73 yıllık ömrünü bütün noktalarıyla, nükteleriyle dolu dolu yaşadı. Vatan-millet aşkı daha çocukluğunda başlamıştı.
Karda, çamurda, yağmurda milli bayramlara katılmak için Sarıtaş Mahallesinden Akçaabat'a nasıl bir heyecan ve coşkuyla gittiği ekranlarda defalarca anlatmıştı.
Maneviyatından asla ödün vermeyen, üzerine düşen yükümlülükleri harfi harfine yerine getiren, çalışkan, zeki bir öğrenci olduğunu, çok iyi futbol oynadığını, savunma sporlarındaki başarılarını O'nu yakinen tanıyanlar ifade ederlerdi.
İdealist bir insandı. Yönlendirilen değil yönlendiren bir insandı. Her girdiği ortamda farklı ve dikkat çekici fikirleriyle odak olmuştu. Üniversite ve öğretmenlik yaptığı yıllarda bu vasıflarından ötürü herkes tarafından saygı, sevgi duyulan bir kişilikti O.
Öğretmenlik yaptığı yıllardaki hatıralarını da defalarca ekranlarda dile getirdi. O sadece öğrencilerinin değil ailelerinin de öğretmenliğini yapıyor, her ortamda eğitmenlik görevini yerine getiriyordu.
Her daim, 'önce insan' diyordu. İman, diyordu. Vatan, diyordu. Bayrak, diyordu. Milli birlik, beraberlik, diyordu. Ama sözlerini sloganda bırakmıyor bizzat yaşıyor, her haliyle fiiliyata döküyordu.
O'nun bu birleştirici ruhu, birilerinin zoruna gitmiş olacak ki, 80 darbesinde içeri aldılar, hapse attılar.
Ama O, birleştirici ruhunu dört duvar arasında da sergiledi. Solcusuyla, sağcısıyla dost oldu, hep beraber kardeş oldular.
Darbe sonrası yıllarda bir taraftan ticaret ile meşgul olurken diğer taraftan ilim ve insan ile meşguliyetini daha da ileri safhalara taşıyor, fikir, düşünce dernekleri kuruyordu.
Mesaj, Öğüt ve İcmal dergilerini yayına sokarak Anadolu'ya milli ve manevi tohumlar atıyordu.
90'lı yıllarda Mesaj Tv, Meltem Tv ve Yeni Mesaj Gazetesi ile artık hem Anadolu'ya, hem de dünyaya, 'önce insan' diye haykırıyordu.
O asla insanları, partilerine, mezheplerine, fikirlerine göre değerlendirme mantığına girmedi. Herkesi olduğu gibi kabul ederek ortak paydalar aradı. Adeta günümüzün Hacı Bektaşi, Mevlana'sı, Yunus'u oldu.
Siyasete girmeden önce ülkemizin ekonomik, siyasal, sosyal ve itikadı problemlerini, oynanan oyunları ve neticelerini parti ayırımı yapmadan bütün partilere ve de milletimize tek tek anlattı. Çıkış ve çözüm yollarını ortaya koydu.
Ama maalesef ne siyasiler, ne devlet ve ne de millet tarafından dikkate alınmadı.
Ama o vazgeçmedi. Çünkü mevzu vatandı, milletti, imandı.
'İş Baş'a düştü' diyerek 2001 yılında siyaset sahnesine çıktı. Evet, O adam Prof. Dr. Haydar Baş'tı.
50 bin sahifelik 63 eserinde, 3 binden fazla makalesinde, on binden fazla televizyon programı, açıklama ve demeçlerinde, hemen hemen bütün il ve ilçelerimizde gerçekleştirilen toplantılarda, uluslar arası sempozyum ve oturumlarda hep insan, dedi. İslam, dedi. İman, dedi. Vatan, dedi. Millet, dedi. Biz, kardeşiz, dedi.
Ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli, Ehl-i Beyt Külliyatı ve Hoş Geldin Atatürk eserleriyle insanımızın, İslam dünyasının ve insanlığın adeta hayat reçetesini açıkladı.
Yaşamak isteyenler bu reçeteleri aldı ve hayata geçirdi. Yaşamak istemeyenler ise çırpınıyor.
Ve 14 Nisan 2020! Hiç hesap etmediğimiz bir ayrılık ile karlılaştık. O büyük insan aramızdan ayrıldı. Babasız kalmıştık.
O'nun yeri dolmaz, yokluğunun acısını hiç kimse dindiremez ama Hüseyin Baş, babasının bıraktığı o ağır yükün altına girerek, Deniz Gezmiş'i örnek gösterip, 'bende 29 yaşında hayatımı Türkiye'nin bağımsızlığına adıyorum' dedi.
Hüseyin Baş, maddi ve manevi sorumluluğu büyük, ağır mı ağır bu davanın önüne geçmişti. Gerçekleştirilen 2 büyük kongrede de gördük ki, Haydar Baş'a misyonuna, ideallerine, baş koyduğu yola inanan, gönül verenlerin tamamı da Hüseyin Baş'ın yüküne ortak olmaya gelmişti.
14 Nisan'dan bugüne Hüseyin Baş Beyin hal, hareket ve duruşuyla ortaya koyduğu lider profili, yaptığı konuşmalar ve Prof. Dr. Haydar Baş'ın davasını sahiplenme, her ortamda doğruları dile getirme azmi, cesareti ve kararlılığı ile bir kez daha anladık ki, Merhum Prof. Dr. Haydar Baş'ın bizlere bıraktığı en değerli eserlerden birisi de Hüseyin Baş'mış.
Biz, emanet ehliyiz. Bu büyük emanete de sahip çıkarak Hüseyin Baş ile beraber Prof. Dr. Haydar Baş'ın hedeflerine ulaşmak için son nefesimize kadar mücadele edeceğiz.
Karda, çamurda, yağmurda milli bayramlara katılmak için Sarıtaş Mahallesinden Akçaabat'a nasıl bir heyecan ve coşkuyla gittiği ekranlarda defalarca anlatmıştı.
Maneviyatından asla ödün vermeyen, üzerine düşen yükümlülükleri harfi harfine yerine getiren, çalışkan, zeki bir öğrenci olduğunu, çok iyi futbol oynadığını, savunma sporlarındaki başarılarını O'nu yakinen tanıyanlar ifade ederlerdi.
İdealist bir insandı. Yönlendirilen değil yönlendiren bir insandı. Her girdiği ortamda farklı ve dikkat çekici fikirleriyle odak olmuştu. Üniversite ve öğretmenlik yaptığı yıllarda bu vasıflarından ötürü herkes tarafından saygı, sevgi duyulan bir kişilikti O.
Öğretmenlik yaptığı yıllardaki hatıralarını da defalarca ekranlarda dile getirdi. O sadece öğrencilerinin değil ailelerinin de öğretmenliğini yapıyor, her ortamda eğitmenlik görevini yerine getiriyordu.
Her daim, 'önce insan' diyordu. İman, diyordu. Vatan, diyordu. Bayrak, diyordu. Milli birlik, beraberlik, diyordu. Ama sözlerini sloganda bırakmıyor bizzat yaşıyor, her haliyle fiiliyata döküyordu.
O'nun bu birleştirici ruhu, birilerinin zoruna gitmiş olacak ki, 80 darbesinde içeri aldılar, hapse attılar.
Ama O, birleştirici ruhunu dört duvar arasında da sergiledi. Solcusuyla, sağcısıyla dost oldu, hep beraber kardeş oldular.
Darbe sonrası yıllarda bir taraftan ticaret ile meşgul olurken diğer taraftan ilim ve insan ile meşguliyetini daha da ileri safhalara taşıyor, fikir, düşünce dernekleri kuruyordu.
Mesaj, Öğüt ve İcmal dergilerini yayına sokarak Anadolu'ya milli ve manevi tohumlar atıyordu.
90'lı yıllarda Mesaj Tv, Meltem Tv ve Yeni Mesaj Gazetesi ile artık hem Anadolu'ya, hem de dünyaya, 'önce insan' diye haykırıyordu.
O asla insanları, partilerine, mezheplerine, fikirlerine göre değerlendirme mantığına girmedi. Herkesi olduğu gibi kabul ederek ortak paydalar aradı. Adeta günümüzün Hacı Bektaşi, Mevlana'sı, Yunus'u oldu.
Siyasete girmeden önce ülkemizin ekonomik, siyasal, sosyal ve itikadı problemlerini, oynanan oyunları ve neticelerini parti ayırımı yapmadan bütün partilere ve de milletimize tek tek anlattı. Çıkış ve çözüm yollarını ortaya koydu.
Ama maalesef ne siyasiler, ne devlet ve ne de millet tarafından dikkate alınmadı.
Ama o vazgeçmedi. Çünkü mevzu vatandı, milletti, imandı.
'İş Baş'a düştü' diyerek 2001 yılında siyaset sahnesine çıktı. Evet, O adam Prof. Dr. Haydar Baş'tı.
50 bin sahifelik 63 eserinde, 3 binden fazla makalesinde, on binden fazla televizyon programı, açıklama ve demeçlerinde, hemen hemen bütün il ve ilçelerimizde gerçekleştirilen toplantılarda, uluslar arası sempozyum ve oturumlarda hep insan, dedi. İslam, dedi. İman, dedi. Vatan, dedi. Millet, dedi. Biz, kardeşiz, dedi.
Ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli, Ehl-i Beyt Külliyatı ve Hoş Geldin Atatürk eserleriyle insanımızın, İslam dünyasının ve insanlığın adeta hayat reçetesini açıkladı.
Yaşamak isteyenler bu reçeteleri aldı ve hayata geçirdi. Yaşamak istemeyenler ise çırpınıyor.
Ve 14 Nisan 2020! Hiç hesap etmediğimiz bir ayrılık ile karlılaştık. O büyük insan aramızdan ayrıldı. Babasız kalmıştık.
O'nun yeri dolmaz, yokluğunun acısını hiç kimse dindiremez ama Hüseyin Baş, babasının bıraktığı o ağır yükün altına girerek, Deniz Gezmiş'i örnek gösterip, 'bende 29 yaşında hayatımı Türkiye'nin bağımsızlığına adıyorum' dedi.
Hüseyin Baş, maddi ve manevi sorumluluğu büyük, ağır mı ağır bu davanın önüne geçmişti. Gerçekleştirilen 2 büyük kongrede de gördük ki, Haydar Baş'a misyonuna, ideallerine, baş koyduğu yola inanan, gönül verenlerin tamamı da Hüseyin Baş'ın yüküne ortak olmaya gelmişti.
14 Nisan'dan bugüne Hüseyin Baş Beyin hal, hareket ve duruşuyla ortaya koyduğu lider profili, yaptığı konuşmalar ve Prof. Dr. Haydar Baş'ın davasını sahiplenme, her ortamda doğruları dile getirme azmi, cesareti ve kararlılığı ile bir kez daha anladık ki, Merhum Prof. Dr. Haydar Baş'ın bizlere bıraktığı en değerli eserlerden birisi de Hüseyin Baş'mış.
Biz, emanet ehliyiz. Bu büyük emanete de sahip çıkarak Hüseyin Baş ile beraber Prof. Dr. Haydar Baş'ın hedeflerine ulaşmak için son nefesimize kadar mücadele edeceğiz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- İktidara karşı değilse istediğiniz kadar yürüyebilirsiniz / 10.04.2025
- Papazı nasıl aldık hatırlıyor musun? / 09.04.2025
- Siyasette üçüncü yol şart mı? / 08.04.2025