Felçli kızın şifa bulması
Miladî 1995 yılında, (Mart’ın ortalarında) Hz. Mâsume’nin doğum günü kutlanıyordu
07.09.2024 08:13:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Miladî 1995 yılında, (Mart'ın ortalarında) Hz. Mâsume'nin doğum günü kutlanıyordu. Ehl-i Beyt'in kerimesi, ziyaretçilerinin kalbine bugün bir kez daha ümit ışığı saçacak; uzun bir müddet geniz rahatsızlığı çeken ve bu rahatsızlık neticesinde sağ ayağı felç olan on bir yaşındaki Mazenderanlı bir kız çocuğu için Allah'tan yine şifa isteyecekti.
Bu küçük kız, birçok doktorun yanında tedavi görmüş ama iyileşememişti. Bir gün temiz kalpli ve saf niyetli bu küçük kız, keramet sahibi Hz. Mâsume tarafından ziyaretine çağrıldı.
Aynı tarihte, bir Cuma akşamı ailesiyle birlikte Hz. Mâsume'nin pak Harem'ine vardı. Hüzünlü anne, sabaha kadar, hasta kızının yanında uyumadan bekledi. Bir yandan dua ediyor, bir yandan yakarıyor, sürekli İmam Mûsâ b. Ca'fer'in kızı Hz. Mâsume'ye tevessül ediyordu.
Sabah ezanına yakın bir saatte, ayakta dahi durmaya gücü yetmeyen hasta kızının uykudan uyandığını ve bir şey olmamış gibi ayağa kalktığını gördü. Bu duruma şaşıran anne, kızını yürütmeye başladı. Çocuğunun sağlığına kavuştuğunu ve Ehl-i Beyt'in bu kerime hanımının lutfuna mazhar olduğunu anladı.
Bu küçük kızın sağlığına kavuştuğu kesin olarak anlaşıldıktan sonra "Fâtıma Mâsume'nin Kerametleri" kitabında bu olay kaydedildi.
Evet, işte tüm bu kerametler, Allah'ın lutfunun ve inayetinin birer göstergesidir. Eğer bir insan ihlas ve yanık bir kalple adım atarsa, İlahî takdir gereği istekleri karşılanır. Resûlullah'ın pak hânedanı, Meryem-i Âl-i Resûl ve Ehl-i Beyt'in kerimesi Hz. Mâsume ise, Allah'a giden yolda sadece bir vesiledir.
Bu özel inayetlerin, bu nuranî türbenin tüm ziyaretçilerine nasip olmasını temenni ederiz.
Şifa kadehi
Burası, hürmete şâyan yüceler yurdu ve gayba açılan gönül kapısıdır. Dua ve münacâtlar arasında bazen bir nurun yükseldiği, ardından mübarek bir olayın gerçekleştiği, Ehl-i Beyt'in kerimesi Hz. Mâsume (s.a.) tarafından özel bir teveccühle sorunlar içerisine boğulan bir ihtiyaç sahibinin elinden tutulduğu, neticede ihtiyaçlarının ve sorunlarının karşılandığı vesile yurdu işte burasıdır.
Bu kez de, yıllarca ayağı felçli olarak yaşamını sürdüren ama hem kendisinin hem de ailesinin ümitlerinin yıkıldığı bir anda çaresizliğinin ardından bu hastanın nasıl sürûr bulduğunu mütalaa edeceğiz.
Felçli hasta, ümitleri git gide sönmeye başlamışken yüzünü bu yüce türbeye çevirmişti.
Şâban ayının 15. günüydü (İmam Mehdî'nin (a.s.) doğum günü) ve 15 Şâban Bayramı kutlanıyordu. Felçli hasta, bayram kutlamalarının ardından sapasağlam, yürüyerek evine dönmüştü. Bu olayı kendi ağzından dinleyelim:
"Adım, E. M., Mazenderanlı'yım. Meşhed'de ikâmet eden emekli bir memurum. Üç yıl boyunca bel ağrıları çekiyordum ve ayağımı hareket ettiremiyordum. Tedavi için oldukça para harcamama rağmen bir etkisi olmadı. Bu yüzden her şeyden ümidimi kestim.
Sürekli İmam Rıza'nın (a.s.) pak türbesine gidiyor dua ve tevessül meclislerine katılıyordum. Ama O Hazret'in herhangi bir inayeti olmadı. Sonunda kutlu viladet ve imamet gününü kapsayan Şâban ayı geldi çattı. Herkes neşe ve mutluluk içerisindeyken ben ve ailem mutsuzduk.
Böylesi buruk duygularla İmam Rıza'nın (a.s.) Harem'ine gittim. Hüzünlü bir kalple son sözümü dile getirerek şöyle dedim: 'Efendim! Siz, Müslüman olmayanlara dahi inayet ediyorsunuz. Niçin, Şiî olan, sizin feyiz ve kerametinize sarılan benim gibi birine teveccüh etmiyorsunuz? Efendim, ya cevabımı verirsiniz ya da kız kardeşiniz Hz. Mâsume'nin türbesine gider, sizi şikâyet eder ve O'nu vasıta edinirim' dedim.
O akşam rüyamda Hz. Mâsume'yi (s.a.) gördüm. Tam takım bir hicap giymiş, nuranî bir peçe takmıştı. Bana, 'Kum'a gel, hastalığına şifa vereceğim' diyordu. Uyandığımda rüyamı aileme anlattım. 'Sanırım benim şifam Hz. Mâsume'ye havale edilmiş' dedim. Ama birtakım sebeplerden ve bazı zorluklardan dolayı kesin kararımı veremiyordum.
Birkaç gün geçti. Hz. Mâsume'yi yine rüyamda gördüm. Bu kez, 'Niçin Kum'a gelmiyorsun?' diyordu. 'Siz ki benim durumumu biliyorsunuz! Nasıl geleyim? Eğer mümkünse burada şifa verin' dedim. 'Mutlaka Kum'a gelmen gerek' diye cevap verdi.
Artık Kum'a gitmek için kesin karar almıştım. Şabân ayının 14. günü (26.10.1373 H. Şemsî ve 1995 Miladî) sabah saat 08:00'da, Hz. Mâsume'nin (s.a.) Harem'ine vardım. Ziyaretten sonra yorgunluktan uyuyakalmışım. Rüyamda yine Hz. Mâsume'yi gördüm. Siyah bir çarşaf giymişti. Yüzünde de yeşil bir peçe vardı.
'Hoş geldin oğlum! Şimdi sözüme vefa ediyorum, artık kalkabilirsin' dedi. 'Yapamam' dedim. (Elindeki bardağı uzatarak) 'Al şu bardaktaki çayı iç ve kalk!' dedi. Dediğini yaptım. Uyandığımda ayakta durabileceğimi hissettim. Ayaklarımı yere basarak türbesine vardım ve olanca gücümle bağırdım: 'Baba! Hz. Mâsume bana şifa verdi.'
O vakit çevremdeki muhterem ziyaretçiler beni yanlarına alarak mukaddes türbenin sorumlu bürosuna getirdiler. Hz. Mâsume'ye tüm kalbimle teşekkür ediyor, Yüce Allah'tan bütün Müslüman hastalara şifa vermesini temenni ediyorum. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun."
Nahcivanlı bir öğrenci
Âyetullah Nasir Mekârim Şirazî şöyle naklediyor:
"Sovyetler Birliği dağıldıktan ve Müslüman cumhuriyetler özgürlüğüne kavuştuktan sonra, özellikle Nahcivanlı Ehl-i Beyt takipçileri Kum İslamî İlimler Havzası'nda dinî eğitim almak üzere bir kısım gençleri Kum'a göndermek için ricada bulundular.
İstekleri kabul edildi ve bu alanda büyük bir katılım oldu. Müracaat eden üç yüz kişi arasından dereceye giren elli kişi Kum'a gönderildi. Ne var ki, katılımcılardan biri yüksek numara almasına rağmen, gözlerinde olan sorundan dolayı reddedilmişti. Babasının yoğun ısrarları sonucu, sorumlu müdür çaresiz onu da kabul etti.
Nahcivan'dan Kum'a hareket edecek olan talebe kafilesi için özel bir uğurlama merasimi hazırlandı. Öğrenciler için çekim yapılıyordu. Kameraman, çekim sırasında özellikle gözlerinden rahatsız olan gencin üzerinde odaklandı. Genç, gözündeki rahatsızlığı teşhir eden kameramanı fark edince bundan oldukça rahatsız oldu ve üzüldü.
Kafile Kum şehrine vardığında kararlaştırılan medreseye gidildi ve öğrenciler bu medreseye yerleştirildi. Nahcivan'daki olayı unutmayan genç, medreseye yerleştikten sonra Hz. Mâsume'nin (s.a.) Harem'ine gitti. Samimi bir kalple O'na tevessül etti. O halde uykuya daldı.
Rüya âleminde bazı şeyler gördü ve uyandığında gözlerinin iyileştiğini anladı. Medreseye dönünce arkadaşları ve onu tanıyanlar bu gencin gözlerinin iyileştiğini görünce şaşkına dönmüşler, olaydan çok etkilenmişlerdi.
Bu olay üzerine öğrenciler topluca Hz. Mâsume'nin Harem-i Şerif'ine gittiler, saatlerce dua ve münacatla meşgul oldular.
Bu haber Nahcivan'a ulaşınca oradaki Şiîler şifa bulan bu gencin, insanların hidayeti ve Müslümanların inancının güçlenmesi için geri dönmesini rica ettiler.
(Âyetullah Uzma Mekarim Şirazî ile yapılan bu röportaj, sesli ve görüntülü olarak kasete alınmıştır. Bu kaset, Hz. Mâsume'nin Harem-i Şerif'inin kültür bölümünde mevcuttur). (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Zeynep ve Hz. Masume eserinden)
Bu küçük kız, birçok doktorun yanında tedavi görmüş ama iyileşememişti. Bir gün temiz kalpli ve saf niyetli bu küçük kız, keramet sahibi Hz. Mâsume tarafından ziyaretine çağrıldı.
Aynı tarihte, bir Cuma akşamı ailesiyle birlikte Hz. Mâsume'nin pak Harem'ine vardı. Hüzünlü anne, sabaha kadar, hasta kızının yanında uyumadan bekledi. Bir yandan dua ediyor, bir yandan yakarıyor, sürekli İmam Mûsâ b. Ca'fer'in kızı Hz. Mâsume'ye tevessül ediyordu.
Sabah ezanına yakın bir saatte, ayakta dahi durmaya gücü yetmeyen hasta kızının uykudan uyandığını ve bir şey olmamış gibi ayağa kalktığını gördü. Bu duruma şaşıran anne, kızını yürütmeye başladı. Çocuğunun sağlığına kavuştuğunu ve Ehl-i Beyt'in bu kerime hanımının lutfuna mazhar olduğunu anladı.
Bu küçük kızın sağlığına kavuştuğu kesin olarak anlaşıldıktan sonra "Fâtıma Mâsume'nin Kerametleri" kitabında bu olay kaydedildi.
Evet, işte tüm bu kerametler, Allah'ın lutfunun ve inayetinin birer göstergesidir. Eğer bir insan ihlas ve yanık bir kalple adım atarsa, İlahî takdir gereği istekleri karşılanır. Resûlullah'ın pak hânedanı, Meryem-i Âl-i Resûl ve Ehl-i Beyt'in kerimesi Hz. Mâsume ise, Allah'a giden yolda sadece bir vesiledir.
Bu özel inayetlerin, bu nuranî türbenin tüm ziyaretçilerine nasip olmasını temenni ederiz.
Şifa kadehi
Burası, hürmete şâyan yüceler yurdu ve gayba açılan gönül kapısıdır. Dua ve münacâtlar arasında bazen bir nurun yükseldiği, ardından mübarek bir olayın gerçekleştiği, Ehl-i Beyt'in kerimesi Hz. Mâsume (s.a.) tarafından özel bir teveccühle sorunlar içerisine boğulan bir ihtiyaç sahibinin elinden tutulduğu, neticede ihtiyaçlarının ve sorunlarının karşılandığı vesile yurdu işte burasıdır.
Bu kez de, yıllarca ayağı felçli olarak yaşamını sürdüren ama hem kendisinin hem de ailesinin ümitlerinin yıkıldığı bir anda çaresizliğinin ardından bu hastanın nasıl sürûr bulduğunu mütalaa edeceğiz.
Felçli hasta, ümitleri git gide sönmeye başlamışken yüzünü bu yüce türbeye çevirmişti.
Şâban ayının 15. günüydü (İmam Mehdî'nin (a.s.) doğum günü) ve 15 Şâban Bayramı kutlanıyordu. Felçli hasta, bayram kutlamalarının ardından sapasağlam, yürüyerek evine dönmüştü. Bu olayı kendi ağzından dinleyelim:
"Adım, E. M., Mazenderanlı'yım. Meşhed'de ikâmet eden emekli bir memurum. Üç yıl boyunca bel ağrıları çekiyordum ve ayağımı hareket ettiremiyordum. Tedavi için oldukça para harcamama rağmen bir etkisi olmadı. Bu yüzden her şeyden ümidimi kestim.
Sürekli İmam Rıza'nın (a.s.) pak türbesine gidiyor dua ve tevessül meclislerine katılıyordum. Ama O Hazret'in herhangi bir inayeti olmadı. Sonunda kutlu viladet ve imamet gününü kapsayan Şâban ayı geldi çattı. Herkes neşe ve mutluluk içerisindeyken ben ve ailem mutsuzduk.
Böylesi buruk duygularla İmam Rıza'nın (a.s.) Harem'ine gittim. Hüzünlü bir kalple son sözümü dile getirerek şöyle dedim: 'Efendim! Siz, Müslüman olmayanlara dahi inayet ediyorsunuz. Niçin, Şiî olan, sizin feyiz ve kerametinize sarılan benim gibi birine teveccüh etmiyorsunuz? Efendim, ya cevabımı verirsiniz ya da kız kardeşiniz Hz. Mâsume'nin türbesine gider, sizi şikâyet eder ve O'nu vasıta edinirim' dedim.
O akşam rüyamda Hz. Mâsume'yi (s.a.) gördüm. Tam takım bir hicap giymiş, nuranî bir peçe takmıştı. Bana, 'Kum'a gel, hastalığına şifa vereceğim' diyordu. Uyandığımda rüyamı aileme anlattım. 'Sanırım benim şifam Hz. Mâsume'ye havale edilmiş' dedim. Ama birtakım sebeplerden ve bazı zorluklardan dolayı kesin kararımı veremiyordum.
Birkaç gün geçti. Hz. Mâsume'yi yine rüyamda gördüm. Bu kez, 'Niçin Kum'a gelmiyorsun?' diyordu. 'Siz ki benim durumumu biliyorsunuz! Nasıl geleyim? Eğer mümkünse burada şifa verin' dedim. 'Mutlaka Kum'a gelmen gerek' diye cevap verdi.
Artık Kum'a gitmek için kesin karar almıştım. Şabân ayının 14. günü (26.10.1373 H. Şemsî ve 1995 Miladî) sabah saat 08:00'da, Hz. Mâsume'nin (s.a.) Harem'ine vardım. Ziyaretten sonra yorgunluktan uyuyakalmışım. Rüyamda yine Hz. Mâsume'yi gördüm. Siyah bir çarşaf giymişti. Yüzünde de yeşil bir peçe vardı.
'Hoş geldin oğlum! Şimdi sözüme vefa ediyorum, artık kalkabilirsin' dedi. 'Yapamam' dedim. (Elindeki bardağı uzatarak) 'Al şu bardaktaki çayı iç ve kalk!' dedi. Dediğini yaptım. Uyandığımda ayakta durabileceğimi hissettim. Ayaklarımı yere basarak türbesine vardım ve olanca gücümle bağırdım: 'Baba! Hz. Mâsume bana şifa verdi.'
O vakit çevremdeki muhterem ziyaretçiler beni yanlarına alarak mukaddes türbenin sorumlu bürosuna getirdiler. Hz. Mâsume'ye tüm kalbimle teşekkür ediyor, Yüce Allah'tan bütün Müslüman hastalara şifa vermesini temenni ediyorum. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun."
Nahcivanlı bir öğrenci
Âyetullah Nasir Mekârim Şirazî şöyle naklediyor:
"Sovyetler Birliği dağıldıktan ve Müslüman cumhuriyetler özgürlüğüne kavuştuktan sonra, özellikle Nahcivanlı Ehl-i Beyt takipçileri Kum İslamî İlimler Havzası'nda dinî eğitim almak üzere bir kısım gençleri Kum'a göndermek için ricada bulundular.
İstekleri kabul edildi ve bu alanda büyük bir katılım oldu. Müracaat eden üç yüz kişi arasından dereceye giren elli kişi Kum'a gönderildi. Ne var ki, katılımcılardan biri yüksek numara almasına rağmen, gözlerinde olan sorundan dolayı reddedilmişti. Babasının yoğun ısrarları sonucu, sorumlu müdür çaresiz onu da kabul etti.
Nahcivan'dan Kum'a hareket edecek olan talebe kafilesi için özel bir uğurlama merasimi hazırlandı. Öğrenciler için çekim yapılıyordu. Kameraman, çekim sırasında özellikle gözlerinden rahatsız olan gencin üzerinde odaklandı. Genç, gözündeki rahatsızlığı teşhir eden kameramanı fark edince bundan oldukça rahatsız oldu ve üzüldü.
Kafile Kum şehrine vardığında kararlaştırılan medreseye gidildi ve öğrenciler bu medreseye yerleştirildi. Nahcivan'daki olayı unutmayan genç, medreseye yerleştikten sonra Hz. Mâsume'nin (s.a.) Harem'ine gitti. Samimi bir kalple O'na tevessül etti. O halde uykuya daldı.
Rüya âleminde bazı şeyler gördü ve uyandığında gözlerinin iyileştiğini anladı. Medreseye dönünce arkadaşları ve onu tanıyanlar bu gencin gözlerinin iyileştiğini görünce şaşkına dönmüşler, olaydan çok etkilenmişlerdi.
Bu olay üzerine öğrenciler topluca Hz. Mâsume'nin Harem-i Şerif'ine gittiler, saatlerce dua ve münacatla meşgul oldular.
Bu haber Nahcivan'a ulaşınca oradaki Şiîler şifa bulan bu gencin, insanların hidayeti ve Müslümanların inancının güçlenmesi için geri dönmesini rica ettiler.
(Âyetullah Uzma Mekarim Şirazî ile yapılan bu röportaj, sesli ve görüntülü olarak kasete alınmıştır. Bu kaset, Hz. Mâsume'nin Harem-i Şerif'inin kültür bölümünde mevcuttur). (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Zeynep ve Hz. Masume eserinden)