‘Her işini Allah için yap’
Her işini Allah için yap. Bir işe kimin için başlarsan neticesi yine onun için olur. İlmini halk için tahsil edersen eline halk geçer. Allah için ilim yoluna koyulursan sonunda O'nu bulursun. Dünyaya dair bilgi toplarsan, dünyayı bulursun
23.03.2025 00:18:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Her işini Allah için yap. Bir işe kimin için başlarsan neticesi yine onun için olur. İlmini halk için tahsil edersen eline halk geçer. Allah için ilim yoluna koyulursan sonunda O'nu bulursun. Dünyaya dair bilgi toplarsan, dünyayı bulursun.
Âhiret işlerini öğrenirsen ona kavuşursun. Hâsılı neye çalışıyorsan ona nail olursun. Her şey böyle... Yaptığını görür, ettiğini bulursun. Her kap, içindekini sızdırır. Kabını neft yağı ile doldurunca, gül yağı akmasını beklemek olur mu?
Sende hayır yok. Dünyada dünya için amel edersin. Dünya oğulları uğruna çalışırsın, ama âhiret âlemini de talep edersin, olur mu?
Bugün bütün işlerini halka tahsis ettin; yarın için de Yaratan'ı bulmak emelindesin, bu nasıl olur? Sana göre olur, çünkü varlığında iyilik kalmamış.
O'na bakmak ve O'na yakın olmak için hiç iyi yönün yok.
Söylediklerimiz dış hükümleri ilgilendirir ve galip olan budur. Ama Hak dilerse, bu hâlinle birçok şeyleri sana ihsan eder, hatalarından geçer; bu O'na ait...
Bize göre tâat cennetlik iştir, isyan da cehennemlik. İşin bundan ötesi sahibine... Hak Teâlâ'ya... Dilerse yapılan işe karşılık verir; dilerse azap eder.
Bizden herhangi birinin Hak tarafından ceza vermek ve dargın yüz göstermek babında işlerimiz bir önem taşımaz. O yaptığımıza bakmadan hem döver hem de sever. O dilediğini yapar; yaptığından sorguya maruz kalmaz.
Şayet o bir peygamberi ve sâlihlerden birini ateşe atacak olsa zalim olamaz; âdil olur. Mal, mülk, hüküm onun olduğuna göre kim karışır?
Herkes mülkünde istediği tasarrufa sahip değil mi? Bu hâllerde bize düşen, Hakk'a ait işlerin doğruluğunu tasdiktir. Bizim için, bu nasıl olur, neden ve niçin gibi sözler ve bunun olması caizdir veya değildir gibi laflar yaramaz.
Allah, bir işi yapıyorsa o adalettir ve haktır. "Allah bu gibi işleri yapamaz ve böyle işler olamaz" gibi lafların bize ne yararı olabilir?
Sözlerimi işitiniz. Ağzımdan çıkan her kelâmın manasına akıl erdirmeye çalışınız. Şunu katî bilesiniz ki, ben, evvel zamanda gelip geçen büyük zâtların çocuğuyum. Onların kudreti ve kuvveti önünde dururum. Onların metaını satmaya çalışırım.
Bağırmam, çağırmam, onların malını satmak için. O mallara hıyanet etmem, kendiminmiş gibi göstermek de istemem. İşlerime onların sözüyle başlarım. Onların metaını överim. Yaptığım işlerin bereketini Allah verir.
Peygamber'e (s.a.v) uyduğum, anama, babama iyilik ettiğim için Allah bu işlere beni ehil kıldı. Allah, anamın babamın üzerinden rahmetini eksik etmesin.
Babam zengindi, dünyalığı vardı. Fakat ona karşı bir yeterlik duygusuna sahipti. Annem de ona uydu. Yaptığı her işe razı oldu. Hiçbir zaman babamın yaptığına anam itiraz etmedi.
Babam ve annem ehl-i din olup daima iyilik ederlerdi. Kalplerinde halka karşı bir şefkat duygusu vardı. Üzerimde gördüğünüz iyilik onlarındır, başkalarının değil.
Allah'ın ve Peygamberin (s.a.v) huzuruna onlarla birlikte varacağım. Onları ben götüreceğim... Zaferimi onların sayesinde bulacağım. Her hayrım ve bulunduğum nimet onların sayesinde oluyor. Her iyiliğimi onların yanında görüyorum.
Hazret-i Rasûl (s.a.v) hariç halkın hiçbirinden beklediğim şey yok. Esas Yaratıcımdan gayri kendini yaratıcı tanıtanların hiçbirinden umduğum bir şey yok.
Ey bilgin kişi, sözün sadece dilde; kalbinden akıp gelen bir şey yok. Her şey suretten ibaret, için bozulmuş. İçinde yararlı hâl taşıyan kalp, dilden gelen, içsiz sözü bırakır, kaçar. İyi kalbe sahip olan, manasız sözü duyunca âdeta kafese konmuş gibi çırpınmaya başlar.
Münafık mescitte nasıl darlık duyarsa o iyi kalp sahibi de o sözleri dinlerken o hâli duyar.
Bir mecliste, doğrulardan biri münafık bilginlerden birini görürse, hayat emniyetini oradan kaçmakta bulur. İçi temiz ve doğru olan zât, deccâl kılıklı, bidatçi ve Allah'ın, Peygamber'in düşmanı ile nasıl oturabilir?
Allah yolcuları içi bozuk münafıkları tanır. Onların çeşitli alâmetleri vardır. Allah yolcusu, münafığı yüzünden ve sözünden tanır.
İçi bozuk adam: "Bir sâlih kimseye teslim olup halâs bulmaktansa, aslanın ağzına yem olayım!" der.
Şayet bir münafık kişi gelecek olsa, sâlihin nuru onu yakar. Melekler, içi bozukları, sâlih kullardan uzak tutar. Onların, doğrular arasında yeri yoktur.
Varsa bir geçici payeleri, o da avam halk arasındadır. Avam halk, onları belki bir adam sanır, ama Allah yolcuları katında onlar, yırtıcı bir kediden daha aşağıdır, zerre kadar değer taşımazlar.
Doğru kimse, ilâhî nurla bakar. Baş gözündeki görme duygusu güneş ışığı ve ay aydınlığı onun için önem taşımaz.
Güneş ışığı, ay aydınlığı ve gözündeki görme duygusu olmasa da görür. Bu nur, bir nevi umumî sayılır.
Bir de özel nur vardır ki, onu ancak Hak, seçtiği kimselere verir. Bu nuru almak için hükümlere uymak, onlara tam iman sahibi olmak Kitab'a -Kur'ân'a-, Sünnet'e -Peygamberin âdetlerine- göre amel etmek gerekir. Hem kim ki, Kitap ve Sünnet'e göre amel etti. Allah Teâlâ ilmin nurunu ona verdi.
Allah'ım, bizi hilmine ve yakınlığına nasip eyle. Âmin! (Abdülkadir Geyleni İlahi Armağan eserinden)
Âhiret işlerini öğrenirsen ona kavuşursun. Hâsılı neye çalışıyorsan ona nail olursun. Her şey böyle... Yaptığını görür, ettiğini bulursun. Her kap, içindekini sızdırır. Kabını neft yağı ile doldurunca, gül yağı akmasını beklemek olur mu?
Sende hayır yok. Dünyada dünya için amel edersin. Dünya oğulları uğruna çalışırsın, ama âhiret âlemini de talep edersin, olur mu?
Bugün bütün işlerini halka tahsis ettin; yarın için de Yaratan'ı bulmak emelindesin, bu nasıl olur? Sana göre olur, çünkü varlığında iyilik kalmamış.
O'na bakmak ve O'na yakın olmak için hiç iyi yönün yok.
Söylediklerimiz dış hükümleri ilgilendirir ve galip olan budur. Ama Hak dilerse, bu hâlinle birçok şeyleri sana ihsan eder, hatalarından geçer; bu O'na ait...
Bize göre tâat cennetlik iştir, isyan da cehennemlik. İşin bundan ötesi sahibine... Hak Teâlâ'ya... Dilerse yapılan işe karşılık verir; dilerse azap eder.
Bizden herhangi birinin Hak tarafından ceza vermek ve dargın yüz göstermek babında işlerimiz bir önem taşımaz. O yaptığımıza bakmadan hem döver hem de sever. O dilediğini yapar; yaptığından sorguya maruz kalmaz.
Şayet o bir peygamberi ve sâlihlerden birini ateşe atacak olsa zalim olamaz; âdil olur. Mal, mülk, hüküm onun olduğuna göre kim karışır?
Herkes mülkünde istediği tasarrufa sahip değil mi? Bu hâllerde bize düşen, Hakk'a ait işlerin doğruluğunu tasdiktir. Bizim için, bu nasıl olur, neden ve niçin gibi sözler ve bunun olması caizdir veya değildir gibi laflar yaramaz.
Allah, bir işi yapıyorsa o adalettir ve haktır. "Allah bu gibi işleri yapamaz ve böyle işler olamaz" gibi lafların bize ne yararı olabilir?
Sözlerimi işitiniz. Ağzımdan çıkan her kelâmın manasına akıl erdirmeye çalışınız. Şunu katî bilesiniz ki, ben, evvel zamanda gelip geçen büyük zâtların çocuğuyum. Onların kudreti ve kuvveti önünde dururum. Onların metaını satmaya çalışırım.
Bağırmam, çağırmam, onların malını satmak için. O mallara hıyanet etmem, kendiminmiş gibi göstermek de istemem. İşlerime onların sözüyle başlarım. Onların metaını överim. Yaptığım işlerin bereketini Allah verir.
Peygamber'e (s.a.v) uyduğum, anama, babama iyilik ettiğim için Allah bu işlere beni ehil kıldı. Allah, anamın babamın üzerinden rahmetini eksik etmesin.
Babam zengindi, dünyalığı vardı. Fakat ona karşı bir yeterlik duygusuna sahipti. Annem de ona uydu. Yaptığı her işe razı oldu. Hiçbir zaman babamın yaptığına anam itiraz etmedi.
Babam ve annem ehl-i din olup daima iyilik ederlerdi. Kalplerinde halka karşı bir şefkat duygusu vardı. Üzerimde gördüğünüz iyilik onlarındır, başkalarının değil.
Allah'ın ve Peygamberin (s.a.v) huzuruna onlarla birlikte varacağım. Onları ben götüreceğim... Zaferimi onların sayesinde bulacağım. Her hayrım ve bulunduğum nimet onların sayesinde oluyor. Her iyiliğimi onların yanında görüyorum.
Hazret-i Rasûl (s.a.v) hariç halkın hiçbirinden beklediğim şey yok. Esas Yaratıcımdan gayri kendini yaratıcı tanıtanların hiçbirinden umduğum bir şey yok.
Ey bilgin kişi, sözün sadece dilde; kalbinden akıp gelen bir şey yok. Her şey suretten ibaret, için bozulmuş. İçinde yararlı hâl taşıyan kalp, dilden gelen, içsiz sözü bırakır, kaçar. İyi kalbe sahip olan, manasız sözü duyunca âdeta kafese konmuş gibi çırpınmaya başlar.
Münafık mescitte nasıl darlık duyarsa o iyi kalp sahibi de o sözleri dinlerken o hâli duyar.
Bir mecliste, doğrulardan biri münafık bilginlerden birini görürse, hayat emniyetini oradan kaçmakta bulur. İçi temiz ve doğru olan zât, deccâl kılıklı, bidatçi ve Allah'ın, Peygamber'in düşmanı ile nasıl oturabilir?
Allah yolcuları içi bozuk münafıkları tanır. Onların çeşitli alâmetleri vardır. Allah yolcusu, münafığı yüzünden ve sözünden tanır.
İçi bozuk adam: "Bir sâlih kimseye teslim olup halâs bulmaktansa, aslanın ağzına yem olayım!" der.
Şayet bir münafık kişi gelecek olsa, sâlihin nuru onu yakar. Melekler, içi bozukları, sâlih kullardan uzak tutar. Onların, doğrular arasında yeri yoktur.
Varsa bir geçici payeleri, o da avam halk arasındadır. Avam halk, onları belki bir adam sanır, ama Allah yolcuları katında onlar, yırtıcı bir kediden daha aşağıdır, zerre kadar değer taşımazlar.
Doğru kimse, ilâhî nurla bakar. Baş gözündeki görme duygusu güneş ışığı ve ay aydınlığı onun için önem taşımaz.
Güneş ışığı, ay aydınlığı ve gözündeki görme duygusu olmasa da görür. Bu nur, bir nevi umumî sayılır.
Bir de özel nur vardır ki, onu ancak Hak, seçtiği kimselere verir. Bu nuru almak için hükümlere uymak, onlara tam iman sahibi olmak Kitab'a -Kur'ân'a-, Sünnet'e -Peygamberin âdetlerine- göre amel etmek gerekir. Hem kim ki, Kitap ve Sünnet'e göre amel etti. Allah Teâlâ ilmin nurunu ona verdi.
Allah'ım, bizi hilmine ve yakınlığına nasip eyle. Âmin! (Abdülkadir Geyleni İlahi Armağan eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.