"İçerde PKK'yı dışarda İsrail'i dize getiren büyük yiğit!"
Heeyttt breeee!..
Yandaş medyanın son günlerdeki genel hali böyle.
Terör örgütü PKK ile yapılan pazarlıklar ve İsrail'in dilediği iddia edilen özürden bahsediyoruz.
Konuyu detaylandırmadan önce bir hatırlatma yapalım.
Bu iki meseleden dolayı başbakan Erdoğan'ı övecek kelime bulmakta zorlanan yandaş medya aynı yalakalığı Avrupa Birliği konusunda da yapmıştı.
17 Aralık 2004 tarihinde Türkiye AB'den ucu açık bir müzakere tarihi almış (Rumları tanıma karşılığında) yandaş medyada hep bir ağızdan AB'ye girdik manşetleri atmıştı.
Aradan 9 yıl geçti ortada fol yok, yumurta yok!
Üstelik de AB istekleri doğrultusunda birçok tavizin verilmesine rağmen.
Bizim yandaş medyaya ise "AB'ye girdik" manşetlerini yutmak kaldı.
Fiyaskoyu iktidarının ilk dönemini AB masalıyla geçiren başbakan Erdoğan bile zaman zaman ağzından kaçırır oldu.
Gelelim bu güne.
Medya Erdoğan "terörü bitirdi, İsrail'e özür diletti" manşetlerini de yutmak zorunda kalacak.
Emin olun böyle olacak!
Neden mi?
Terör ile başlayalım.
Ortada PKK'nın silah bırakması diye bir durum yok. Bölücü örgüt daha önce de defalarca yaptığı gibi (özellikle seçim dönemlerinde) belli koşullar altında ateşkes ilan etti.
Eğer AKP hükümeti PKK isteklerini bir bir yerine getirmez ise saldırılara yeniden başlayacaklar.
Çünkü PKK'nın ana üssü olan Kandil aynen yerinde duruyor. Üstelik Türkiye'deki teröristlerin de oraya geçmesi durumunda buradaki konumları daha da güçlenecek.
Bu noktada gözlerden kaçırılan bir konu da şu.
Hükümet teröristlerin Kandil'e geçişlerine göz yumma sözüyle otomatikman buraya operasyon yapmama vaadi de vermiş oluyor.
Bu da Türkiye açısından mevcut durumdan daha da geriye gidiş anlamına geliyor.
Zira Türkiye şuanda göstermelik de olsa Kandil'e hava operasyponu düzenleyebiliyor. Bundan sonra bunu da yapamayacağız!
Bir anlamda devlet eliyle PKK'ya Kandil'de güvenli bir alan oluşturuluyor.
"PKK silah bırakmadı, belli şartlar altında ateşkes ilan etti" demiştik.
Acaba bu şartlar neler olabilir?
Gelin İmralı ile yapılan müzakereler ışığında bu soruya cevap arayalım.
1- Yeni anayasaya özerkliğin konması.
2- PKK'nın hukuken terör örgütü olmaktan çıkarılıp siyasal bir yapıya kavuşturulması.
3- TSK'nın Doğu ve Güneydoğu'dan çekilmesi.
4- TSK'dan boşalacak boşluğun özel güvenlik adı altında PKK tarafından doldurulması.
5- Bölgeye resmen Kürdistan adının verilmesi.
6- Öcalan'ın İmralı'dan çıkarılarak siyasi bir figür haline getirilmesi.
Tüm bu şartlar konusunda Ankara'nın bir rahatsızlığı görünmüyor, en azından gelen sinyaller bu yönde.
Hükümet kanadı "PKK'yı bitirdik" edebiyatı yaparken PKK bağımsız devlet hayalleri kuruyor.
PKK meselesi Türk halkının kandırıldığı konulardan biri, diğeri de "İsrail özür diledi" iddiası.
"İsrail'in sahte özrü neyi gizliyor" başlıklı yazımızda konuyu detaylıca değerlendirmiştik. Bugün tekrara düşmeden son gelişmelere değinmek istiyorum.
İsrail başbakanı Benyamin Netenyahu "Suriye için hesaplarımız var, özrün birinci sebebi budur" dedi, bir de şart koştu.
O da Hamas İsrail'e saldırmasın!
Sizce bu sözlerin anlamı nedir?
İzah etmeye çalışayım.
Diyor ki İsrail başbakanı;"Biz Gazze'yi vurmaya devam edeceğiz ama onlar bize karşılık vermesin. Biz müslüman bir ülke olan Suriye'yi talan edeceğiz, işgal edeceğiz, milyonlarca müslümanı katledeceğiz, kaynaklarına çörekleneceğiz ama gücümüz yetmiyor. Bunun için Türkiye'nin daha fazla yardımına ihtiyacımız var. Bu yüzden özür diledik."
Türkiye'yi sahte özür tuzağına düşüren ABD başkanı Obama'nın şu sözü de Netenyahu'yu teyit ediyor; "Başbakan Netanyahu ile görüştüm. Her ikimiz de zamanlamanın doğru olduğuna karar verdik. İki çok önemli ülke arasındaki ilişkilerin yeniden tesis edilmeye başlaması için, bir başlangıç. Türkiye ile İsrail arasında bir görüş ayrılığı yok aslında. ikisi de ABD'nin güçlü ortakları ve dostları konumundalar. Bu yüzden Türkiye ve İsrail'in ilişkilerini düzeltmeleri ABD'nin de yararınadır"
Bir de İngiltere'den bir açıklama verelim. Mavi Marmara gemisinin organizatörlerinden olan İngiliz politikacı George Galloway şöyle söylüyor; "Şimdi Türkiye, Amerika, İsrail stratejik ittifak içerisindeler ve Suriye'ye karşılar. Amerika bölgede bu dengeyi sağlayacak iki gücün birbiriyle anlaşmazlık içerisinde olmasını istemiyor. Dolayısıyla Amerikalılar, Netanyahu'dan Erdoğan'dan özür dilemesini istediler ve Erdoğan'a bunu kabul etmesini söylediler."
Evet... Her şey çok açık!
ABD ve İsrail Türkiye'yi İslam dünyasının işgalinde daha aktif olarak kullanmak istiyor ve bu özür hikayesini ortaya atıyor.
Önceki yazımızda da ifade ettiğimiz gibi İsrail'in Türkiye'den özür dilediğine dair ortada hiç bir yazılı bir belge yok. Uluslarası ilişkilerde asıl olan söz değil, yazıdır.
Bakın terör örgütü PKK bile başbakan Erdoğan'ın geri çekilme konusunda verdiği söze güvenmiyor ve meclis kararı istiyor.
PKK bile böyle bir tavır ortaya koyarken bizim başbakanımız Netanyahu'nun özrünü "Türk milleti adına, şehitler adına kabul ettim" diyor.
Üstelik te Mavi Marmara kurbanlarının İsrail askerlerine açtığı davaları geri çekme sözü verildiği ifade ediliyor.
Öncelikle şunu ifade edelim. Sayın Erdoğan'ın böyle bir hakkı da yok, yetkisi de...
Kul hakkını, kul affetmeden Allah bile affetmez iken siz nasıl oluyor da katledilen insanlar adına karar vermek suretiyle davalardan vazgeçebiliyorsunuz?
Heeyttt breeee!..
Yandaş medyanın son günlerdeki genel hali böyle.
Terör örgütü PKK ile yapılan pazarlıklar ve İsrail'in dilediği iddia edilen özürden bahsediyoruz.
Konuyu detaylandırmadan önce bir hatırlatma yapalım.
Bu iki meseleden dolayı başbakan Erdoğan'ı övecek kelime bulmakta zorlanan yandaş medya aynı yalakalığı Avrupa Birliği konusunda da yapmıştı.
17 Aralık 2004 tarihinde Türkiye AB'den ucu açık bir müzakere tarihi almış (Rumları tanıma karşılığında) yandaş medyada hep bir ağızdan AB'ye girdik manşetleri atmıştı.
Aradan 9 yıl geçti ortada fol yok, yumurta yok!
Üstelik de AB istekleri doğrultusunda birçok tavizin verilmesine rağmen.
Bizim yandaş medyaya ise "AB'ye girdik" manşetlerini yutmak kaldı.
Fiyaskoyu iktidarının ilk dönemini AB masalıyla geçiren başbakan Erdoğan bile zaman zaman ağzından kaçırır oldu.
Gelelim bu güne.
Medya Erdoğan "terörü bitirdi, İsrail'e özür diletti" manşetlerini de yutmak zorunda kalacak.
Emin olun böyle olacak!
Neden mi?
Terör ile başlayalım.
Ortada PKK'nın silah bırakması diye bir durum yok. Bölücü örgüt daha önce de defalarca yaptığı gibi (özellikle seçim dönemlerinde) belli koşullar altında ateşkes ilan etti.
Eğer AKP hükümeti PKK isteklerini bir bir yerine getirmez ise saldırılara yeniden başlayacaklar.
Çünkü PKK'nın ana üssü olan Kandil aynen yerinde duruyor. Üstelik Türkiye'deki teröristlerin de oraya geçmesi durumunda buradaki konumları daha da güçlenecek.
Bu noktada gözlerden kaçırılan bir konu da şu.
Hükümet teröristlerin Kandil'e geçişlerine göz yumma sözüyle otomatikman buraya operasyon yapmama vaadi de vermiş oluyor.
Bu da Türkiye açısından mevcut durumdan daha da geriye gidiş anlamına geliyor.
Zira Türkiye şuanda göstermelik de olsa Kandil'e hava operasyponu düzenleyebiliyor. Bundan sonra bunu da yapamayacağız!
Bir anlamda devlet eliyle PKK'ya Kandil'de güvenli bir alan oluşturuluyor.
"PKK silah bırakmadı, belli şartlar altında ateşkes ilan etti" demiştik.
Acaba bu şartlar neler olabilir?
Gelin İmralı ile yapılan müzakereler ışığında bu soruya cevap arayalım.
1- Yeni anayasaya özerkliğin konması.
2- PKK'nın hukuken terör örgütü olmaktan çıkarılıp siyasal bir yapıya kavuşturulması.
3- TSK'nın Doğu ve Güneydoğu'dan çekilmesi.
4- TSK'dan boşalacak boşluğun özel güvenlik adı altında PKK tarafından doldurulması.
5- Bölgeye resmen Kürdistan adının verilmesi.
6- Öcalan'ın İmralı'dan çıkarılarak siyasi bir figür haline getirilmesi.
Tüm bu şartlar konusunda Ankara'nın bir rahatsızlığı görünmüyor, en azından gelen sinyaller bu yönde.
Hükümet kanadı "PKK'yı bitirdik" edebiyatı yaparken PKK bağımsız devlet hayalleri kuruyor.
PKK meselesi Türk halkının kandırıldığı konulardan biri, diğeri de "İsrail özür diledi" iddiası.
"İsrail'in sahte özrü neyi gizliyor" başlıklı yazımızda konuyu detaylıca değerlendirmiştik. Bugün tekrara düşmeden son gelişmelere değinmek istiyorum.
İsrail başbakanı Benyamin Netenyahu "Suriye için hesaplarımız var, özrün birinci sebebi budur" dedi, bir de şart koştu.
O da Hamas İsrail'e saldırmasın!
Sizce bu sözlerin anlamı nedir?
İzah etmeye çalışayım.
Diyor ki İsrail başbakanı;"Biz Gazze'yi vurmaya devam edeceğiz ama onlar bize karşılık vermesin. Biz müslüman bir ülke olan Suriye'yi talan edeceğiz, işgal edeceğiz, milyonlarca müslümanı katledeceğiz, kaynaklarına çörekleneceğiz ama gücümüz yetmiyor. Bunun için Türkiye'nin daha fazla yardımına ihtiyacımız var. Bu yüzden özür diledik."
Türkiye'yi sahte özür tuzağına düşüren ABD başkanı Obama'nın şu sözü de Netenyahu'yu teyit ediyor; "Başbakan Netanyahu ile görüştüm. Her ikimiz de zamanlamanın doğru olduğuna karar verdik. İki çok önemli ülke arasındaki ilişkilerin yeniden tesis edilmeye başlaması için, bir başlangıç. Türkiye ile İsrail arasında bir görüş ayrılığı yok aslında. ikisi de ABD'nin güçlü ortakları ve dostları konumundalar. Bu yüzden Türkiye ve İsrail'in ilişkilerini düzeltmeleri ABD'nin de yararınadır"
Bir de İngiltere'den bir açıklama verelim. Mavi Marmara gemisinin organizatörlerinden olan İngiliz politikacı George Galloway şöyle söylüyor; "Şimdi Türkiye, Amerika, İsrail stratejik ittifak içerisindeler ve Suriye'ye karşılar. Amerika bölgede bu dengeyi sağlayacak iki gücün birbiriyle anlaşmazlık içerisinde olmasını istemiyor. Dolayısıyla Amerikalılar, Netanyahu'dan Erdoğan'dan özür dilemesini istediler ve Erdoğan'a bunu kabul etmesini söylediler."
Evet... Her şey çok açık!
ABD ve İsrail Türkiye'yi İslam dünyasının işgalinde daha aktif olarak kullanmak istiyor ve bu özür hikayesini ortaya atıyor.
Önceki yazımızda da ifade ettiğimiz gibi İsrail'in Türkiye'den özür dilediğine dair ortada hiç bir yazılı bir belge yok. Uluslarası ilişkilerde asıl olan söz değil, yazıdır.
Bakın terör örgütü PKK bile başbakan Erdoğan'ın geri çekilme konusunda verdiği söze güvenmiyor ve meclis kararı istiyor.
PKK bile böyle bir tavır ortaya koyarken bizim başbakanımız Netanyahu'nun özrünü "Türk milleti adına, şehitler adına kabul ettim" diyor.
Üstelik te Mavi Marmara kurbanlarının İsrail askerlerine açtığı davaları geri çekme sözü verildiği ifade ediliyor.
Öncelikle şunu ifade edelim. Sayın Erdoğan'ın böyle bir hakkı da yok, yetkisi de...
Kul hakkını, kul affetmeden Allah bile affetmez iken siz nasıl oluyor da katledilen insanlar adına karar vermek suretiyle davalardan vazgeçebiliyorsunuz?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Bayram Çoşgun / diğer yazıları
- Teröriste kravat taktırınca! / 01.03.2025
- Sosyal medyada İslam’a alçak saldırılar / 22.02.2025
- Artık bu işin suyu çıktı! / 13.02.2025
- CHP, Erdoğan ne isterse veriyor! / 05.02.2025
- Futbol üzerine / 30.01.2025
- SMA hastası çocuklar ve aileleri / 24.01.2025
- Haklı çıkmaya devam ediyor / 16.01.2025
- Ne günlere kaldık! / 06.01.2025
- BOP ve Türkiye / 01.01.2025
- Suriye’de mezhep çatışması çıkarmak istiyorlar / 28.12.2024
- Sosyal medyada İslam’a alçak saldırılar / 22.02.2025
- Artık bu işin suyu çıktı! / 13.02.2025
- CHP, Erdoğan ne isterse veriyor! / 05.02.2025
- Futbol üzerine / 30.01.2025
- SMA hastası çocuklar ve aileleri / 24.01.2025
- Haklı çıkmaya devam ediyor / 16.01.2025
- Ne günlere kaldık! / 06.01.2025
- BOP ve Türkiye / 01.01.2025
- Suriye’de mezhep çatışması çıkarmak istiyorlar / 28.12.2024