Milletimizin ve devletimizin güçlü, gelişmiş, ilerlemiş, kalkınmış olması isteğiyle hareket etmeyi şiâr edinmiş ve bunu şeref sayan, milli duygularla yaşayan gençliğin ve millet sevdalısı evlâtlarının iyi ve faydalı yetişmesi hususunda mücadelemizi geciktirmeden, vurdumduymaz, umursamaz, lakayt tavrımızı bir kenara bırakıp, ülkü uğruna elimizi taşın altına koyma vazifesi her daim fikriyatımızda ve hayatımızda yer edinmelidir.
Öncelikle "ülkü" kelimesi, kavramı, Türkçe olup, Türkler arasında uzun zaman 'hedef, gâye ve varılması elde edilmesi arzu edilen, düşünce' olarak tarif edilip, anlaşılarak kullanılagelmiş bir kelimedir. Ayrıca bu kelimenin "Türk Milleti"nin istikbâlde hedeflediği, varılması gereken bir gâyeyi temsil ettiği de bilinmelidir. Yeryüzünde her milletin gelecekten beklentisi, umudu ve kavuşmayı hedeflediği bir gâyesi, ülküsü vardır. Yeryüzünde gayesi ve ülküsü olmayan bir millet yoktur. Ne hazindir ki ülkemiz de bu "Ülkü" ve "Vatan" kavramını savunan ya faşist ya ırkçı damgasını yemiş olmasına rağmen var gücü ve damarlarındaki asil kan münasebetiyle; "Millet kavramı Din bütünlüğüyle Vatan olma hassasiyetini birleştirecektir." Bugün Türkiye'de olduğu kadar kendi özgeçmişine düşman olan bir millet daha yeryüzünde emsâli yoktur. Bunu ayrıca mütalaa etmek gerektirir. Biz bu bağlamda yaşarken, bizi bölmeye parçalamaya çalışan iç ve dış tehditlerin yıllardır izledikleri yol ve hedefleri şunlardır:
Siyonistlerin, masonların, sabetaycı ve tapınak şövalyelerinin ülküleri bugün; 'bizim sınırlarımız Fırat ve Dicle nehirlerinin doğduğu yerden başlar, Şattül arap (birleşik arap suyunda) biter.'
"Büyük roma, Bizans gibi hayallerinin olması Haçlı zihniyetinin yetiştirdiği misyonerlerin bu hayal ve Hristiyanlığı yayma mücadelesi içinde; Yunanlıların "megaelo idea" (büyük ülkü/büyük ülke) içerisinde Ege ve İstanbul'u alma istekleri her daim mevcuttur. Aynı zamanda Ermenilerin büyük Ermenistan kurulacak ve başkenti (Garin) Erzurum olacaktır türküleri kulaktan kulağa fısıldanmaktadır. Ruslar ise Deli Petro'nun İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerinde ayakta duran elinde beyaz bir güvercin bulunan tablosunu müzelerinde sergilemektedirler. "Er geç Rus hayal kuşu boğazlardan geçecektir" yazısını altında bulundurarak isteklerini açıkça belirtmektedirler. Konuya binaen 1821 yılında Patrik Gregoryus'un, Rus çarı Aleksandır'a yazdığı mektup ibret vericidir. Mektubun sonlarında yapılacak işleri şu şekilde özetler:
"Türkler'de evvela itaat duygusunu kırmak ve manevi bağlarını parçalamak, dini metanetlerini sağlamlığını zayıflatmak icap eder. Bunun da en kısa yolu,"MİLLİ GELENEKLERİNE, DİNİ İNANÇ VE MANEVİYATLARINA" uymayan dış fikir ve hareketlere alıştırmaktır. Bu sebeple Osmanlı Devleti'ni tasfiye için harb meydanlarındaki zaferler kâfi değildir. Yapılacak olan, Türkler'e hissettirmeden bünyelerindeki tahribi tamamlamaktır."
İngiliz devlet başkanı Churchill, avam kamarasında 1932 yılında yapmış olduğu bir toplantı sırasında milletine ve temsilcilerine şu beyanâtı vermektedir:
"Sayın İngiliz kraliyet ailesi, lordlar ve mebuslar. Bugün siz ebedi bir düşman ve onu imha politikasından bahsedeceğim. Bu düşman Türkler'dir. Nasıl ki atalarımız Amerika kıtasına gidip, oradaki yerli kabileleri kıyıma tutup ve onları imha ettilerse biz de bugün Asya'nın beyaz Kızılderilileri olan Türkleri öyle imha etmeli, kalanları ise sürüp geldikleri doğuya Asya'ya atmalıyız. Dünyanın incisi durumunda olan ve jeopolitik yönden büyük öneme sahip boğazların Türklerin elinde bulunmasındansa dindaşımız Yunanlıların elinde bulunması çok büyük rahatlık ve faydalara sebep olacaktır. Dünya hakimi olma yolunda olan Ruslar belki bizim için engel teşkil edeceklerdir. Onlar da boğazları istemektedir. Türkler'e karşı herhangi bir saldırıda Rusları durdurmanın yolu o an da Türkler'e yardımla mümkündür. Fakat şu hâlde Türkler'i güç ve ağırlık olarak yüz grama çıkartmamalı, elli grama ise hiç düşürmemeliyiz. BİRAZ KURUYUNCA SULAMAK BİRAZ YEŞERİNCE BUDAMAK İCAP EDER.
Onları yenebilmenin bir yolu ellerinde mevcut inandıkları kitapları olan Kur'an'ı almakla mümkündür. Eğer Türkler'in elinden Kur'an' ı alamazsanız, onları mümkün değil yenemezsiniz. Öyleyse şimdiden Türkiye'ye karşı dinsizlik silahlarını çevirerek onları en hassas imanlı kalplerinden vurmaya hazır olunuz."
Örneklerini ve milletlerini çoğaltabileceğimiz bu dış düşmanlar ve içerideki işbirlikçileri her daim "Türk Milleti" ve "İslâm dini" üzerinde hain plan ve projelerini hayata geçirmekle kendilerini mükellef, torunlarını da bu zihniyette yetiştirmek hazzı düşüncesi ve gayesi içerisindelerdir. Bir taraftan kültür emperyalizmi (yayılmacılık, sömürü) ile ajanların, provokatörlerin ve kalemşörlerin vasıtasıyla vatan evlâtlarını, din ve milliyetlerine yabancılaştırmak, kendi emellerine hizmet edecek kadrolar oluşturmak ve hazırlamakta, diğer taraftan din ve milli duygularını her şeye rağmen terk etmeyen gençleri birbirine düşürmeye çalışmakta ve planlamaktadırlar.
Hâl böyle iken, bizim mensubu olduğumuz "BÜYÜK TÜRK MİLLETİ ve GENÇLİĞİ" gelecekten bir beklentisinin olması ve bir ülküye sahip olup, onu hizmet ruhuyla dolup taşırması, bunu icra safhasına koyacak nitelikte olması, düşünmesi, yaşaması gerekmez mi?
Gençlik; zararlı hareketleri, kontrolsüz, terbiyesiz, denetim altına almayan, söz dinlemeyen, kötü alışkanlıklarda bulunan, şahısları rencide eden, küfür eden, ruhu disiplinize etmeyen, âhlâksızlaşan, O-KU-MA-YAN, İslâm'ı yaşamayan, tarihini bilmeyen öğrenmeyen, kültürüne bağlanmayan: MİLLET olma şerefini ve özelliğini inkâr eden, taklitçi olan, ALLAH'tan korkmayan, Peygamberini sevip bağlanmayan ve Ehl-i Beyt yolunda yürümeyen, dilini korumayan, edebi olmayan, sözünde durmayan, emânete hıyanetlik eden, yalan söyleyen bir gençlik iç ve dış mihraklı yağıların tuzağına düşmekten ziyade onların hedeflerine ulaşmalarına bir nebze de katkı da bulunmaktadırlar.
"Ecdadını zannetme asırlarca uyudu
Nerden bulacaktın elde ki yurdu
Üç kıtada yer yer kanayan izleri şahit
Dinlenmedi bir gün o büyük nesli mücahit."
(Mehmet Akif Ersoy).
Ey Türk gençliği ayağa kalkın!
Osman Gazi'nin sözüne kulak verin! "Oğul biz cihana cihangirlik kavgası ve davası için gelmedik. Davamız ALLAH yoludur." Ömer Seyfettin'nin sözüne kulak verin! "Bir milletin tabii hudutları dağlar ve ırmaklar değildir. İstinat ettiği milletin dil ve din sınırlarıdır."
Peygamberimiz (s.a.a) buyuruyor ki; "Türk dilini öğreniniz! Çünkü onların uzun sürecek saltanatları olacaktır." (Kaşgarlı Mahmut/Divan-û Lûgat'üt Türk)
"Gök çadırımız, güneş bayrağımızdır!" Mete Han Türk ulusuna bu sözlerle hedefini gösterdi.
"Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, kim bozabilir senin ilini ve töreni?!" Bilge Kağan; ufuklarımıza ufuk kattı.
Kuva-yı Milliye ruhuyla, Çanakkale nâmıyla Muhteşem Türk Atatürk'ün kendilerine vermiş olduğu görevi her daim zamanı gelmiş gibi hazır bulunarak, görevlerinizin başında bekleyin. Emperyalistlerin, oryantalistlerin ve bilcümle Türk yağılarının, çaşıtlarının, İslâm'a yağı olan ve Müslümanım deyip münafıklaşanların oyunlarına gelmeyin.
Vatan uğruna, Bayrak uğruna, Türk milleti adına, her şeyi ama her şeyi elleriniz tersiyle itin! Zaman oyun da oynaşta olma zamanı değildir. Dün yağı olan bugün de yağıdır. Çünkü Türk; dün vardı bugün de vardır, yarın da var olacaktır, vesselâm.
Beş yaşında el vurduğum camimizin rahlesindeki parmak izlerimden; Andımız'ı okuduğum ilkokul bahçesinden, yaşadığım genç yaşıma ve ömrümün sonuna kadar; varlığım İslâm varlığına; varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Öncelikle "ülkü" kelimesi, kavramı, Türkçe olup, Türkler arasında uzun zaman 'hedef, gâye ve varılması elde edilmesi arzu edilen, düşünce' olarak tarif edilip, anlaşılarak kullanılagelmiş bir kelimedir. Ayrıca bu kelimenin "Türk Milleti"nin istikbâlde hedeflediği, varılması gereken bir gâyeyi temsil ettiği de bilinmelidir. Yeryüzünde her milletin gelecekten beklentisi, umudu ve kavuşmayı hedeflediği bir gâyesi, ülküsü vardır. Yeryüzünde gayesi ve ülküsü olmayan bir millet yoktur. Ne hazindir ki ülkemiz de bu "Ülkü" ve "Vatan" kavramını savunan ya faşist ya ırkçı damgasını yemiş olmasına rağmen var gücü ve damarlarındaki asil kan münasebetiyle; "Millet kavramı Din bütünlüğüyle Vatan olma hassasiyetini birleştirecektir." Bugün Türkiye'de olduğu kadar kendi özgeçmişine düşman olan bir millet daha yeryüzünde emsâli yoktur. Bunu ayrıca mütalaa etmek gerektirir. Biz bu bağlamda yaşarken, bizi bölmeye parçalamaya çalışan iç ve dış tehditlerin yıllardır izledikleri yol ve hedefleri şunlardır:
Siyonistlerin, masonların, sabetaycı ve tapınak şövalyelerinin ülküleri bugün; 'bizim sınırlarımız Fırat ve Dicle nehirlerinin doğduğu yerden başlar, Şattül arap (birleşik arap suyunda) biter.'
"Büyük roma, Bizans gibi hayallerinin olması Haçlı zihniyetinin yetiştirdiği misyonerlerin bu hayal ve Hristiyanlığı yayma mücadelesi içinde; Yunanlıların "megaelo idea" (büyük ülkü/büyük ülke) içerisinde Ege ve İstanbul'u alma istekleri her daim mevcuttur. Aynı zamanda Ermenilerin büyük Ermenistan kurulacak ve başkenti (Garin) Erzurum olacaktır türküleri kulaktan kulağa fısıldanmaktadır. Ruslar ise Deli Petro'nun İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerinde ayakta duran elinde beyaz bir güvercin bulunan tablosunu müzelerinde sergilemektedirler. "Er geç Rus hayal kuşu boğazlardan geçecektir" yazısını altında bulundurarak isteklerini açıkça belirtmektedirler. Konuya binaen 1821 yılında Patrik Gregoryus'un, Rus çarı Aleksandır'a yazdığı mektup ibret vericidir. Mektubun sonlarında yapılacak işleri şu şekilde özetler:
"Türkler'de evvela itaat duygusunu kırmak ve manevi bağlarını parçalamak, dini metanetlerini sağlamlığını zayıflatmak icap eder. Bunun da en kısa yolu,"MİLLİ GELENEKLERİNE, DİNİ İNANÇ VE MANEVİYATLARINA" uymayan dış fikir ve hareketlere alıştırmaktır. Bu sebeple Osmanlı Devleti'ni tasfiye için harb meydanlarındaki zaferler kâfi değildir. Yapılacak olan, Türkler'e hissettirmeden bünyelerindeki tahribi tamamlamaktır."
İngiliz devlet başkanı Churchill, avam kamarasında 1932 yılında yapmış olduğu bir toplantı sırasında milletine ve temsilcilerine şu beyanâtı vermektedir:
"Sayın İngiliz kraliyet ailesi, lordlar ve mebuslar. Bugün siz ebedi bir düşman ve onu imha politikasından bahsedeceğim. Bu düşman Türkler'dir. Nasıl ki atalarımız Amerika kıtasına gidip, oradaki yerli kabileleri kıyıma tutup ve onları imha ettilerse biz de bugün Asya'nın beyaz Kızılderilileri olan Türkleri öyle imha etmeli, kalanları ise sürüp geldikleri doğuya Asya'ya atmalıyız. Dünyanın incisi durumunda olan ve jeopolitik yönden büyük öneme sahip boğazların Türklerin elinde bulunmasındansa dindaşımız Yunanlıların elinde bulunması çok büyük rahatlık ve faydalara sebep olacaktır. Dünya hakimi olma yolunda olan Ruslar belki bizim için engel teşkil edeceklerdir. Onlar da boğazları istemektedir. Türkler'e karşı herhangi bir saldırıda Rusları durdurmanın yolu o an da Türkler'e yardımla mümkündür. Fakat şu hâlde Türkler'i güç ve ağırlık olarak yüz grama çıkartmamalı, elli grama ise hiç düşürmemeliyiz. BİRAZ KURUYUNCA SULAMAK BİRAZ YEŞERİNCE BUDAMAK İCAP EDER.
Onları yenebilmenin bir yolu ellerinde mevcut inandıkları kitapları olan Kur'an'ı almakla mümkündür. Eğer Türkler'in elinden Kur'an' ı alamazsanız, onları mümkün değil yenemezsiniz. Öyleyse şimdiden Türkiye'ye karşı dinsizlik silahlarını çevirerek onları en hassas imanlı kalplerinden vurmaya hazır olunuz."
Örneklerini ve milletlerini çoğaltabileceğimiz bu dış düşmanlar ve içerideki işbirlikçileri her daim "Türk Milleti" ve "İslâm dini" üzerinde hain plan ve projelerini hayata geçirmekle kendilerini mükellef, torunlarını da bu zihniyette yetiştirmek hazzı düşüncesi ve gayesi içerisindelerdir. Bir taraftan kültür emperyalizmi (yayılmacılık, sömürü) ile ajanların, provokatörlerin ve kalemşörlerin vasıtasıyla vatan evlâtlarını, din ve milliyetlerine yabancılaştırmak, kendi emellerine hizmet edecek kadrolar oluşturmak ve hazırlamakta, diğer taraftan din ve milli duygularını her şeye rağmen terk etmeyen gençleri birbirine düşürmeye çalışmakta ve planlamaktadırlar.
Hâl böyle iken, bizim mensubu olduğumuz "BÜYÜK TÜRK MİLLETİ ve GENÇLİĞİ" gelecekten bir beklentisinin olması ve bir ülküye sahip olup, onu hizmet ruhuyla dolup taşırması, bunu icra safhasına koyacak nitelikte olması, düşünmesi, yaşaması gerekmez mi?
Gençlik; zararlı hareketleri, kontrolsüz, terbiyesiz, denetim altına almayan, söz dinlemeyen, kötü alışkanlıklarda bulunan, şahısları rencide eden, küfür eden, ruhu disiplinize etmeyen, âhlâksızlaşan, O-KU-MA-YAN, İslâm'ı yaşamayan, tarihini bilmeyen öğrenmeyen, kültürüne bağlanmayan: MİLLET olma şerefini ve özelliğini inkâr eden, taklitçi olan, ALLAH'tan korkmayan, Peygamberini sevip bağlanmayan ve Ehl-i Beyt yolunda yürümeyen, dilini korumayan, edebi olmayan, sözünde durmayan, emânete hıyanetlik eden, yalan söyleyen bir gençlik iç ve dış mihraklı yağıların tuzağına düşmekten ziyade onların hedeflerine ulaşmalarına bir nebze de katkı da bulunmaktadırlar.
"Ecdadını zannetme asırlarca uyudu
Nerden bulacaktın elde ki yurdu
Üç kıtada yer yer kanayan izleri şahit
Dinlenmedi bir gün o büyük nesli mücahit."
(Mehmet Akif Ersoy).
Ey Türk gençliği ayağa kalkın!
Osman Gazi'nin sözüne kulak verin! "Oğul biz cihana cihangirlik kavgası ve davası için gelmedik. Davamız ALLAH yoludur." Ömer Seyfettin'nin sözüne kulak verin! "Bir milletin tabii hudutları dağlar ve ırmaklar değildir. İstinat ettiği milletin dil ve din sınırlarıdır."
Peygamberimiz (s.a.a) buyuruyor ki; "Türk dilini öğreniniz! Çünkü onların uzun sürecek saltanatları olacaktır." (Kaşgarlı Mahmut/Divan-û Lûgat'üt Türk)
"Gök çadırımız, güneş bayrağımızdır!" Mete Han Türk ulusuna bu sözlerle hedefini gösterdi.
"Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, kim bozabilir senin ilini ve töreni?!" Bilge Kağan; ufuklarımıza ufuk kattı.
Kuva-yı Milliye ruhuyla, Çanakkale nâmıyla Muhteşem Türk Atatürk'ün kendilerine vermiş olduğu görevi her daim zamanı gelmiş gibi hazır bulunarak, görevlerinizin başında bekleyin. Emperyalistlerin, oryantalistlerin ve bilcümle Türk yağılarının, çaşıtlarının, İslâm'a yağı olan ve Müslümanım deyip münafıklaşanların oyunlarına gelmeyin.
Vatan uğruna, Bayrak uğruna, Türk milleti adına, her şeyi ama her şeyi elleriniz tersiyle itin! Zaman oyun da oynaşta olma zamanı değildir. Dün yağı olan bugün de yağıdır. Çünkü Türk; dün vardı bugün de vardır, yarın da var olacaktır, vesselâm.
Beş yaşında el vurduğum camimizin rahlesindeki parmak izlerimden; Andımız'ı okuduğum ilkokul bahçesinden, yaşadığım genç yaşıma ve ömrümün sonuna kadar; varlığım İslâm varlığına; varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Osman Ateşoğlu / diğer yazıları
- Türk olduğunu bil yeter / 07.11.2017
- Sır değildir gizlediğimiz / 22.10.2017
- Kim bizden? / 25.02.2017
- DUMA'nın dumanı tüttü! / 22.08.2016
- 'Harbiye' harbi konuşalım! / 17.08.2016
- Türk'üm! / 31.07.2016
- Bugün! / 11.07.2016
- Sürgünüm? / 29.06.2016
- Meddah / 24.06.2016
- Sessiz olun demedik, ses siz olun! / 25.02.2016
- Sır değildir gizlediğimiz / 22.10.2017
- Kim bizden? / 25.02.2017
- DUMA'nın dumanı tüttü! / 22.08.2016
- 'Harbiye' harbi konuşalım! / 17.08.2016
- Türk'üm! / 31.07.2016
- Bugün! / 11.07.2016
- Sürgünüm? / 29.06.2016
- Meddah / 24.06.2016
- Sessiz olun demedik, ses siz olun! / 25.02.2016