Seyyid Şerif Cürcanî
Bir gün Nizâmüddîn Hâmûş'un huzûrunda iken, tasavvufa murâkebe denilen hâle dalıp kendinden geçmişti. Bu hâlde iken, Seyyid Şerîf Cürcânî'nin başından sarığı düşmüş, Nizâmüddîn Hâmûş kalkıp sarığını alarak başına koymuş, hâlini sormuştu. Bunun üzerine Seyyid Şerîf Cürcânî; "Çok zamandan beri leh-i müdrikemin (hâfızamın) nukûş-i ilmiyeden (ilimden) pak ve temiz olmasını istiyorum. Allah-û Teâlâ'ya hamdolsun buna sohbetiniz bereketiyle kavuştum. Az zamanda mâlûmât endişesinden halâs olup, murâdım hâsıl oldu. Onun lezzet ve zevkinin galebesinden kendimden geçtim ve benden böyle bir hâl sâdır oldu" demiştir. Seyyid Şerîf Cürcânî, talebelerine dersleriyle ve yazdığı eserleriyle, Selef-i sâlihînin yâni Eshâb- kîrâm ve onları gören tâbiînin yolunu ihyâ etti. Selef-i sâlihîne halef-i sâdıkîn oldu. Hem yaşadığı asırda, hem de sonraki asırlarda eserlerine mürâcat edilen bir âlimdir. Sonraki asırlarda yetişen âlimler, onun talebelerinden ilim almakta iftihar etmişlerdir. Talebelerinin en meşhûrları şunlardır: Başta kendi oğlu Nûreddîn Muhammed gelmektedir. Diğer bir talebesi de, din ve fen ilimlerinde âlim olan meşhûr Osmanlı âlimi Mûsâ Paşa Kâdızâde Rûmî'dir. Fettullah Şirvânî; Kastamonu medreselerinde müderrislik yapmıştır. Seyyid Ali Efendi; bu zât da meşhûr talebelerindendir. Aslen İranlı olup, ilim tahsîlini tamamladıktan sonra Anadolu'ya gelmiş, Bursa'daki Yıldırım Hân Medresesinde müderrislik yapmıştır. Fahreddîn Acemî; Bu talebesi de, sonradan Anadolu'ya gelip, meşhûr Osmanlı âlimi Molla Fenâri'ye ders vekilliği yaptı. Ayrıca çeşitli medreselerde ders verdi. Sultan Murad devrinde de Şeyhülislâm oldu. Hâce Alâeddîn Ali es-Semerkandî; bu talebesi de, ilimde yetiştikten sonra; Semerkand, Türkistan ve Hirat'ta müderrislik yaptı. Sonra Anadolu'ya gelip, Lârende adı ile anılan Karaman'a yerleşti.
Seyyid Şerîf Cürcânî'nin talebelerinden Afîfüddîn el-Cerhî, onun hakkında şöyle demiştir: "Asrının bir tânesi, âlimlerin sultânı, müfessirlerin iftihârı, ahlâk ve fazîletin nümûnesi, çok mütevâzî ve fakirlerin hâmisi idi". Seyyid Şerîf Cürcânî Hazretleri buyurdu ki: "Evliyânın sûretleri, öldükten sonra da talebesine gözüküp feyz verirler. Fakat, bunları görebilmek ve rûhlarından feyz alabilmek kolay değildir. Ehl- sünnet îtikâdında olmak, İslâmiyet'e uymak ve onları sevmek, saygılı olmak lâzımdır". "Aklı olan, iyi düşünen bir kimse için, astronomi ilmi: Allah-û Teâlâ'nın varlığını anlamağa çok yardım eder". Âlim ve veli bir zât olan Seyyid Şerîf Cürcânî Hazretleri yazdığı eserleriyle insanlara hak yolun bilgilerini öğretti.
Bir gün Nizâmüddîn Hâmûş'un huzûrunda iken, tasavvufa murâkebe denilen hâle dalıp kendinden geçmişti. Bu hâlde iken, Seyyid Şerîf Cürcânî'nin başından sarığı düşmüş, Nizâmüddîn Hâmûş kalkıp sarığını alarak başına koymuş, hâlini sormuştu. Bunun üzerine Seyyid Şerîf Cürcânî; "Çok zamandan beri leh-i müdrikemin (hâfızamın) nukûş-i ilmiyeden (ilimden) pak ve temiz olmasını istiyorum. Allah-û Teâlâ'ya hamdolsun buna sohbetiniz bereketiyle kavuştum. Az zamanda mâlûmât endişesinden halâs olup, murâdım hâsıl oldu. Onun lezzet ve zevkinin galebesinden kendimden geçtim ve benden böyle bir hâl sâdır oldu" demiştir. Seyyid Şerîf Cürcânî, talebelerine dersleriyle ve yazdığı eserleriyle, Selef-i sâlihînin yâni Eshâb- kîrâm ve onları gören tâbiînin yolunu ihyâ etti. Selef-i sâlihîne halef-i sâdıkîn oldu. Hem yaşadığı asırda, hem de sonraki asırlarda eserlerine mürâcat edilen bir âlimdir. Sonraki asırlarda yetişen âlimler, onun talebelerinden ilim almakta iftihar etmişlerdir. Talebelerinin en meşhûrları şunlardır: Başta kendi oğlu Nûreddîn Muhammed gelmektedir. Diğer bir talebesi de, din ve fen ilimlerinde âlim olan meşhûr Osmanlı âlimi Mûsâ Paşa Kâdızâde Rûmî'dir. Fettullah Şirvânî; Kastamonu medreselerinde müderrislik yapmıştır. Seyyid Ali Efendi; bu zât da meşhûr talebelerindendir. Aslen İranlı olup, ilim tahsîlini tamamladıktan sonra Anadolu'ya gelmiş, Bursa'daki Yıldırım Hân Medresesinde müderrislik yapmıştır. Fahreddîn Acemî; Bu talebesi de, sonradan Anadolu'ya gelip, meşhûr Osmanlı âlimi Molla Fenâri'ye ders vekilliği yaptı. Ayrıca çeşitli medreselerde ders verdi. Sultan Murad devrinde de Şeyhülislâm oldu. Hâce Alâeddîn Ali es-Semerkandî; bu talebesi de, ilimde yetiştikten sonra; Semerkand, Türkistan ve Hirat'ta müderrislik yaptı. Sonra Anadolu'ya gelip, Lârende adı ile anılan Karaman'a yerleşti.
Seyyid Şerîf Cürcânî'nin talebelerinden Afîfüddîn el-Cerhî, onun hakkında şöyle demiştir: "Asrının bir tânesi, âlimlerin sultânı, müfessirlerin iftihârı, ahlâk ve fazîletin nümûnesi, çok mütevâzî ve fakirlerin hâmisi idi". Seyyid Şerîf Cürcânî Hazretleri buyurdu ki: "Evliyânın sûretleri, öldükten sonra da talebesine gözüküp feyz verirler. Fakat, bunları görebilmek ve rûhlarından feyz alabilmek kolay değildir. Ehl- sünnet îtikâdında olmak, İslâmiyet'e uymak ve onları sevmek, saygılı olmak lâzımdır". "Aklı olan, iyi düşünen bir kimse için, astronomi ilmi: Allah-û Teâlâ'nın varlığını anlamağa çok yardım eder". Âlim ve veli bir zât olan Seyyid Şerîf Cürcânî Hazretleri yazdığı eserleriyle insanlara hak yolun bilgilerini öğretti.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.