Faruk-i Ekber imam Ali’dir
İmam Ali (a.s.) buyurdu: “Ben, Allah Azze ve Celle tarafından cennet ve cehennemin taksimcisiyim. Ben Faruk-i Ekber’im. Ben asâ ve damga sahibiyim. Benden önce olanlar gözümden kaçmadı ve benim yanımda olmayanlar da benim için gayb sayılmazlar”
07.07.2024 10:28:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Muhammed b. Velîd şöyle rivayet etmiştir:
Bize Said el-A'rec anlattı ve dedi ki: Ben ve Süleyman b. Halid Ebu Abdullah (Ca'fer Sâdık aleyhisselâm)'ın yanına gittik. İmam, biz bir şeyden söz etmeden konuşmaya başladı ve dedi ki:
"Ey Süleyman! Emir'ül- Mü'minin Ali b. Ebu Tâlib (aleyhisselâm)'dan ne geldiyse onu al ve o, neyi nehyettiyse ondan sakın. Muhammed (sallallahu aleyhi ve âlihi)'ye verilen üstünlük ve faziletin benzeri, ona da bahşedilmiştir. Muhammed (s.a.a.) ise Allah Azze ve Celle'nin yarattığı bütün varlıklardan üstün kılınmıştır. Koyduğu hükümler hususunda Ali'yi ayıplayan bir kimse, Allah Azze ve Celle'yi ve Resûlü'nü ayıplayan bir kimse gibidir. Küçük veya büyük bir meselede Ali'nin kararını reddeden kimse şirkin sınırına yaklaşmış olur. Emir'ül- Mü'minin (aleyhisselâm) Allah'a açılan tek kapıydı. O, Allah'a giden tek yoldu.
Ondan başka yola girenler, helak oldular. Birbiri peşi sıra gelen hidayet imamları için de aynı özellik geçerlidir. Allah, onları arzın rükünleri kılmıştır ki, yeryüzü, üzerindeki varlıklarla birlikte sarsılmasın. Onlar, yerin üstündeki ve altındaki varlıklara sunulan kusursuz kanıtlardır. Emir'ül-Mü'minin (aleyhisselâm) şöyle derdi: Ben, Allah Azze ve Celle tarafından cennet ve cehennemin taksimcisiyim. Ben Faruk-i Ekber'im. Ben asâ ve damga sahibiyim. Bütün melekler, Rûhu'l Kudüs ve resuller, Muhammed (sallallahu aleyhi ve âlihi)'nin üstünlüğünü ve faziletini ikrar ettikleri gibi benim de üstünlük ve faziletimi ikrar etmişlerdir.
Ben de onun konduğu mesnede benzer bir mesnede konulmuşum. Bu, Allah Azze ve Celle'nin belirlediği bir mesnettir. Resûlullah, kıyamet günü çağrılır ve giydirilir. Ben de çağırılır ve giydirilirim. Ona sorulur, konuşması istenir. Bana da sorulur, benim de konuşmam istenir. Ben de O'nun söylediği gibi söylerim. Bana öyle özellikler verilmiştir ki, benden önce hiç kimseye benzerleri verilmemiştir. Ben, ölümleri, musibetleri, soyları ve Kur'an'ı bilirim. Benden önce olanlar gözümden kaçmadı ve benim yanımda olmayanlar da benim için gayb sayılmazlar. Allah'ın izniyle müjde veriyorum ve O'nun tayin etmesiyle görevimi yapıyorum. Bütün bunları Allah Azze ve Celle, izniyle benim için mümkün kıldı."
Büreyd el-İclî şöyle demiştir:
Ebu Ca'fer (Muhammed Bâkır aleyhisselâm)'a, "Allah'a itaat edin, Resule ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin" (Nisa, 59) ayetini sordum.
Bana şu cevabı verdi: "Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmüyor musun ki puta ve tağuta inanıyor ve kâfirler hakkında, bunlar iman edenlerden daha doğru bir yoldadırlar diyorlar. (Nisa, 51). Bunlar sapıklık önderleri ve cehennem davetçileri hakkında, 'Bunlar Muhammed'in Ehl-i Beyt'inden daha doğru bir yol üzeredirler' diyorlar. 'İşte onlar, Allah'ın lanet ettiği kimselerdir. Allah kime lanet ederse, onun için bir yardımcı bulamazsın. Yoksa onlar için mülkte bir pay mı vardır?' (Nisa, 52-53).
İmamet ve hilâfet hususunda bir yetkiye mi sahip kılınmışlardır? 'Öyle olsaydı insanlara çekirdek filizi kadar bir şey bile vermezlerdi.' (Nisa, 53). Burada geçen insanlar ifadesinden maksat biziz. Allah biz Ehl-i Beyt'i kastediyor. En-Nakir ise çekirdeğin içindeki filiz demektir. 'Yoksa onlar, Allah'ın verdiği şeyler için insanlara haset mi duyuyorlar?' (Nisa, 54). Allah'ın bize verdiği imamet makamından dolayı başkaları tarafından kıskanılan insanlar biziz, yoksa bütün insanlar değil. 'Oysa İbrahim soyuna kitabı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşettik.' (Nisa, 54).
Allah, onları resuller, nebiler ve imamlar kıldığını belirtiyor. İbrahim'in soyu için bu yetkiyi tanıdıkları halde, nasıl oluyor da Muhammed (sallallahu aleyhi ve âlihi)'nin soyu söz konusu olduğunda inkâr ediyorlar? 'Onlardan bir kısmı inandı, kimi de ondan yüz çevirdi; onlara kavurucu bir ateş olarak cehennem yeter. Şüphesiz ayetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar. Allah, daima üstün ve hâkimdir.' (Nisa, 55-56)."
Bize Said el-A'rec anlattı ve dedi ki: Ben ve Süleyman b. Halid Ebu Abdullah (Ca'fer Sâdık aleyhisselâm)'ın yanına gittik. İmam, biz bir şeyden söz etmeden konuşmaya başladı ve dedi ki:
"Ey Süleyman! Emir'ül- Mü'minin Ali b. Ebu Tâlib (aleyhisselâm)'dan ne geldiyse onu al ve o, neyi nehyettiyse ondan sakın. Muhammed (sallallahu aleyhi ve âlihi)'ye verilen üstünlük ve faziletin benzeri, ona da bahşedilmiştir. Muhammed (s.a.a.) ise Allah Azze ve Celle'nin yarattığı bütün varlıklardan üstün kılınmıştır. Koyduğu hükümler hususunda Ali'yi ayıplayan bir kimse, Allah Azze ve Celle'yi ve Resûlü'nü ayıplayan bir kimse gibidir. Küçük veya büyük bir meselede Ali'nin kararını reddeden kimse şirkin sınırına yaklaşmış olur. Emir'ül- Mü'minin (aleyhisselâm) Allah'a açılan tek kapıydı. O, Allah'a giden tek yoldu.
Ondan başka yola girenler, helak oldular. Birbiri peşi sıra gelen hidayet imamları için de aynı özellik geçerlidir. Allah, onları arzın rükünleri kılmıştır ki, yeryüzü, üzerindeki varlıklarla birlikte sarsılmasın. Onlar, yerin üstündeki ve altındaki varlıklara sunulan kusursuz kanıtlardır. Emir'ül-Mü'minin (aleyhisselâm) şöyle derdi: Ben, Allah Azze ve Celle tarafından cennet ve cehennemin taksimcisiyim. Ben Faruk-i Ekber'im. Ben asâ ve damga sahibiyim. Bütün melekler, Rûhu'l Kudüs ve resuller, Muhammed (sallallahu aleyhi ve âlihi)'nin üstünlüğünü ve faziletini ikrar ettikleri gibi benim de üstünlük ve faziletimi ikrar etmişlerdir.
Ben de onun konduğu mesnede benzer bir mesnede konulmuşum. Bu, Allah Azze ve Celle'nin belirlediği bir mesnettir. Resûlullah, kıyamet günü çağrılır ve giydirilir. Ben de çağırılır ve giydirilirim. Ona sorulur, konuşması istenir. Bana da sorulur, benim de konuşmam istenir. Ben de O'nun söylediği gibi söylerim. Bana öyle özellikler verilmiştir ki, benden önce hiç kimseye benzerleri verilmemiştir. Ben, ölümleri, musibetleri, soyları ve Kur'an'ı bilirim. Benden önce olanlar gözümden kaçmadı ve benim yanımda olmayanlar da benim için gayb sayılmazlar. Allah'ın izniyle müjde veriyorum ve O'nun tayin etmesiyle görevimi yapıyorum. Bütün bunları Allah Azze ve Celle, izniyle benim için mümkün kıldı."
Büreyd el-İclî şöyle demiştir:
Ebu Ca'fer (Muhammed Bâkır aleyhisselâm)'a, "Allah'a itaat edin, Resule ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin" (Nisa, 59) ayetini sordum.
Bana şu cevabı verdi: "Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmüyor musun ki puta ve tağuta inanıyor ve kâfirler hakkında, bunlar iman edenlerden daha doğru bir yoldadırlar diyorlar. (Nisa, 51). Bunlar sapıklık önderleri ve cehennem davetçileri hakkında, 'Bunlar Muhammed'in Ehl-i Beyt'inden daha doğru bir yol üzeredirler' diyorlar. 'İşte onlar, Allah'ın lanet ettiği kimselerdir. Allah kime lanet ederse, onun için bir yardımcı bulamazsın. Yoksa onlar için mülkte bir pay mı vardır?' (Nisa, 52-53).
İmamet ve hilâfet hususunda bir yetkiye mi sahip kılınmışlardır? 'Öyle olsaydı insanlara çekirdek filizi kadar bir şey bile vermezlerdi.' (Nisa, 53). Burada geçen insanlar ifadesinden maksat biziz. Allah biz Ehl-i Beyt'i kastediyor. En-Nakir ise çekirdeğin içindeki filiz demektir. 'Yoksa onlar, Allah'ın verdiği şeyler için insanlara haset mi duyuyorlar?' (Nisa, 54). Allah'ın bize verdiği imamet makamından dolayı başkaları tarafından kıskanılan insanlar biziz, yoksa bütün insanlar değil. 'Oysa İbrahim soyuna kitabı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir hükümranlık bahşettik.' (Nisa, 54).
Allah, onları resuller, nebiler ve imamlar kıldığını belirtiyor. İbrahim'in soyu için bu yetkiyi tanıdıkları halde, nasıl oluyor da Muhammed (sallallahu aleyhi ve âlihi)'nin soyu söz konusu olduğunda inkâr ediyorlar? 'Onlardan bir kısmı inandı, kimi de ondan yüz çevirdi; onlara kavurucu bir ateş olarak cehennem yeter. Şüphesiz ayetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar. Allah, daima üstün ve hâkimdir.' (Nisa, 55-56)."