müslüman Türkiye’nin sessiz kalması hele hele Hz. Peygamberi (SAV) yanlış anlamaktan bahsederek tepkilerin önüne geçmeye çalışması düşündürücüdür.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey’in, nabız yoklama çalışması olarak değerlendirdiği bu misyoner çalışması, ABD güdümünde olmayan İslam dünyasında geniş çaplı protestolar ile kınanıyor.
Bazı çevreler Peygamberimizin (SAV) devri saadetlerinde kendine ve İslam’a yapılan saldırılara karşı sabrettiğinden bahisle, çekilen film hakkında sabırla susmamızın gereğinden bahsediyorlar.
Geçmişte, İslam’ın yanlış anlaşılan bir din olduğunu Vatikan’a şikâyet edenler, bugün de İslam peygamberinin yanlış anlaşıldığını, doğru anlatılmadığını dile getiriyorlar.
Bunlara göre, Hz. Muhammed (SAV) sadece Bedir, Uhud, Hendek savaşları, Hayber’in fethi ile anılmakta ve bu yanlış bir algı.
Oysa bu yorumu yapanların İslam ve Hz. Muhammed Efendimiz konusunda ciddi bir algı hatası mevcut.
“Sen olmasaydın, âlemleri yaratmazdım” hitabına mazhar olan Resulullah (SAV) bu yönüyle sebebi âlemdir. Ve O, aynı zamanda Rahmeten lil Alemin’dir. Âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.
Sadece asi ve mücrimlerin değil, veli ve nebilerin de şefidir.
Ruzi mahşerde peygamberler, peygamberimizin haklarında şefaat etmelerini niyaz etmelerinden sonra Cenab-ı Vacib’ül Vücud’un emir ve müsaadesi ile şefaat edebileceklerdir.
Yani Hz. Muhammed Mustafa (SAV) ‘şefi-i ruz-i ceza’dır.
Hz. Peygamberin vazifesi ise şu ayeti kerime de özetlenmiştir: “Biz seni (ümmetine) şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Fetih suresi, 8.)
Resulullah (SAV) müjdeleyici olduğu kadar uyarıcıdır da. Bu sebeple O, tebliğ vazifesini hiç çekinmeden hangi şartta ve kime olursa olsun yerine getirmiş ve “Bana uyun kurtulun, aksi halde helak olursunuz” ilahi ikazında bulunmuştur.
Hıristiyan ve Yahudi olan toplumlara elçiler göndermiş, kendisi bizzat mektuplar yazmış ve İslam’a davet etmiştir.
Ancak bu davette, İslam ve diğer dinler arasında bir diyalog mantığı kesinlikle yoktur. Çağrı, batılda olanların Hakk’a davetidir. Davet mektuplarının girişinde yer alan hitaplar da bunu gösterir:
“Rahman ve rahim olan Allah’ın adı ile,
Allah’ın kulu ve elçisi Muhammed’den, Rumların başbuğu Heraklius’a,
…ben seni tam bir İslam daveti ile İslam’a çağırıyorum.”
“Rahman ve rahim olan Allah’ın adı ile,
Allah’ın resulü Muhammed’den, İranlıların büyük başkanı Kisra’ya,
Hidayet yoluna girip O’na tabi olana; Allah’a, O’nun kulu ve Resulüne iman edene; Allah’tan başka tanrı olmadığına; O’nun bir tek ve ortaksız bulunduğuna şehadet edip bunu kabul edene selam olsun.”
Çağrı İslamadır ve kabul etmeyene hoşgörü nazarı ile bakılmamıştır.
Kendi batıl inancı üzere yaşamaya davet edilmemiştir.
Uyan ve tabi olanların yanı sıra kendisi ile İslam nedeni ile mücadeleye girene karşı da savaşmıştır.
Öyleyse bazı çevrelerin Hz. Muhammed’i “savaşçı göstermeye çalışıyorlar” diyerek yok saymaya çalıştıkları komutan Hz. Muhammed (SAV) de tebliğin bir parçasıdır.
“O, hevadan konuşmaz, O (na inen Kur’an veya O’nun söylediği sözler) kendisine vahyedilen vahiyden başka bir şey değildir.” (Necm suresi, 3-4).
İslam’a karşı yapılan taarruzlara karşı savaş meydanında müşriklere karşı mücadele edilmesi de heva ve hevesinden konuşmayan peygamberin tebliğ metotlarından biridir.
Hz. Peygamber (SAV) en üstün örnektir, yüce ahlak sahibidir, sabır abidesidir, merhametlidir ve hilmin kemali O’ndadır. Ancak bir Kudsi Hadiste buyrulduğu gibi, “O, Allah’ın terbiye ettiği” kuldur.
Her yaptığı bu ilahi ölçü ile değerlendirilmelidir. Bunun dışındaki bir bakış açısı, Hz. Peygamberi (SAV) ayetlerle ve hadislerle belirtilen vazifelerinden çıkaracağı için, bu yanlış yorumu yapan kişiyi iman dairesinden çıkaracaktır.
Ahlakı Kur’an olan peygamberimiz, sabretmiştir. Ancak bu sabrediş, ne İslam’a hakarete müsaade ettirmiş ve ne de tebliğ vazifesinden geri durdurmuştur.
Bugün, misyonerlik çalışmaları ile Müslümanların din değiştirmesine uğraşılmakta; İslam peygamberi Hz. Muhammed (SAV) kendilerince aşağılanmaktadır.
ABD’de çekilen filme tepkiler devam ederken bilinçli bir şekilde Fransa’da haftalık bir karikatür dergisinde, aynı mahiyette çizimler yapılmıştır.
Nabız yoklama çalışmaları yorumu çok doğrudur. Ve o çalışmalara ne kadar tepki verebilirsek o kadar itikadımızı muhafaza ettiğimizi gösterebiliriz.
Bugün aynı inancı paylaşmadığımız Rusya, filmin internet ortamında seyredilmesini yasaklamışken, yüzde 99’u Müslüman Türkiye’nin sessiz kalması hele hele Hz. Peygamberi (SAV) yanlış anlamaktan bahsederek tepkilerin önüne geçmeye çalışması düşündürücüdür.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Sinem Baş / diğer yazıları
- Geçmiş olsun Sayın Baş / 23.03.2020
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018
- Gün BTP iktidarına çalışma günüdür / 19.11.2019
- Tebrikler Türk milleti! / 02.04.2019
- Ne mutlu ‘BTP’liyim’ diyebilene / 06.03.2019
- 2. buluşma iktidarın ayak sesleri / 26.02.2019
- Artık ‘Bağımsız Türkiye Partisi’ demeliyiz / 05.02.2019
- Prof. Dr. Haydar Baş’a çirkin saldırı / 11.01.2019
- Cumhuriyet ve iftiralar / 29.10.2018
- 10. Milli Ekonomi Modeli Kongresi / 29.05.2018
- Yarın 23 Nisan / 22.04.2018