Ensar'ın Sakife'deki duruşu neler kaybettirdi?
Ensar'ın Sakife'deki tavrı İmam Ali'nin (a.s) halk tabanını zayıflattı. Çünkü Ensar bu toplantıyla kendilerini bağlamış oldular. Artık Sakife'den sonra İmam'ın safında yer almaları mümkün değildi. Onun davasına veya halifelik hakkına hizmet edemezlerdi
15.10.2024 12:00:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Liderliğe lâyık olmayan birinin halifeliğiyle sonuçlanan Sakife toplantısı kararlarına birtakım grupların itiraz etmesi doğaldı.
Nitekim Sakife sonrasında üç grup belirginleşti: Birincisi: Ensar.
Bunlar siyasal ve toplumsal ağırlığı bulunan bir kitleyi oluşturuyorlardı. Aday gösterme ve seçim yapma bağlamında bu kitleyi hesaba katmak bir zorunluluktu.
Nitekim bunlar Benî Saide Sakife'sinde yeni halifeye ve iki arkadaşına muhalefet ettiler. Kureyş'in galibiyetiyle sonuçlanan tartışmalar geçti aralarında. Ebu Bekir ve hizbi, Ensar karşısında şu argümanlardan yararlandılar:
- Dinî mirasın paylaşımında Arap zihniyetinin ön plâna çıkarılıp Hz. Peygamber'in (s.a.a) akrabaları olduklarının ileri sürülmesi. Dolayısıyla Hz. Peygamber'in (s.a.a) dinî mirasına, diğer Müslümanlardan daha lâyıktılar. Halifeliğe ve egemenliğe de onlar gelmeliydiler.
- Ensar'ın kendi içinde Ebu Bekir'i destekleyenler ve karşı çıkanlar diye bölünmesi. Bu, içlerindeki kabile çekişmesinin veya birbirlerini çekememelerinin bir sonucuydu. Ya da yeni iktidar nezdinde yüksek bir makam elde etme dürtüsü etkili oldu. Nitekim bu düşüncenin, Üseyd b. Hudayr'ın Sakife'de söylediği şu sözde belirginleştiğini görüyoruz:
"Eğer Sa'd'ı bir kere bu makama getirirseniz, onlar bu şekilde her zaman sizden üstün bir pozisyonda olacaklardır. Bu makamda hiçbir zaman size bir pay vermeyeceklerdir. Kalkın ve Ebu Bekir'e biat edin." (el-Kâmil Fi't-Tarih, 2/331).
Sakife toplantısı iki açıdan Ebu Bekir'e güç verdi:
1- İmam Ali'nin (a.s) halk tabanını zayıflattı. Çünkü Ensar bu toplantıyla kendilerini bağlamış oldular. Artık Sakife'den sonra İmam'ın saffında yer almaları mümkün değildi. Onun davasına veya halifelik hakkına hizmet edemezlerdi.
2- Ebu Bekir, Ensar'ın toplantısında, genelde Muhacirlerin, özelde Kureyş'in haklarını savunan biri olarak belirginleşti. Çünkü ortam böyle bir çıkış yapmaya son derece elverişliydi. Orada Muhacirlerin önde gelen isimleri yoktu. Eğer onlar toplantıda olsalardı, bu şekilde bir sonuç vermesi mümkün değildi.
İkincisi: Emevîler. Yönetimde yüksek bir yer edinmek için büyük siyasal amaçlar peşindeydiler. Cahiliye döneminde sahip oldukları egemenliği biraz da olsa geri almak için tetikte bekliyorlardı. Onların başında da Ebu Süfyan bulunuyordu. Ebu Bekir ve beraberindekiler, Emevîlerin siyasî ve maddî ihtiraslarını bildikleri için onlarla bu yönlerini tatmin edecek şekilde muamele ediyorlardı. Nitekim Peygamberimiz (s.a.a) Ebu Süfyan'ı zekât toplamak üzere bir bölgeye göndermişti. Ebu Bekir göreve geldikten sonra Ebu Süfyan'ın yanında bulunan ve Müslümanlara ait olan bu malların tümünü Ebu Süfyan'a bağışladı. Yine bu nedenle Sakife'den başarıyla çıkanlar Emevîlerin muhalefetine, Ebu Süfyan'ın Hz. Ali'yi (a.s) ve Haşimîleri desteklemek ve isyan çıkarmak anlamına gelen tehditlerine fazla önem vermediler.
Bilâkis Ebu Bekir Haşimoğulları'nın hâlihazırdaki ve gelecekteki güçlerini zayıflatmak için Emevîlerden yararlandılar. Bu amaçla devletin bazı önemli makamlarına Emevîler den bazı kimseleri tayin ettiler. Üçüncüsü: Haşimîler ve Ammar, Selman, Ebu Zer ve Mikdat (Allah onlardan razı olsun) gibi yakın dostları, bir de Haşimîlerin hilâfetin gerçek sahipleri olduklarına inanan geniş bir halk kesimi. Bunlar, Gadiri Hum hadisesi gibi olaylarda belirginleşen naslar aracılığıyla Hz. Ali'nin (a.s) bu makamın gerçek vârisi olduğunu kabul ediyorlardı. Haşimîlerin izlediği politikayı da beğenmeleri bu tercihte etkiliydi. Sakife organizatörlerinin ortaya attıkları çürük kanıtların bunlar üzerinde etkili olması mümkün değildi. Bu yüzden bunlar tarafından iktidarı ele geçirme yönünde birtakım çabaların yürütüldüğünü ve İslâmî deneyimin doğru çizgisinden sapmaması için bazı uyarıların yapıldığı görülmektedir.
Nitekim Sakife sonrasında üç grup belirginleşti: Birincisi: Ensar.
Bunlar siyasal ve toplumsal ağırlığı bulunan bir kitleyi oluşturuyorlardı. Aday gösterme ve seçim yapma bağlamında bu kitleyi hesaba katmak bir zorunluluktu.
Nitekim bunlar Benî Saide Sakife'sinde yeni halifeye ve iki arkadaşına muhalefet ettiler. Kureyş'in galibiyetiyle sonuçlanan tartışmalar geçti aralarında. Ebu Bekir ve hizbi, Ensar karşısında şu argümanlardan yararlandılar:
- Dinî mirasın paylaşımında Arap zihniyetinin ön plâna çıkarılıp Hz. Peygamber'in (s.a.a) akrabaları olduklarının ileri sürülmesi. Dolayısıyla Hz. Peygamber'in (s.a.a) dinî mirasına, diğer Müslümanlardan daha lâyıktılar. Halifeliğe ve egemenliğe de onlar gelmeliydiler.
- Ensar'ın kendi içinde Ebu Bekir'i destekleyenler ve karşı çıkanlar diye bölünmesi. Bu, içlerindeki kabile çekişmesinin veya birbirlerini çekememelerinin bir sonucuydu. Ya da yeni iktidar nezdinde yüksek bir makam elde etme dürtüsü etkili oldu. Nitekim bu düşüncenin, Üseyd b. Hudayr'ın Sakife'de söylediği şu sözde belirginleştiğini görüyoruz:
"Eğer Sa'd'ı bir kere bu makama getirirseniz, onlar bu şekilde her zaman sizden üstün bir pozisyonda olacaklardır. Bu makamda hiçbir zaman size bir pay vermeyeceklerdir. Kalkın ve Ebu Bekir'e biat edin." (el-Kâmil Fi't-Tarih, 2/331).
Sakife toplantısı iki açıdan Ebu Bekir'e güç verdi:
1- İmam Ali'nin (a.s) halk tabanını zayıflattı. Çünkü Ensar bu toplantıyla kendilerini bağlamış oldular. Artık Sakife'den sonra İmam'ın saffında yer almaları mümkün değildi. Onun davasına veya halifelik hakkına hizmet edemezlerdi.
2- Ebu Bekir, Ensar'ın toplantısında, genelde Muhacirlerin, özelde Kureyş'in haklarını savunan biri olarak belirginleşti. Çünkü ortam böyle bir çıkış yapmaya son derece elverişliydi. Orada Muhacirlerin önde gelen isimleri yoktu. Eğer onlar toplantıda olsalardı, bu şekilde bir sonuç vermesi mümkün değildi.
İkincisi: Emevîler. Yönetimde yüksek bir yer edinmek için büyük siyasal amaçlar peşindeydiler. Cahiliye döneminde sahip oldukları egemenliği biraz da olsa geri almak için tetikte bekliyorlardı. Onların başında da Ebu Süfyan bulunuyordu. Ebu Bekir ve beraberindekiler, Emevîlerin siyasî ve maddî ihtiraslarını bildikleri için onlarla bu yönlerini tatmin edecek şekilde muamele ediyorlardı. Nitekim Peygamberimiz (s.a.a) Ebu Süfyan'ı zekât toplamak üzere bir bölgeye göndermişti. Ebu Bekir göreve geldikten sonra Ebu Süfyan'ın yanında bulunan ve Müslümanlara ait olan bu malların tümünü Ebu Süfyan'a bağışladı. Yine bu nedenle Sakife'den başarıyla çıkanlar Emevîlerin muhalefetine, Ebu Süfyan'ın Hz. Ali'yi (a.s) ve Haşimîleri desteklemek ve isyan çıkarmak anlamına gelen tehditlerine fazla önem vermediler.
Bilâkis Ebu Bekir Haşimoğulları'nın hâlihazırdaki ve gelecekteki güçlerini zayıflatmak için Emevîlerden yararlandılar. Bu amaçla devletin bazı önemli makamlarına Emevîler den bazı kimseleri tayin ettiler. Üçüncüsü: Haşimîler ve Ammar, Selman, Ebu Zer ve Mikdat (Allah onlardan razı olsun) gibi yakın dostları, bir de Haşimîlerin hilâfetin gerçek sahipleri olduklarına inanan geniş bir halk kesimi. Bunlar, Gadiri Hum hadisesi gibi olaylarda belirginleşen naslar aracılığıyla Hz. Ali'nin (a.s) bu makamın gerçek vârisi olduğunu kabul ediyorlardı. Haşimîlerin izlediği politikayı da beğenmeleri bu tercihte etkiliydi. Sakife organizatörlerinin ortaya attıkları çürük kanıtların bunlar üzerinde etkili olması mümkün değildi. Bu yüzden bunlar tarafından iktidarı ele geçirme yönünde birtakım çabaların yürütüldüğünü ve İslâmî deneyimin doğru çizgisinden sapmaması için bazı uyarıların yapıldığı görülmektedir.