Başbakan Erdoğan'ın son birkaç haftadır erken seçim konusunda yaptığı açıklamalardaki agresifliği dikkatlerden kaçmayacak boyutlarda. Başbakan her "erken seçim yok" deyişinde yüzünün rengi değişiyor, sesi yükseliyor ve o anda tutunduğu kürsüyü (veya mikrofonu)iki eliyle yerinden koparacakçasına kavrıyor. Başbakan besbelli erken seçim söylentilerine çok sinirleniyor ve bu kelimeyi telaffuz edip gündeme getirenlerden de açık açık hazzetmiyor. Aslında Türkiye'de tam da bu mevsimde yani seçimlerin normal süresine bir buçuk yıl kala erken seçim tartışmalarının gündeme gelmesi çok normal. Ayrıca hükümetin ciddi irtifa kaybının ve Erdoğan'ın da ifadesiyle "Meclis'teki yüzde 65'lik temsil çoğunluğu"na rağmen millet adına elle tutulur bir icraata imza atılamamış olması da erken seçimi doğal olarak gündeme getiriyor. Ama Başbakan Erdoğan'ın siniri pek hayra alamet değil. Kendine ve hükümetine güven duyan bir Başbakanın tutumu, takdir edersiniz ki bu şekilde agresif olmamalı. Yapılan anketler ve halkın hükümetten şikayetçi olduğunu ifade ettiği röportajlar da Erdoğan'ın tepesini attırmış görünüyor. Bir gazetenin "dinle Başbakan" ismiyle başlattığı ve hükümetten gayrimemnun zümrenin görüşlerinin yansıtıldığı yazı dizisine fena halde bozulan Erdoğan, "biz gazete kanalıyla dinleyen başbakan değiliz. Biz halkın arasına girerek dinleyen başbakanız. Biz halkımızın ne söylediğini biliyoruz. Bunlarla bu halkı aldatamazsınız, geçti o iş. Biz halkımızın zaten içindeyiz, direkt olarak dinliyoruz. Bizim endirekt suflörlere ihtiyacımız yok" diyor ve AKP hükümetinden memnun olmayanları da "birkaç kişi" olarak tanımlıyor. Bu tanımlama, Başbakanın bildik üslubu ve bugüne kadar hükümet karşıtı her vatandaşa ve zümreye Erdoğan tarafından otomatik refleks şeklinde uygun gördüğü ifade biçimi. O yüzden bu söylemi yadırgamıyoruz, çünkü alıştık!Ancak bir de işin gerçek yüzü var. Süre daraldıkça Erdoğan ve ekibindeki çözülmeler ve panik artıyor. 3 buçuk yılda birşeyler yapamamanın ve bunun yanısıra birçok tavizler vermiş olmanın halka nasıl izah edileceği endişesiyle, gayet şâşâlı bir seçim zaferinin ardından sandıkta alınacak bir hezimeti yaşama ihtimalinin korkusu arasında gidip gelmeler...Kamuoyuna açıklanmayan ancak Başbakan Erdoğan ve çevresi tarafından gayet iyi bilinen bazı anket sonuçlarında yüzde 34'lerdeki AKP'nin nasıl hızla eridiğinin görülmesi ve Erdoğan'ı çevreleyen ve halkın gerçek sesini direk veya endirek duymasını engelleyen cam fanusun kırılmaya başlaması, Erdoğan'ın erken seçim konusundaki kızgın tutumunun sebeplerinden birkaçı olsa gerek.Erken seçimin millete saygısızlık ve ihanet olacağını ifade eden Başbakan Erdoğan'ın kastı, millete verilen sözü tutma bağlamında şu olmalı: Biz bu görevi milletten 5 yıllığına aldık. Eğer 3 buçuk yılda seçime gidersek, milletten aldığımız emanete hıyanet etmiş ve sözümüzü tutmamış oluruz!Sade bir cümle olarak okunduğu zaman doğru ve etkileyici gibi görünüyor ancak gerçekler daha farklı. Olay millete verilen sözü tutmak ve emanete hıyanet etmemekse, AKP hükümetinin 3 buçuk yıllık iktidarında millete verilen hiçbir sözün tutulmaması ve vatan toprağı gibi kutsal bir emanetin bizzat düşman eline teslim edilmesini nereye koyacağız?Ve bu bağlamda asıl ihanetin erken seçime gitmemek olduğunu söylemek gerekmez mi?Türkiye'ye ihanet eden hükümetler!Başbakan Erdoğan'ın "erken seçim millete ihanettir" sözlerinden yola çıkarsak, bugüne kadar erken seçime giden her hükümetin millete ihanet ettiğini söylemek durumundayız. Türkiye'de bugüne kadar 7 kez erken seçim yapılmıştır. İlk iki erken seçim (27 Ekim 1957 ve 5 Haziran 1977) seçimlerin 4 yılda bir yapıldığı dönemlerde gerçekleşirken, 29 Kasım 1987'de başlayan 1991, 1995, 1999 ve 3 Kasım 2002 seçimleriyle son bulan 5 seçim ise ard arda ve seçimlerin 5 yılda bir yapıldığı dönemdedir. Yani hükümetlerin 5 yıllığına görev aldıkları hiçbir seçim zamanında yapılamamıştır. Buradan çıkan sonucu Erdoğan'ın kestirip attığı gibi ihanete bağlamamız mümkün değildir. Burada Türk siyasi hayatında 5 yıllık seçim sürecinin uzunluğu veya işbaşına gelen hükümetlerin bu sürenin içini dolduramamalarından kaynaklanan ve sık sık güven tazeleme veya baskılar sonucunda seçime gitme durumunda kalmaları önemli etkenlerdir. Bir de bazı iktidarların siyasi literatürümüze soktukları "baskın seçim" tabiriyle vücut bulan baskın basanındır mantığıyla siyasi rakipleri hazırlıksız yakalama komplolarını unutmamak gerekiyor. Özetle erken seçim Türk siyasetinin genlerine işlemiş bir vakıadır, yani gerçektir. Bu gerçek değişmez değildir ancak "AKP hükümeti bu gerçeği değiştirecek kadar muktedir midir" derseniz, işte orası biraz karışık...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012