Filistin meselesi, küresel bir mesele olarak gündemini korurken ülkemizde iktidarın açıklama, yapmacık icraat ve çıkışlarıyla iç politika malzemesine dönüşüyor gibi.
İktidar gereğini yapmak yerine kamuoyunu sakinleştirecek açıklama ve göstermelik hareketlere sarılıyor.
Katliamın başladığı günden bugüne neler yapılması gerektiğini BTP Lideri Hüseyin Baş tek tek açıklamıştı. Sayın Baş'ın açıklamalarıyla, Erdoğan hükümetinin adımlarını bir yan yana koyalım.
Hüseyin Baş, 'hükümet miting yapmaz, gereğini yapar' dedi. AKP miting yaptı.
Hüseyin Baş, 'İsrail petrolünün yüzde 40'ı Azerbaycan petrolü. Bizim topraklarımızdan geçiyor (İsrail'e gidiyor). İktidar o petrolü keser' dedi.
AKP petrolü kesmedi. İsrail'e tepki olsun, diye değil istişarede bulunmak için elçiyi çağırdı.
Hüseyin Baş, 'Demir Kubbe, senin topraklarına konuşlandırılmış radar üssünden (Kürecik) aldığı bilgilerle birlikte füzelere kalkan oluşturan bir kubbe. İktidar üssü kapatır, icraat yapar" dedi.
AKP, üssü kapatmadı ABD Dışişleri Bakanını, vali yardımcısıyla karşıladı.
Hüseyin Baş, 'Gazze'ye bomba yağdıran uçakları kullanan pilotlar, Konya Ovasını eğitim sahası olarak kullanıp eğitim görüyorlar. İktidar icraat yapar' dedi.
AKP askeri anlaşmaları askıya almak yerine ABD Dışişleri Bakanına sarılmayarak duruşunu ortaya koydu.
Hüseyin Baş, 'ABD'de, Erdoğan'ın Netanyahu ile buluşup kravatlarının uyumuna' vurgu yaptı.
AKP'li Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'un talimatı ile İsrail'i protesto etmek amacıyla için Meclis lokantası ve işletmelerindeki içecek menüsünden Nescafe ve Coca Cola kaldırılarak bu uyuma cevap verildi.
2004 yılında "Filistinlilerin yaptığını terör, İsrail'in yaptığını ise şiddettir…"
2015 yılında 'Kuşkusuz, İsrail devleti ve İsrail halkı, Türkiye'nin dostudur' diyen AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik şimdi, 'Şu anda Netanyahu'nun zihniyetinin DEAŞ'ın zihniyetinden bir farkı yok' diyor. Netenyahu alındı mı? Hayır.
Özetle 21 yıllık AKP iktidarının dış politikada bir omurgası yok ve bu omurgasızlık çok şeylerimizi kaybetmemize neden oldu.
Bak aklıma geldi! Meclis'ten bir tezkere geçti. Tezkerede C. Erdoğan uygun görürse yabancı askerlerin ülkemize gelmesinin önü açıldı.
Tartışmaları hatırlarsınız. Konu üzerine AKP Milletvekili ve TBMM Milli Savunma Komisyonu Başkanı eski asker Hulusi Akar, İncirlik Üssü'nün boşaltılmasına dönük bazı çevrelerden zaman zaman eleştiriler yapıldığını aktararak; "Boşaltırsak ne olacak? Sonra 'Neden Yunanistan'a, Dedeağaç'a, Girit'e gitti' diye eleştiriyorsunuz. Ayrıca bizim ABD ile ilişkilerimiz, anlaşmalarımız var" dedi.
Bütün bu tabloya bakınca Merhum Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın, 'batıya söz verenler bu millete hiç bir şey veremez' tespiti aklıma geliyor.
AKP daha iktidar olmamıştı
"Yeryüzünde cereyan eden harplerin, mücadele ve çatışmaların temelindeki asıl sebebin inançlar ve ideolojiler olduğunu" ifade etmekte ve demekteyiz ki:
'Her millet ebedilik fikrini fertlerine aşılamayı başlıca vazife telakki etmiştir. Toplumları ayakta tutan en önemli amil inançlardır. Gerek maddede, gerekse manada toplumlarda görülen sanat, kültür, teknik vs. gibi oluşlar, onların akidelerinin eseridir.
Devletler ideoloji haline getirdikleri inançlarını yaymak ve ayakta tutmak için her devirde hayatlarını ortaya koymuşlardır. Tarihte, sebepleri çeşitli faktörlerle izah edilmeye çalışılan harplerin temelinde bu inançlar yatmaktadır.
O halde harplerde çarpışan milletler; kullandıkları kılıçları, kalkanları, topları ve tüfekleri ile inançlarının sözcülüğünü yapmaktadırlar…
Aynı şekilde Arap-İslam alemi ve Balkanlarla tarihî, dinî, kültürel bağlarımız mevcuttur. Gerçi Arap aleminin, İngilizlerle işbirliği yaparak bizi arkamızdan vurdukları doğrudur.
Ancak bugün Ortadoğu dünyanın en sancılı bölgelerinden biridir. Bu bölgenin, kendisi için "kabul edebileceği" bir lider ülkeye ihtiyacı vardır.
Bütün bu hakikatler ortada iken farklı medeniyetlerle bir ve beraber olmak için ısrar etmemizin hiç bir mantıklı ve geçerli sebebi yoktur.
Kendi dinî, millî ve tarihî kimliğimizi muhafaza ederek bu dünya ile beraber olamayız.
Bu dünya ile beraber olmak istiyorsak kimliğimizden soyutlanmamız gereklidir ki buna beraberlik değil "asimilasyon" denir. Yeni oluşumlar adıyla bazı siyasi hareketlerin millî ve dinî yönden bu asimilasyona çanak tuttukları ve alet oldukları da bir gerçektir.
İnançlar istikametindeki mücadele ve bloklaşmaların ağırlığını fazlasıyla hissettirdiği günümüz dünyasında, millet olarak ait olduğumuz dünyayı iyi tahlil etmeli ve orada yerimizi almalıyız" diyordu Prof. Dr. Haydar Baş gazetemizde 30.07.2001 tarihli yayımlanan yazısında.
ABD Dışişleri Bakanı İsrail'e gitti ve 'Yahudi olarak buradayım' dedi. Ardından ABD başkanı İsrail'e gitti ve 'İsrail'e tek bir mesajla geldim. Yalnız değilsiniz'.
Bizimkiler ise 'bizde, Müslüman olarak buradayız' demek yerine olayın inanç boyutuna taşımanın tehlikesine dikkat çektiler.
Görene…
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025