Şahsen ben, kendimle baş başa kalamıyorum. Kalmak istiyorum ama anında araya birçok şeyler giriyor. Sanki birileri beni, benden saklıyor.
Sahi siz hiç kendinizle, baş başa kalabildiniz mi? 'Geçen gün tek başıma sahilde veya bir ağaç altında, parkta, dağ başında veya karanlık bir oda da yalnız kaldım, uzun uzun düşündüm' diyenler olabilir.
Peki, ne düşündünüz? Eşinizi mi, işinizi mi, kariyerinizi mi, hayat şartlarını mı, çocuklarınızı mı, tuttuğunuz takımı mı, siyasetçilerin akıl almaz dönüşlerini mi, magazin dünyasında yaşananları mı, izlediğiniz bir filmdeki sahneyi mi? Neyi düşündünüz?
Bunlar gibi başlıklar aklınıza gelmişse siz, kendinizle baş başa kalmamışsınız, bayağı kalabalık bir ortamda ya oyun kurucu, ya oyuncu ya da izleyici olmuşsunuz, demektir.
Bunu bende yaşıyorum. Oysa kendim ile yalnız kalmak istiyorum ama 'ben' giriyor araya. Kendim ile baş başa kalabilsem Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın eserlerinde, sohbetlerinde çokça dile getirdiği o beş soruyu kendime soracağım:
1- Ben kimim, neyim?
2- Ben nereden geldim?
3- Ben niçin geldim?
4- Ben ne yapıyorum?
5- Ben nereye gideceğim?
İşte bahsettiğim, kendim ile baş başa kalma mevzusu bu.
Hepimizin siyasete, spora, sinemaya, sosyal hayata dair yorumları var. Uzmanlık alanımızda ise kendi kullandığımız tabirler, görüşler var.
Peki ya kendimiz? Bendeki beni, sendeki seni tanıyor muyuz?
İşte kendimizle baş başa kalabilmeyi daha doğrusu büyük yüzleşmeyi pek başaramıyoruz.
Gerçi bu yüzleşmeden kaçmak birazda işimize geliyor gibi. Ya da korkuyoruz.
Çünkü yukarıda sıraladığım beş sorunun cevabını tafsilatlı olmasa da hemen hepimiz biliyoruz.
'Ben mahlukum (yaratılmışım), beni, Allah (c.c) yarattı. O'ndan geldim. Kendisine (c.c) kul olmam için yarattı. Dünyayı imtihan sahası yaptı. Ben imtihandayım ve mutlaka O'na döneceğim, yaptıklarımdan ötürü hesaba çekileceğim.
İşte hepimizin bildiği gerçekler kısaca bunlar.
Oysa Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın dediği gibi 'bu suallere muhatap olmak bir zaruret, bir mecburiyettir. Bunlar insanın mesuliyet ve mükellefiyetinin temelini oluşturur. Âlemi ve âlemdeki gayeyi, hikmeti anlamaya insanı sevk eden de bu suallerdir."
İçine girdiğimiz bu manevi iklimi (Ramazan'ı) fırsat bilerek bu sorularla diğer ifade ile kendimizle baş başa kalabiliriz.
İşte kendimizle baş başa kalıp ve bu suallere muhatap olduğumuzda karşımıza bir şık çıkar: 'Sen kulsun, kul olmak için yaratıldın. Sana ait hiçbir şey yok. Benim, dediklerin bile senin değildir. Sen, kul ol. Kul olursan en şerefli mahluk olursun, olmazsan kaybedenlerden olursun'.
Bu gerçeği Prof. Dr. Haydar Baş şöyle dile getiriyor;
"İşin esasını düşünürsek, insana ait hiç bir şey yok. Hepsi emanet. Gözlerimiz, kulaklarımız, ellerimiz, yüzümüz, canımız, ruhumuz, bedenimiz, her şeyimiz... Bize ait bir şey var mı? Hepsi Allah'a ait.
Kulluğun nüktesi, senin sahibine ait olan teslimiyetindir. O'nu sahibimiz olarak bilip düşünürsek ve bu manada O'na teslim olursak, o zaman da insan olarak aramızda olan ilişkilerimiz, birbirimizi rencide eden değil, onurumuzu okşayan, seven, büyüten, taltif eden bir anlayış şeklinde ortaya çıkar. Kulluktaki nükte işte budur…
Bu dünya hayatında, işimize gelen oldu mu, "kazandık" diyoruz. Belki de kaybediyoruz. "Kazandık" ölçüsü Allah'ın rızası ile birlikte olursa muteberdir. Kazandığın şey, eğer Allah'ın rızasını sana kazandırıyorsa o muteberdir. Onun için niyetlerimizi Allah'ın rızasına endeksleyeceğiz ki, yaptığımız her işte kazançlı çıkalım.
Mesela; uyuyorsun. "Allah, benden razı olsun" diye uyuyorsun. "Öyle şey olur mu Hocam?" diyebilirsiniz.
Şimdi bazı aklı evveller çıktı. Allah' ı koydular kainatın bir kenarına, orada oturuyor. (haşa) Oysa Allah her zaman seninle. Hiç senden ayrıldığı yok. Senin hiç bir anın O'nsuz değil ki.
Yani insanın hayatında hiç boş bir zaman yok, hepsi doludur. Müslümanlık, işleri insanın lehine öyle bir fatura ediyor ki, kaybetmek diye bir endişe, korku yok. Her anın ibadet oluyor. Yeter ki, "O, benden razı olsun. O'nun rızası için ben bu işleri yapmam lazım" diye inan ve niyet et.
Peki, nedir Allah'ın (c.c) rızası? "Allah'ın rızası en büyüktür" (Tövbe 72) O rızaya ulaştık mı, bizden büyük mahluk yok. Bizden zengin, bizden huzurlu, bizden kuvvetli hiç kimse yok."
Bugüne ne kadar neleri yaptık veya yapmadık' Ya da neleri yaşadık veya yaşamadık (!) hepsini bir tarafa koyalım ve O'na (c.c) dönelim.
Unutmamalıyız ki! Hiçbir günah Allah'ın rahmetinden daha büyük değildir.
Unutmamalıyız ki! Yüce Allah (c.c.) kabul etmeyeceği duaya el açtırmaz.
Yeter ki kalbimiz temiz, niyetimiz de 'has' olsun.
Ramazan Ayınız mübarek olsun.
- Hüseyin Baş’tan Atatürk duruşu / 26.12.2024
- Türkiye’yi batırdı ama Suriye’yi ayağı kaldıracak! / 25.12.2024
- Bu sorumluluğu tarih değil ABD yükledi / 23.12.2024
- İslam’da fakirlik sınırı / 22.12.2024
- ABD, Şam’a indi / 21.12.2024
- Doğu'nun kızı Butto, Alman kızı Merkel ve Erdoğan / 20.12.2024
- İsrail endişeli, Yunanistan ise panikteymiş / 19.12.2024
- AKP döneminde 28 Şubat manzaraları / 18.12.2024
- Türkiye’yi soracak olursanız! / 16.12.2024