Hz. Hatice Annemiz ve İmam Ali
Hz. Hatice anamız ebediyet eşleri Hz. Muhammed'in (s.a.a) davetine ilk inanan kimseydi
02.12.2024 12:23:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Hz. Hatice anamız ebediyet eşleri Hz. Muhammed'in (s.a.a) davetine ilk inanan kimseydi. Onun kutsal kaderi uğrunda sahip olduğu her şeyini ama her şeyini, tüm servetini feda edecek ve şöyle diyecektir:
"Sahip olduğum her şey senin önünde ve senin emrindedir. Allah sözünün yücelmesi ve dininin yayılması uğruna tüm servetimi dilediğin gibi kullan…"
Cahiliyet döneminde yaşamalarına rağmen; Hz. Hatice, öylesine şeref, haysiyet, iffet ve temizlik dolu bir hayat yaşıyordu ki, toplum içerisinde "Tâhira" (temiz) diye meşhur olmuştu.
Hz. Hatice annemiz cahiliyenin zifiri karanlığında hiç kirlenmeden pak ve temiz bir şekilde Risalet davasına ANA gibi sahip çıkan, Efendimiz (s.a.a) ile 25 yıl aynı yastığa baş koyan ve cennetle ilk müjdelenen kadındır. O hanımlar âleminin sultanıdır…
Hz. Fatıma gibi eşsiz bir güzellik abidesini dünyaya getirmekle şerefyap olan analar anasıdır Hazreti Hatice anamız.
Peygamber Efendimiz, tebliğe başladıktan sonra ilk zamanlarda alay ve hakaretlerle mukabele eden Mekke müşrikleri, gün geçtikçe zulümlerini arttırmış ve türlü işkencelere başvurmuşlardı. Bu işkence ve zulümlerinden birisi de bütün müminleri, Haşimoğlularının yaşadığı "Şi'b-i Ebî Tâlib"de toplamak ve onlarla her türlü alâkayı kesmekti.
Üç yıl kadar süren bu boykot zamanında yiyecek bir şey bulamayan müminlerin nice çocukları ölmüş, kendileri de ağaç kabuklarını yiyerek açlıklarını bastırmak mecburiyetinde kalmışlardı.
İşte bu esnada Hz.Hatice validemiz malıyla, canıyla her türlü fedakârlıkta bulunarak, devamlı bir surette Peygamber Efendimiz 'in yanında bulunmuş, kendisine destek olmuştur.
Hz. Hatice validemiz, kendi şahsî gayretlerinin yanı sıra akrabalarını ve daha Müslüman olmamış yeğenlerini de devreye koyarak bu boykotun kaldırılmasında da çok müessir olmuştur.
Müşriklerin ağır zulüm ve boykot zamanlarında da malıyla, canıyla Peygamber Efendimiz 'in meşakkatine ortak olmuş ve bir anne gönlünü bütün müminlere açmıştır. Ayrıca her fırsatta Allah Resulünün sevdiklerine hediyeler vererek, Onun kıymeti biçilemez sevgi ve methine mazhar olmuştur.
Hz. Hatice, göstermiş olduğu anlayış, diğergâmlık, sevgi ve cömertlikle Peygamberimiz 'in müstesna takdirini kazanarak, gönlünü fethetmiştir. Bu sayede iki cihan güneşinin rıza ve duasına nail olmuştur.
Nitekim bir gün Cebrâil -aleyhisselam- Peygamber Efendimize gelerek: "Ya Rasûlallâh! İşte Hatice, sana doğru geliyor. Yanında da katık ve içecek şeyler var, onları sana getiriyor. Gelince ona Rabbinden selâm söyle! Cennette inciden yapılmış bir sarayla da müjdele! Ki o sarayda, ne gürültü ve ne de çalışma vardır!" buyurmuştur. (Buhârî)
Peygamber Efendimiz, Hz. Hatice anamız için; "Allah bana ondan daha hayırlısını vermedi. Bana onun sevgisi rızık olarak verildi" buyurmuşlardır.
Hz. Hatice annemiz ekonomik boykotun son yılında, Risalet'in onuncu yılında, hicretten üç yıl önce vefat etmiştir. Onun vefatı Resûlullah (s.a.a)'ı çok üzmüştür. Bir kaç ay sonra Ebu Talib de vefat edince, Peygamberimiz çok önemli iki hamisini kaybetmenin üzüntüsünü bir arada yaşamıştır. İslam âlimleri bu yıla "hüzün yılı" adını vermişlerdir.
Son anlarında Peygamber Efendimize şu ricada bulunur Hz. Hatice anamız. Kabrimin emin ve geniş olması için, sana vahiy indiğinde giydiğin abayı, onunla beni kabre koymanı istiyorum."
Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) de abasını Hazreti Hatice'ye getirir ve bundan epey sevinç duyar. Hazreti Hatice validemiz vefat edince Allah Resulü (s.a.a), bizzat onun cenazesinde bulunup, yıkanma ve hazırlanmasında kendisi eşlik ediyordu.
Kefenleneceği sırada Cebrail (a.s) aniden iner ve; -"Ya Resûlallah, Allah'ın sana selamı var. Sana en güzel ikram ve dileklerde bulunuyor ve sana diyor ki;" -"Ya Muhammed! Hatice'nin kefeni bizdendir, çünkü o bütün malını bizim yolumuzda harcamıştır.
Böylece Cebrail (a.s) bir kefenle gelerek, dedi ki; -"Ya Resulallah, işte Hatice'nin kefeni, bu kefen Allah Teâlâ'nın cennetten kendisine hediye ettiği kefendir." Böylece Hazreti Hatice, önce Allah Resul'ünün abası sarılıyor, sonra Cebrail'in getirdiği kefene sarılıyordu. Böylece Hazreti Hatice iki kefenle kefenlenmiş oluyordu. Biri Allah Teâlâ'nın gönderdiği kefen, diğeri de Allah Resulü (s.a.a)'in verdiği kefen.
Hz. Hatice annemizin Mekke'de Kabe'yi gören güzel bir yamaçta Cennetü'l Mualla mezarlığındaki kabirleri Hz. Ebu Talip ve Hz. Abdulmuttalip efendilerimizin kabirleri ile yayanadır.
Kanuni Sultan Süleyman 1544 yılında Hatice Validemiz 'in kabrinin üstüne yüksek kubbeli bir türbe yaptırmış ve bir de türbedar görevlendirmiştir. Evliya Çelebi, Cennetü'l-Muallâ'da 75 adet kubbeli mezar olduğunu nakleder. 1926'da Cennetü'l-Muallâ'daki bütün türbeler yıktırılarak, yerle bir edilmiş ve mezar taşları kaldırılmıştır.
Bugün Cennetü'l Mualla'daki kabirlerin üzerinde hiçbir yeşillik; çimen, çiçek, dal, ağaç bulunmazken Hz. Hatice Validemizin kabri üzerinde bir yeşil ağaç bulunmaktadır.
Sürekli de kesmelerine rağmen defaatle de bu ağaç büyüyüp dal ve budak salmaktadır. Tıpkı yarılan ve defaatle onarmalarına rağmen yarık izlerinin silinmediği Kabe duvarı gibi…
İmam Ali
Kâbe'nin içinde dünya gelen tek kişinin İmam Ali Efendimiz olduğu gerçeği hep saklanmıştır. Fatıma bint-i Esed anamızın doğum sancısı geldiğinde Allah'ın evine Beytül Haram'a gelmesi kendisine ilham edilir. Hz. Ali'nin (a.s.) Kâbe'nin içinde doğumu hususunda Ehl-i Sünnet (Murucu'z-Zeheb Mes'udi c.2 s.358, Metalibu's Suul s: 63, Kifayetu't-Talib s: 407 vs.) ve Ehli Beyt (Beşaretul Mustafa s: 26, İlamu'l Vera c.1 s: 306, Biharul Envar c. 35 s: 8 vs.) âlimleri arasında ittifak vardır.
Tarih kitaplarında nakledildiği üzere Hz. Ali'nin Kâbe'nin içinde doğumu hakkında olayın canlı tanıklarından İbn-i Gan'eb şöyle anlatıyor: "Abbas b. Abdulmuttalib ve birkaç kişiyle Kâbe'nin karşısında oturmuş sohbet ediyorduk.
Fatıma b. Esed'in doğum sancıları içinde Kâbe'ye yaklaştığını gördük. Kâbe'ye yöneldi ve şöyle dua etmeye başladı: "Ey Rabbim! Sana, Peygamberlerine ve onlara gönderdiğin kitaplarına inanıyorum. Ben atam İbrahim'in söylediklerini tasdik ediyorum. Doğrusu O bu evi yükseltti. Öyleyse Kâbe'yi yapanın ve karnımda taşıdığım bu çocuğun hürmetine bana bu doğumu kolaylaştır."
Bu sırada hepimizi hayrete düşüren bir şey oldu. Gözlerimizin önünde Kâbe'nin duvarı yarıldı ve Fatıma binti Esed içeriye girdi, gözden kayboldu ve yarılan duvar tekrar birleşti. Biz koşarak Kâbe'nin kapısına vardık ve kilidini açmaya çalıştık ancak açamadık. Bu esnada bu olayın sıradan bir olay olmadığını anladık. Dört gün sonra tekrar Kâbe'nin yarılan yeri açıldı ve Fatıma binti Esed kucağında nur topu gibi bir çocukla dışarı çıktı."
Kâbe'nin Hz. Ali'nin değerli annesi için yarıldığı köşe, Hacer-ü'l Esved taşının bulunduğu köşeden bir evvelki köşedir. O günden bu zamana kadar Kâbe defalarca onarılmış ve hatta yeniden yapılmıştır, ama her defasında onarım ve yeniden yapılmasından sonra ve hatta taşlarının değiştirilmesine rağmen yine de yarılan yer her defasında açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Emevi zihniyeti ve Vahhabi Suud istediği kadar olayları gizlesin, tersyüz etsin, delilleri silsin, duvarları sıva yapsın, kabirleri dümdüz etsin maalesef hakikat silinmiyor ve silinemez. Onların koruyucusu bizzat Allah'tır. Hz. Peygamberi ve Ehl-i Beyt'ini silmeye çalışanı, Yüce Allah zelil ve rüsvay eder.
Burada yapılan düşmanlık ve karartma Hz. Peygambere ve yüce İslam dinimizedir. Çünkü İslam dininin en büyük koruyucuları ilk dönemlere Hz. Hatice annemiz ve İmam Ali efendimizdi. Hz. Peygamberin deyişiyle "İslam Hatice'nin malı ve İmam Ali'nin kılıcı üzerinde yükselmiştir."
Rabbimiz Ehl-i Beyt'in şefaatlerinden mahrum eylemesin… (Gazeteci-yazar Adem Birinci)
"Sahip olduğum her şey senin önünde ve senin emrindedir. Allah sözünün yücelmesi ve dininin yayılması uğruna tüm servetimi dilediğin gibi kullan…"
Cahiliyet döneminde yaşamalarına rağmen; Hz. Hatice, öylesine şeref, haysiyet, iffet ve temizlik dolu bir hayat yaşıyordu ki, toplum içerisinde "Tâhira" (temiz) diye meşhur olmuştu.
Hz. Hatice annemiz cahiliyenin zifiri karanlığında hiç kirlenmeden pak ve temiz bir şekilde Risalet davasına ANA gibi sahip çıkan, Efendimiz (s.a.a) ile 25 yıl aynı yastığa baş koyan ve cennetle ilk müjdelenen kadındır. O hanımlar âleminin sultanıdır…
Hz. Fatıma gibi eşsiz bir güzellik abidesini dünyaya getirmekle şerefyap olan analar anasıdır Hazreti Hatice anamız.
Peygamber Efendimiz, tebliğe başladıktan sonra ilk zamanlarda alay ve hakaretlerle mukabele eden Mekke müşrikleri, gün geçtikçe zulümlerini arttırmış ve türlü işkencelere başvurmuşlardı. Bu işkence ve zulümlerinden birisi de bütün müminleri, Haşimoğlularının yaşadığı "Şi'b-i Ebî Tâlib"de toplamak ve onlarla her türlü alâkayı kesmekti.
Üç yıl kadar süren bu boykot zamanında yiyecek bir şey bulamayan müminlerin nice çocukları ölmüş, kendileri de ağaç kabuklarını yiyerek açlıklarını bastırmak mecburiyetinde kalmışlardı.
İşte bu esnada Hz.Hatice validemiz malıyla, canıyla her türlü fedakârlıkta bulunarak, devamlı bir surette Peygamber Efendimiz 'in yanında bulunmuş, kendisine destek olmuştur.
Hz. Hatice validemiz, kendi şahsî gayretlerinin yanı sıra akrabalarını ve daha Müslüman olmamış yeğenlerini de devreye koyarak bu boykotun kaldırılmasında da çok müessir olmuştur.
Müşriklerin ağır zulüm ve boykot zamanlarında da malıyla, canıyla Peygamber Efendimiz 'in meşakkatine ortak olmuş ve bir anne gönlünü bütün müminlere açmıştır. Ayrıca her fırsatta Allah Resulünün sevdiklerine hediyeler vererek, Onun kıymeti biçilemez sevgi ve methine mazhar olmuştur.
Hz. Hatice, göstermiş olduğu anlayış, diğergâmlık, sevgi ve cömertlikle Peygamberimiz 'in müstesna takdirini kazanarak, gönlünü fethetmiştir. Bu sayede iki cihan güneşinin rıza ve duasına nail olmuştur.
Nitekim bir gün Cebrâil -aleyhisselam- Peygamber Efendimize gelerek: "Ya Rasûlallâh! İşte Hatice, sana doğru geliyor. Yanında da katık ve içecek şeyler var, onları sana getiriyor. Gelince ona Rabbinden selâm söyle! Cennette inciden yapılmış bir sarayla da müjdele! Ki o sarayda, ne gürültü ve ne de çalışma vardır!" buyurmuştur. (Buhârî)
Peygamber Efendimiz, Hz. Hatice anamız için; "Allah bana ondan daha hayırlısını vermedi. Bana onun sevgisi rızık olarak verildi" buyurmuşlardır.
Hz. Hatice annemiz ekonomik boykotun son yılında, Risalet'in onuncu yılında, hicretten üç yıl önce vefat etmiştir. Onun vefatı Resûlullah (s.a.a)'ı çok üzmüştür. Bir kaç ay sonra Ebu Talib de vefat edince, Peygamberimiz çok önemli iki hamisini kaybetmenin üzüntüsünü bir arada yaşamıştır. İslam âlimleri bu yıla "hüzün yılı" adını vermişlerdir.
Son anlarında Peygamber Efendimize şu ricada bulunur Hz. Hatice anamız. Kabrimin emin ve geniş olması için, sana vahiy indiğinde giydiğin abayı, onunla beni kabre koymanı istiyorum."
Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) de abasını Hazreti Hatice'ye getirir ve bundan epey sevinç duyar. Hazreti Hatice validemiz vefat edince Allah Resulü (s.a.a), bizzat onun cenazesinde bulunup, yıkanma ve hazırlanmasında kendisi eşlik ediyordu.
Kefenleneceği sırada Cebrail (a.s) aniden iner ve; -"Ya Resûlallah, Allah'ın sana selamı var. Sana en güzel ikram ve dileklerde bulunuyor ve sana diyor ki;" -"Ya Muhammed! Hatice'nin kefeni bizdendir, çünkü o bütün malını bizim yolumuzda harcamıştır.
Böylece Cebrail (a.s) bir kefenle gelerek, dedi ki; -"Ya Resulallah, işte Hatice'nin kefeni, bu kefen Allah Teâlâ'nın cennetten kendisine hediye ettiği kefendir." Böylece Hazreti Hatice, önce Allah Resul'ünün abası sarılıyor, sonra Cebrail'in getirdiği kefene sarılıyordu. Böylece Hazreti Hatice iki kefenle kefenlenmiş oluyordu. Biri Allah Teâlâ'nın gönderdiği kefen, diğeri de Allah Resulü (s.a.a)'in verdiği kefen.
Hz. Hatice annemizin Mekke'de Kabe'yi gören güzel bir yamaçta Cennetü'l Mualla mezarlığındaki kabirleri Hz. Ebu Talip ve Hz. Abdulmuttalip efendilerimizin kabirleri ile yayanadır.
Kanuni Sultan Süleyman 1544 yılında Hatice Validemiz 'in kabrinin üstüne yüksek kubbeli bir türbe yaptırmış ve bir de türbedar görevlendirmiştir. Evliya Çelebi, Cennetü'l-Muallâ'da 75 adet kubbeli mezar olduğunu nakleder. 1926'da Cennetü'l-Muallâ'daki bütün türbeler yıktırılarak, yerle bir edilmiş ve mezar taşları kaldırılmıştır.
Bugün Cennetü'l Mualla'daki kabirlerin üzerinde hiçbir yeşillik; çimen, çiçek, dal, ağaç bulunmazken Hz. Hatice Validemizin kabri üzerinde bir yeşil ağaç bulunmaktadır.
Sürekli de kesmelerine rağmen defaatle de bu ağaç büyüyüp dal ve budak salmaktadır. Tıpkı yarılan ve defaatle onarmalarına rağmen yarık izlerinin silinmediği Kabe duvarı gibi…
İmam Ali
Kâbe'nin içinde dünya gelen tek kişinin İmam Ali Efendimiz olduğu gerçeği hep saklanmıştır. Fatıma bint-i Esed anamızın doğum sancısı geldiğinde Allah'ın evine Beytül Haram'a gelmesi kendisine ilham edilir. Hz. Ali'nin (a.s.) Kâbe'nin içinde doğumu hususunda Ehl-i Sünnet (Murucu'z-Zeheb Mes'udi c.2 s.358, Metalibu's Suul s: 63, Kifayetu't-Talib s: 407 vs.) ve Ehli Beyt (Beşaretul Mustafa s: 26, İlamu'l Vera c.1 s: 306, Biharul Envar c. 35 s: 8 vs.) âlimleri arasında ittifak vardır.
Tarih kitaplarında nakledildiği üzere Hz. Ali'nin Kâbe'nin içinde doğumu hakkında olayın canlı tanıklarından İbn-i Gan'eb şöyle anlatıyor: "Abbas b. Abdulmuttalib ve birkaç kişiyle Kâbe'nin karşısında oturmuş sohbet ediyorduk.
Fatıma b. Esed'in doğum sancıları içinde Kâbe'ye yaklaştığını gördük. Kâbe'ye yöneldi ve şöyle dua etmeye başladı: "Ey Rabbim! Sana, Peygamberlerine ve onlara gönderdiğin kitaplarına inanıyorum. Ben atam İbrahim'in söylediklerini tasdik ediyorum. Doğrusu O bu evi yükseltti. Öyleyse Kâbe'yi yapanın ve karnımda taşıdığım bu çocuğun hürmetine bana bu doğumu kolaylaştır."
Bu sırada hepimizi hayrete düşüren bir şey oldu. Gözlerimizin önünde Kâbe'nin duvarı yarıldı ve Fatıma binti Esed içeriye girdi, gözden kayboldu ve yarılan duvar tekrar birleşti. Biz koşarak Kâbe'nin kapısına vardık ve kilidini açmaya çalıştık ancak açamadık. Bu esnada bu olayın sıradan bir olay olmadığını anladık. Dört gün sonra tekrar Kâbe'nin yarılan yeri açıldı ve Fatıma binti Esed kucağında nur topu gibi bir çocukla dışarı çıktı."
Kâbe'nin Hz. Ali'nin değerli annesi için yarıldığı köşe, Hacer-ü'l Esved taşının bulunduğu köşeden bir evvelki köşedir. O günden bu zamana kadar Kâbe defalarca onarılmış ve hatta yeniden yapılmıştır, ama her defasında onarım ve yeniden yapılmasından sonra ve hatta taşlarının değiştirilmesine rağmen yine de yarılan yer her defasında açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Emevi zihniyeti ve Vahhabi Suud istediği kadar olayları gizlesin, tersyüz etsin, delilleri silsin, duvarları sıva yapsın, kabirleri dümdüz etsin maalesef hakikat silinmiyor ve silinemez. Onların koruyucusu bizzat Allah'tır. Hz. Peygamberi ve Ehl-i Beyt'ini silmeye çalışanı, Yüce Allah zelil ve rüsvay eder.
Burada yapılan düşmanlık ve karartma Hz. Peygambere ve yüce İslam dinimizedir. Çünkü İslam dininin en büyük koruyucuları ilk dönemlere Hz. Hatice annemiz ve İmam Ali efendimizdi. Hz. Peygamberin deyişiyle "İslam Hatice'nin malı ve İmam Ali'nin kılıcı üzerinde yükselmiştir."
Rabbimiz Ehl-i Beyt'in şefaatlerinden mahrum eylemesin… (Gazeteci-yazar Adem Birinci)