Başbakan Erdoğan'ın önceki gün AB ve medya ile ilgili sarfettiği şu cümleleri bir tarafa not edin:
"AB Sözcüsü'nün Türkiye'nin içişlerine, Parlamentosu'na yönelik böyle bir talebi(zina ile ilgili yorumları kastediyor) olamaz, böyle bir teklifi de olamaz. Bu bizim Parlamentomuzla, içişlerimizle alakalı bir konudur. AB'nin bu konularla ilgili talepleri bellidir. Bunlar Kopenhag siyasi kriterlerinde belirlenmiştir.
Biz Türkiye'yiz ve Türküz. Kendi kararımızı kendimiz vereceğiz. Bizi, birileri AB ile ilgili buralara lütfen şartlandırmaya çalışmasın. Olmayan bir şeyleri bizden isteme noktasında bazı medya gruplarının maalesef kendilerinin oralar adına bir gayretin içine girmesi bizi üzmektedir. Medya gruplarına sesleniyorum: Kimse kalkıp AB üzerinden siyaset yaparak hükümeti sıkıştırmaya kalkışmasın. Bu oyuna da gelmeyiz."
Çünkü bu sayede, Başbakan'ın alışık olmadığımız bu sözlerini önümüzdeki haftalarda nasıl çiğneyeceğini bizzat kendiniz test edebilirsiniz.
Balık hafızalı toplumsal belleğimizden ötürü, ben de köşemde bu cümleleri altı çizili olarak aktarma ihtiyacı hissettim. Bu sözlerini sayın Başbakan'a çok kısa bir zaman sonra, "hani böyle demiştiniz, şimdi ne oldu?" diye hatırlatacağıma eminim.
Erdoğan, 6 Ekim'e çok kısa bir süre kala neden böyle bir çıkışta bulundu? Hem bugüne kadar en büyük destekçisi olan Aydın Doğan medyasına karşı, hem de karşısında el pençe divan durmasına alıştığımız AB'ye karşı oldukça sert çıkıştı Başbakan.
Erdoğan ile Aydın Doğan arasında perde arkasında belli çıkar çatışmalarının olduğu açık. Ama bunların niteliği ve niceliği hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Çünkü aynı olaylarda diğer medya grupları- özellikle Sabah grubu- Erdoğan'ın yanında yer almayı uygun gördü. AB eksenine oturtulan zina tartışmaları, aynı zamanda perde arkasında cereyan eden medya savaşlarına da yansıdı. Medya grupları, savunduklarını iddia ettikleri ilkelere göre değil, rakip medya grubunun duruşuna göre pozisyon belirliyor.
Erdoğan'ın bu çıkışı ve AKP'nin son zina manevrası sonrasında "AB elimizden kayıyor, hükümet bindiği dalı kesiyor" yorumları yapıldı. Yanlış yorum. Erdoğan, bindiği dalı çoktan kesmişti. AKP'ye 3 Kasım seçimlerinde tek başına iktidar nimetini sunan halk desteğinin sıfıra indiği farkedildi ama...
İş işten geçmişti, dün de belirttiğim gibi, halk artık AKP yalanlarına kanmıyor.
Milliyet'ten Hasan Cemal'in şu satırları oldukça isabetli:
"Milletvekilleri yaz tatilinde seçim bölgelerine gittiler. AKP tabanının, örgütünün nabzını tuttular. Bu nabzın iyi atmadığını gördüler. Ekonomide aş ve iş sorunu... Türbanda, imam hatipte tutulmayan sözler... Bu havada Ankara'ya dönen AKP milletvekilleri Meclis Grubu'nda zinayla ilgili olarak kazan kaldırdılar. Hiç olmazsa zinada bir şeyler yapar görünüp hamamın namusunu kurtarmak istediler."
AKP'li vekiller ve Erdoğan, partide taban diye bir şey kalmadığını bizzat yerinde gördüler. Özellikle Erdoğan, tabandan gelen tepkileri kendisine olduğu gibi aktarmayan yakın çevresinin ihanetini bizzat test etti. Halk başka frekansta, hükümet bambaşka bir frekansta seyrediyor. Erdoğan bunun farkına yeni yeni varıyor ama tren kaçtı... Artık bırakın hamamın namusunu kurtarmayı ortada hamam bile kalmadı!
Erdoğan'ın AB'ye karşı çıkışında çok önemli çelişkiler var. AB'ye "içişlerimize karışmayın" diyen Erdoğan'a, Kıbrıs'ı, Kürtçe yayın ve eğitimi, idamın kaldırılmasını, DGM'lerin tarih olmasını, Ruhban okulunu, azınlıklarla ilgili düzenlemeleri, restore edilen ve sıfırdan inşa edilen kiliseleri hatırlatmaya bilmem gerek var mı? AB'nin karışmadığı "iç iş" mi kaldı! Bütün işler AB işi olduk çıktı!
Erdoğan girmek istediği AB'nin niteliklerini daha yeni mi kavrıyor. Bugüne kadar AB'yi nasıl biliyordu da şimdi kıvranıyor! Anlamak çok güç.
"AB Sözcüsü'nün Türkiye'nin içişlerine, Parlamentosu'na yönelik böyle bir talebi(zina ile ilgili yorumları kastediyor) olamaz, böyle bir teklifi de olamaz. Bu bizim Parlamentomuzla, içişlerimizle alakalı bir konudur. AB'nin bu konularla ilgili talepleri bellidir. Bunlar Kopenhag siyasi kriterlerinde belirlenmiştir.
Biz Türkiye'yiz ve Türküz. Kendi kararımızı kendimiz vereceğiz. Bizi, birileri AB ile ilgili buralara lütfen şartlandırmaya çalışmasın. Olmayan bir şeyleri bizden isteme noktasında bazı medya gruplarının maalesef kendilerinin oralar adına bir gayretin içine girmesi bizi üzmektedir. Medya gruplarına sesleniyorum: Kimse kalkıp AB üzerinden siyaset yaparak hükümeti sıkıştırmaya kalkışmasın. Bu oyuna da gelmeyiz."
Çünkü bu sayede, Başbakan'ın alışık olmadığımız bu sözlerini önümüzdeki haftalarda nasıl çiğneyeceğini bizzat kendiniz test edebilirsiniz.
Balık hafızalı toplumsal belleğimizden ötürü, ben de köşemde bu cümleleri altı çizili olarak aktarma ihtiyacı hissettim. Bu sözlerini sayın Başbakan'a çok kısa bir zaman sonra, "hani böyle demiştiniz, şimdi ne oldu?" diye hatırlatacağıma eminim.
Erdoğan, 6 Ekim'e çok kısa bir süre kala neden böyle bir çıkışta bulundu? Hem bugüne kadar en büyük destekçisi olan Aydın Doğan medyasına karşı, hem de karşısında el pençe divan durmasına alıştığımız AB'ye karşı oldukça sert çıkıştı Başbakan.
Erdoğan ile Aydın Doğan arasında perde arkasında belli çıkar çatışmalarının olduğu açık. Ama bunların niteliği ve niceliği hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Çünkü aynı olaylarda diğer medya grupları- özellikle Sabah grubu- Erdoğan'ın yanında yer almayı uygun gördü. AB eksenine oturtulan zina tartışmaları, aynı zamanda perde arkasında cereyan eden medya savaşlarına da yansıdı. Medya grupları, savunduklarını iddia ettikleri ilkelere göre değil, rakip medya grubunun duruşuna göre pozisyon belirliyor.
Erdoğan'ın bu çıkışı ve AKP'nin son zina manevrası sonrasında "AB elimizden kayıyor, hükümet bindiği dalı kesiyor" yorumları yapıldı. Yanlış yorum. Erdoğan, bindiği dalı çoktan kesmişti. AKP'ye 3 Kasım seçimlerinde tek başına iktidar nimetini sunan halk desteğinin sıfıra indiği farkedildi ama...
İş işten geçmişti, dün de belirttiğim gibi, halk artık AKP yalanlarına kanmıyor.
Milliyet'ten Hasan Cemal'in şu satırları oldukça isabetli:
"Milletvekilleri yaz tatilinde seçim bölgelerine gittiler. AKP tabanının, örgütünün nabzını tuttular. Bu nabzın iyi atmadığını gördüler. Ekonomide aş ve iş sorunu... Türbanda, imam hatipte tutulmayan sözler... Bu havada Ankara'ya dönen AKP milletvekilleri Meclis Grubu'nda zinayla ilgili olarak kazan kaldırdılar. Hiç olmazsa zinada bir şeyler yapar görünüp hamamın namusunu kurtarmak istediler."
AKP'li vekiller ve Erdoğan, partide taban diye bir şey kalmadığını bizzat yerinde gördüler. Özellikle Erdoğan, tabandan gelen tepkileri kendisine olduğu gibi aktarmayan yakın çevresinin ihanetini bizzat test etti. Halk başka frekansta, hükümet bambaşka bir frekansta seyrediyor. Erdoğan bunun farkına yeni yeni varıyor ama tren kaçtı... Artık bırakın hamamın namusunu kurtarmayı ortada hamam bile kalmadı!
Erdoğan'ın AB'ye karşı çıkışında çok önemli çelişkiler var. AB'ye "içişlerimize karışmayın" diyen Erdoğan'a, Kıbrıs'ı, Kürtçe yayın ve eğitimi, idamın kaldırılmasını, DGM'lerin tarih olmasını, Ruhban okulunu, azınlıklarla ilgili düzenlemeleri, restore edilen ve sıfırdan inşa edilen kiliseleri hatırlatmaya bilmem gerek var mı? AB'nin karışmadığı "iç iş" mi kaldı! Bütün işler AB işi olduk çıktı!
Erdoğan girmek istediği AB'nin niteliklerini daha yeni mi kavrıyor. Bugüne kadar AB'yi nasıl biliyordu da şimdi kıvranıyor! Anlamak çok güç.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012