Daha önceki yazılarımızda duanın mahiyetinden, duanın kabul şartlarından bahsettik.
Yüce Allah'ın dualarımıza icabet edeceği hakkında buyruğu olmasına rağmen, bizim anlamakta güçlük çektiğimiz bazı kısımlardan bahsetmeye çalıştık.
İmam Zeynelabidin aleyhisselamın ifadesiyle duanın kabulünün farklı şekillerde gerçekleşeceğini aktardık:?"Bir mü'min dua ettiğinde üç sonuçtan biri gerçekleşir. Ya kendisine ahirette azık olur veya bu dünyada kabul olur ya da ona ulaşacak bir belayı geri çevirir."
Bazı isteklerimiz bizim hakkımızda hayırlı olmayacağı halde biz illa da bizim istediğimiz şekilde gerçekleşmesini isteriz ama yüce Allah bu isteğimizi yerine getirmemekle bile bizim hakkımızda hayır murat ettiğini, Bakara suresinden bir ayetle izaha çalıştık:
"Savaş, hoşunuza gitmediği halde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz." (Bakara, 216).
Bu bilgiler ışığında geliniz hayatımızdan bazı kesitler alarak muhasebe etmeye çalışalım. Hayalimizi bir yoklayalım. Geçmişimizde dua edip de bizim istediğimiz gibi kabul edilmemesinin bizim hayrımıza olduğu noktasında "iyi ki bu dua benim istediğim şekilde kabul edilmemiş" diyerek şükrettiğimiz çok olayı hatırlarız.
Hayatta o kadar bilinmeyen, yani biz insanlara sırrı saklı olan, o kadar çok hadise vardır ki; çok şeyi sonradan anlamaktayız. Hikmeti meydana çıkınca gerçek bilgiye ulaşmaktayız.
Bazı istekleri mayınlı bir tarlaya benzetelim. Tarla görünüşte çok verimli ve güzel bir görüntüdedir. İnsanoğlu o toprağın altındaki mayından haberi olmadığından görünene talip olur. İlla da o tarlaya girmek ona sahip olmak ister. Tarlanın sahibi toprağın altınındaki mayını bildiği için onun o tarlaya girmesine rıza göstermez. Önüne engeller koyar, tel örgüler çeker, tarlaya girmenin; Onun hakkında belki de hayırlı olmayacağını hatırlatır. Ama insanoğlu illa da ısrar eder, "bu tarla benim olsun" diye.
Israrı neticesinde belki de o tarlaya sahip olur ama o tarlaya sahip olmakla kendi sonunun pek de hayır olmadığını zaman içerisinde görür. Ama artık iş işten geçmiştir.
Düşünün, fakirlikte gerek Rabbi ile gerek diğer insanlar ile olan güzel ilişkilerini, servet sahibi olduktan sonra kaybeden; ahlaken çok daha kötü hallere düşen; yalana, harama bulaşan, etrafımızda o kadar çok örnekler var ki!
Dua konusunda akıllı kimselere düşen görevi iki şekilde toparlayabiliriz.
Birincisi; hemen her şey hakkında yüce Allah'a samimiyetle ve sadakatle duada bulunmaktır. Çünkü dua aynı zamanda bir emirdir. Allah ile kul arasında ilişkidir, köprüdür…"Rabbiniz şöyle dedi: "Bana dua edin, duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir." (Mü'min, 60).
İkincisi; duanın neticesini de yüce Allah'ın tercihine bırakarak, kendi isteğinin istediği şekilde ve istediği zamanda gerçekleşmediğini görünce "mutlaka bunda da bir hayır vardır" diyerek sabırla beklemektir.
Rabbimiz; cümlemize duanın mahiyetini, yolunu ve hikmetini anlamayı nasip eylesin. Âmin!
Yüce Allah'ın dualarımıza icabet edeceği hakkında buyruğu olmasına rağmen, bizim anlamakta güçlük çektiğimiz bazı kısımlardan bahsetmeye çalıştık.
İmam Zeynelabidin aleyhisselamın ifadesiyle duanın kabulünün farklı şekillerde gerçekleşeceğini aktardık:?"Bir mü'min dua ettiğinde üç sonuçtan biri gerçekleşir. Ya kendisine ahirette azık olur veya bu dünyada kabul olur ya da ona ulaşacak bir belayı geri çevirir."
Bazı isteklerimiz bizim hakkımızda hayırlı olmayacağı halde biz illa da bizim istediğimiz şekilde gerçekleşmesini isteriz ama yüce Allah bu isteğimizi yerine getirmemekle bile bizim hakkımızda hayır murat ettiğini, Bakara suresinden bir ayetle izaha çalıştık:
"Savaş, hoşunuza gitmediği halde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz." (Bakara, 216).
Bu bilgiler ışığında geliniz hayatımızdan bazı kesitler alarak muhasebe etmeye çalışalım. Hayalimizi bir yoklayalım. Geçmişimizde dua edip de bizim istediğimiz gibi kabul edilmemesinin bizim hayrımıza olduğu noktasında "iyi ki bu dua benim istediğim şekilde kabul edilmemiş" diyerek şükrettiğimiz çok olayı hatırlarız.
Hayatta o kadar bilinmeyen, yani biz insanlara sırrı saklı olan, o kadar çok hadise vardır ki; çok şeyi sonradan anlamaktayız. Hikmeti meydana çıkınca gerçek bilgiye ulaşmaktayız.
Bazı istekleri mayınlı bir tarlaya benzetelim. Tarla görünüşte çok verimli ve güzel bir görüntüdedir. İnsanoğlu o toprağın altındaki mayından haberi olmadığından görünene talip olur. İlla da o tarlaya girmek ona sahip olmak ister. Tarlanın sahibi toprağın altınındaki mayını bildiği için onun o tarlaya girmesine rıza göstermez. Önüne engeller koyar, tel örgüler çeker, tarlaya girmenin; Onun hakkında belki de hayırlı olmayacağını hatırlatır. Ama insanoğlu illa da ısrar eder, "bu tarla benim olsun" diye.
Israrı neticesinde belki de o tarlaya sahip olur ama o tarlaya sahip olmakla kendi sonunun pek de hayır olmadığını zaman içerisinde görür. Ama artık iş işten geçmiştir.
Düşünün, fakirlikte gerek Rabbi ile gerek diğer insanlar ile olan güzel ilişkilerini, servet sahibi olduktan sonra kaybeden; ahlaken çok daha kötü hallere düşen; yalana, harama bulaşan, etrafımızda o kadar çok örnekler var ki!
Dua konusunda akıllı kimselere düşen görevi iki şekilde toparlayabiliriz.
Birincisi; hemen her şey hakkında yüce Allah'a samimiyetle ve sadakatle duada bulunmaktır. Çünkü dua aynı zamanda bir emirdir. Allah ile kul arasında ilişkidir, köprüdür…"Rabbiniz şöyle dedi: "Bana dua edin, duanıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir." (Mü'min, 60).
İkincisi; duanın neticesini de yüce Allah'ın tercihine bırakarak, kendi isteğinin istediği şekilde ve istediği zamanda gerçekleşmediğini görünce "mutlaka bunda da bir hayır vardır" diyerek sabırla beklemektir.
Rabbimiz; cümlemize duanın mahiyetini, yolunu ve hikmetini anlamayı nasip eylesin. Âmin!
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Sâlih amel neleri kapsamalıdır? / 12.06.2024
- İmanı korumak için sâlih amel şarttır / 11.06.2024
- Fitne ateştir, yaklaşanı yakar! / 10.06.2024
- Milli Ekonomi Modeliyle sosyal adalet sağlanacaktır / 08.06.2024
- Hükümet kendi eliyle kriz mi oluşturuyor? / 07.06.2024
- ‘Milli Ekonomi Modeli'ni devreye koyalım’ / 06.06.2024
- Çözümün şifreleri Milli Ekonomi Modeli’ndedir / 05.06.2024
- Ruanda ile turizm anlaşması neden yapıldı? / 04.06.2024
- Şüpheli şeylerden kaçının / 03.06.2024
- Türk siyasetinin Hüseyin Baş’a ihtiyacı var / 01.06.2024
- İmanı korumak için sâlih amel şarttır / 11.06.2024
- Fitne ateştir, yaklaşanı yakar! / 10.06.2024
- Milli Ekonomi Modeliyle sosyal adalet sağlanacaktır / 08.06.2024
- Hükümet kendi eliyle kriz mi oluşturuyor? / 07.06.2024
- ‘Milli Ekonomi Modeli'ni devreye koyalım’ / 06.06.2024
- Çözümün şifreleri Milli Ekonomi Modeli’ndedir / 05.06.2024
- Ruanda ile turizm anlaşması neden yapıldı? / 04.06.2024
- Şüpheli şeylerden kaçının / 03.06.2024
- Türk siyasetinin Hüseyin Baş’a ihtiyacı var / 01.06.2024