Toplumları oluşturan asıl unsur çürümüş, taş yerinden oynamıştır. Asliyetini kaybetmiş toplum. İşte Kur'an, çürümüş insan tohumunu en verimli hale getiren, Allah'ın kelamıdır. Allah da orada "Ben insanları ve cinleri ancak kul olmaları için yarattım" beyanında bulunuyor. Demek ki kulluk en büyük zevktir. En büyük muhabbettir.
Dünya bugün kabul etsek de etmesek de o adaletli insanı, bir Hz. Ömer (ra) emsalini bekliyor. Koyunun, keçinin bile zerre nispetinde incinmesinden rahatsızlık duyan bir hesap duygusu sahip Ömer'i bekliyoruz. Bu olduğu taktirde göreceğiz ki her şey mükemmeldir. Huzur, adalet, insan hakları mükemmeldir o dünyada. Yunuslar, Mevlanalar, Hacı Bektaşlar, Ahmet Yeseviler... gündem edilir o toplumda. "Ne mübarek adam" denilir onlar için. Çünkü onlar, Allah'a müracaat etmeden bir tek adımını atmayan, iradesini Allah'a vakfetmiş, bağlamış insanlardır. Niçin mutlu olmasın onlar? Onların hayatları niçin güllük, gülistanlık olmasın? Aslında Hoca Ahmet Yesevi'nin hayatı çiledir, meşakkattir. Bilenler çok iyi bilirler, hayatı milleti için tamamen mücadele ve mücahede ile geçmiştir. Anadolu'nun Türkleşmesinde Hacı Bektaş-ı Veli bir ummandır, bir okyanustur. İnsanlığı ve kimliği anlatandır o. Neden? Çünkü her hareketi Hakk'a istinaden yapılan, her sözü "Cenab-ı Hakk razı mıdır değil midir?" anlayışına göre konuşulan bir medeniyetin, bir kültürün, bir anlayışın mahsulleridir bunlar. "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" inancının hakim olduğu bir dünyanın mahsulüdürler. Dostu kederli, üzüntülü olduğu zaman, ona bir şey olduğu zaman, sanki kendisine olmuş gibi etkilenip, o derdi paylaşabilecek bir anlayışın sahibi, bir medeniyet anlayışının temsilcisidirler onlar. İslam, insanı, sadece kendi kulvarında, namütenahi serbest, alabildiğine başıboş yaşatan bir anlayış değildir. Bilakis bütün etrafıyla onu bağlantılı hale getirip, sorumluluk duyguları içerisinde, hem kendi iç tabiatındaki tevhid şerbetini, zevkini, hem de dış tabiatındaki sosyal münasebetini doruk noktaya çıkartacak iksiri, aşkı ve de programı veren ilahi bir dindir. Kitabımız Kur'an-ı Kerim budur.İnsanın hidayet üzere olması kurtulmasının asıl sebebidir. Dünyaya kul olmak için geldiğini bilen insan eğer varlık sebebini, istikametini, hidayetini kaybederse, Allah muhafaza eylesin, o bütün hayatını boşa geçirmiş demektir. Onun için Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Hak, Peygamberine: "O halde seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol" (Hûd; 11/112) buyuruyor. Peygamber Efendimiz (sav), "Beni Hud suresi kocattı" buyuruyor. Allah bize "kullukta olun" diyor. Kullukta olabilmek için de istikamet üzere, hidayet üzere olmamız lazımdır.
HİKMETİN SIRLARI / Prof.Dr.Haydar Baş'ın kaleminden
Dünya bugün kabul etsek de etmesek de o adaletli insanı, bir Hz. Ömer (ra) emsalini bekliyor. Koyunun, keçinin bile zerre nispetinde incinmesinden rahatsızlık duyan bir hesap duygusu sahip Ömer'i bekliyoruz. Bu olduğu taktirde göreceğiz ki her şey mükemmeldir. Huzur, adalet, insan hakları mükemmeldir o dünyada. Yunuslar, Mevlanalar, Hacı Bektaşlar, Ahmet Yeseviler... gündem edilir o toplumda. "Ne mübarek adam" denilir onlar için. Çünkü onlar, Allah'a müracaat etmeden bir tek adımını atmayan, iradesini Allah'a vakfetmiş, bağlamış insanlardır. Niçin mutlu olmasın onlar? Onların hayatları niçin güllük, gülistanlık olmasın? Aslında Hoca Ahmet Yesevi'nin hayatı çiledir, meşakkattir. Bilenler çok iyi bilirler, hayatı milleti için tamamen mücadele ve mücahede ile geçmiştir. Anadolu'nun Türkleşmesinde Hacı Bektaş-ı Veli bir ummandır, bir okyanustur. İnsanlığı ve kimliği anlatandır o. Neden? Çünkü her hareketi Hakk'a istinaden yapılan, her sözü "Cenab-ı Hakk razı mıdır değil midir?" anlayışına göre konuşulan bir medeniyetin, bir kültürün, bir anlayışın mahsulleridir bunlar. "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" inancının hakim olduğu bir dünyanın mahsulüdürler. Dostu kederli, üzüntülü olduğu zaman, ona bir şey olduğu zaman, sanki kendisine olmuş gibi etkilenip, o derdi paylaşabilecek bir anlayışın sahibi, bir medeniyet anlayışının temsilcisidirler onlar. İslam, insanı, sadece kendi kulvarında, namütenahi serbest, alabildiğine başıboş yaşatan bir anlayış değildir. Bilakis bütün etrafıyla onu bağlantılı hale getirip, sorumluluk duyguları içerisinde, hem kendi iç tabiatındaki tevhid şerbetini, zevkini, hem de dış tabiatındaki sosyal münasebetini doruk noktaya çıkartacak iksiri, aşkı ve de programı veren ilahi bir dindir. Kitabımız Kur'an-ı Kerim budur.İnsanın hidayet üzere olması kurtulmasının asıl sebebidir. Dünyaya kul olmak için geldiğini bilen insan eğer varlık sebebini, istikametini, hidayetini kaybederse, Allah muhafaza eylesin, o bütün hayatını boşa geçirmiş demektir. Onun için Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Hak, Peygamberine: "O halde seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol" (Hûd; 11/112) buyuruyor. Peygamber Efendimiz (sav), "Beni Hud suresi kocattı" buyuruyor. Allah bize "kullukta olun" diyor. Kullukta olabilmek için de istikamet üzere, hidayet üzere olmamız lazımdır.
HİKMETİN SIRLARI / Prof.Dr.Haydar Baş'ın kaleminden
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.