Gıda ve su güvenliği, Türkiye'nin önem verdiği ve üzerinde çalıştığı konulardan biridir. Türkiye, nüfusunun büyüklüğü ve tarıma elverişli topraklarıyla gıda üretimi ve su kaynaklarına erişim konusunda stratejik bir konumdadır.
Gıda Güvenliği: Türkiye, tarım sektörünün önemli bir rol oynadığı bir ülkedir. Tarım, gıda güvenliği açısından temel bir bileşendir. Türkiye, buğday, mısır, pirinç, sebze, meyve, et, süt ürünleri gibi birçok tarım ürününün üretimini gerçekleştirmektedir. Tarımsal üretimdeki çeşitlilik ve potansiyel, yerel gıda üretimi ve tüketiminin artmasını sağlamaktadır.
Türkiye, gıda güvenliğini sağlamak ve gıda arzını sürdürülebilir hale getirmek için çeşitli politika ve programlar geliştirmiştir. Tarımsal desteklemeler, modern tarım tekniklerinin kullanımının teşvik edilmesi, su kaynaklarının etkin kullanımı ve tarım üretiminin çeşitlendirilmesi gibi önlemler bu çabaların bir parçasıdır. Ayrıca, gıda denetim ve kontrol mekanizmaları da gıda güvenliğinin sağlanmasında önemli bir rol oynamaktadır.
Su Güvenliği: Türkiye, su kaynakları bakımından zengin bir ülke olmasına rağmen, su kaynaklarının etkin ve sürdürülebilir yönetimi büyük bir önem taşımaktadır. İklim değişikliği, nüfus artışı ve su talebinin artması gibi faktörler, su kaynaklarının sürdürülebilirliği konusunda zorluklar yaratmaktadır.
Türkiye, su kaynaklarının yönetimi ve suyun etkin kullanımı için çeşitli politika ve projeleri hayata geçirmektedir. Baraj ve sulama projeleri, su kaynaklarının korunması ve suyun verimli kullanılmasını sağlamaktadır. Su kaynaklarının izlenmesi, su kirliliğinin kontrolü, su tasarrufu ve bilinçlendirme kampanyaları da su güvenliği çabalarının bir parçasıdır.
Fakat küresel kriz derinleşiyor. NATO, Çin ve Rusya'ya karşı saldırganlığı arttırırken onlar da BRICS ve Şangay İşbirliği Örgütü'nü büyütüyor. Savaş derinleşiyor. Ortadoğu'daki kaos göçleri tetikliyor. Ekonomiler durgunluğa gidiyor. Bu arada küresel güçler 'yeni dünya düzeni' adı altında kirli planlar yapıyor; emperyalizmin tanıdık yüzleri, yapay et, böcekle beslenme, iklim değişikliği, yeni salgın tehdidi, mülkiyetsizleştirmeyi gündeme taşıyor. Kendileri ise dünyanın her tarafından toprak satın alıyor. TÜİK verilerine göre tarımda üretici enflasyonu yıllık bazda yüzde 151 oldu. Tarımla uğraşan nüfus her yıl geriliyor. Gençler kırsalı terk ediyor. Çoban bile bulunamıyor; bulunan Afgan çoban da 17 bin TL istiyor. Şehirler yaşanmaz hale gelirken, talep patlamasıyla konut fiyatları da durdurulamıyor. İş bulan da, bulamayan da çekilmez bir hayat sürmek zorunda kalıyor. Mecburi deprem dönüşümü ise büyük maliyetler yaratıyor. Hem nüfusumuzu tekrar tarıma yönlendirerek gıda güvenliğini sağlayacak ve üretim artışıyla fiyatları geriletecek hem yurttaşımıza istihdam yaratacak hem de ters göçü sağlayarak konut fiyatlarını normalleştirecek bir Kırsal ve Bölgesel Kalkınma Programını hayata geçirmeliyiz. Şunu ürettik, bunu ithal ettik, şu kadar destek verdik, çiftçiye sorduk mutluluktan uçuyor gibi kısır konuşmalar siyasi bir piyesten öte gitmiyor.
Acil yapılması gerekenler:
1. Verimlilik tespiti ve üretim planı
2. Köye geri dönüş programı
Unutmayalım ne dünya eski dünya ne Türkiye eski Türkiye. Toplumun ve bireylerin ihtiyaçları değişti. İstanbul'da en zor koşulda yaşayan bile 1960'ların köyüne geri dönmeyi tercih etmez.
- Zengezur Türk Cumhuriyeti hayırlı olsun / 08.07.2023
- Yeşil enerji dönüşümü derken! / 07.07.2023
- ‘Yaşlı Avrupa, genç Türkiye’ / 04.07.2023
- Köydeki geleceğimiz / 23.06.2023
- Sodyum batarya yapalım mı? / 22.06.2023
- Kafamızda et mi var beyin mi? / 21.06.2023
- Geleceğimizi tehdit eden kuraklık / 20.06.2023
- Gıda ve su güvenliği / 19.06.2023
- Yunan’a kaptırmadan işaretleyelim! / 18.06.2023