"Vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir" şeklindeki genel geçer kaideyi hepimiz biliyoruz, yani vasıl olamamanın, bir türlü vuslata erememenin sebebi usul bilmemek, oyunu kuralına göre oynamamaktır.
"Ben ne söylüyorum tamburam ne çalıyor" cümlesinde ifadesini bulan çelişkiler yumağı günün Müslümanın hayatının her alanında kendini gösteriyor.
Söylemler başka eylemler ise bambaşka.
Dillerin talep ettiği güzelliklerin mahalline ve mıntıkasına ne eller ne de ayaklar asla uğramıyorlar bile.
Diller güzellikler talep ediyor Yüce yaratıcıdan ama eller tam aksi istikamete uzanıyor ayaklar tam ters tarafa doğru yöneliyor.
Diller; "Ey halleri halden hale çeviren Allah'ım! Halimizi en güzel hale çevir" derken talep edilen bu en güzel hale ulaşmak için ne ellerde bir hareket ne de ayaklarda?
Diller; "Ey Allah'ım! Bizi dosdoğru yola ilet, sapıkların ve gazaba uğramışların yoluna, yani Hıristiyan ve Yahudilerin yoluna değil" derken ve bu talep günde en az kırk defa tekrarlanırken ne yazık ki İslam âlemindeki hayat tam ters istikamete doğru akıp gitmektedir.
Günün Müslümanı dili ile, yolundan-izinden uzaklaşmayı talep ettiği Yahudi ve Hıristiyanların izlerini takip etmek için, yollarına dâhil olabilmek için koşup durmaktadır.
Diller ne söylüyor ayaklar ne tarafa gidiyor ve eller kimin, kimlerin ellerini sıkıyor.
Eğer, küfrü imana tercih ediyorlarsa babaların ve kardeşlerin dahi dost edinilemeyeceği tembihi Kerim Kitap'ta yer almış olmasına rağmen, eller kimlerin elini sıkıyor ve eller kimler için çarpıyor?
"Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse babalarınızı ve kardeşlerinizi kendinize dost edinmeyin. İçinizden kim onları kendisine dost edinirse işte onlar zalimdirler." (Tevbe: 23).
Elbette, değişmez bir ilkedir ki kalpler kimin için çarpıyorsa eller de onlar için çarpıyor, öyleyse dillerin söyledikleri nedir?
Dil, kalpten bağımsız bir şeyler söylüyor, dudak zihinden bağımsız bir şeyler mırıldanıyor, ayaklar hepsinden bağımsız meçhule doğru yol alıyor ve tabii ki eller de daima havada Akif'in dediği gibi; "yaşasın yaşasın, ömrü olan yaşasın" nakaratları eşliğinde bir birine çarpıp duruyor.
Yedi iklim dört bucağı dolaşıp İslam coğrafyasına bir bakalım, durum bundan farklı mıdır?
Tanklarla toplarla kuşatılmışlar, tepelerinden aşağı bombalar yağıyor, ölüm kol geziyor diyarlarında ve onlar hala "mezhep" kavgasındalar.
Onları uzaktan izleyen sözde Müslüman kardeşleri de yine onları "mezhebi açıdan" değerlendiriyorlar ve mezhebi durumlarına göre sahiplenip ya da reddediyorlar.
Bu hal, ahmaklığın zirvesi değil de nedir?
Ve bu ağızlar; hallerinin en güzel hale çevrilmesi için sabahlara kadar yalvarıp yakarsalar ne işe yarar, ayaklar ve eller tam ters istikamette, kalpler ise bambaşka tarafa doğru atıyor?
Tam da "Ben ne söylüyorum tamburam ne çalıyor" vaziyeti.
"Ben ne söylüyorum tamburam ne çalıyor" cümlesinde ifadesini bulan çelişkiler yumağı günün Müslümanın hayatının her alanında kendini gösteriyor.
Söylemler başka eylemler ise bambaşka.
Dillerin talep ettiği güzelliklerin mahalline ve mıntıkasına ne eller ne de ayaklar asla uğramıyorlar bile.
Diller güzellikler talep ediyor Yüce yaratıcıdan ama eller tam aksi istikamete uzanıyor ayaklar tam ters tarafa doğru yöneliyor.
Diller; "Ey halleri halden hale çeviren Allah'ım! Halimizi en güzel hale çevir" derken talep edilen bu en güzel hale ulaşmak için ne ellerde bir hareket ne de ayaklarda?
Diller; "Ey Allah'ım! Bizi dosdoğru yola ilet, sapıkların ve gazaba uğramışların yoluna, yani Hıristiyan ve Yahudilerin yoluna değil" derken ve bu talep günde en az kırk defa tekrarlanırken ne yazık ki İslam âlemindeki hayat tam ters istikamete doğru akıp gitmektedir.
Günün Müslümanı dili ile, yolundan-izinden uzaklaşmayı talep ettiği Yahudi ve Hıristiyanların izlerini takip etmek için, yollarına dâhil olabilmek için koşup durmaktadır.
Diller ne söylüyor ayaklar ne tarafa gidiyor ve eller kimin, kimlerin ellerini sıkıyor.
Eğer, küfrü imana tercih ediyorlarsa babaların ve kardeşlerin dahi dost edinilemeyeceği tembihi Kerim Kitap'ta yer almış olmasına rağmen, eller kimlerin elini sıkıyor ve eller kimler için çarpıyor?
"Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse babalarınızı ve kardeşlerinizi kendinize dost edinmeyin. İçinizden kim onları kendisine dost edinirse işte onlar zalimdirler." (Tevbe: 23).
Elbette, değişmez bir ilkedir ki kalpler kimin için çarpıyorsa eller de onlar için çarpıyor, öyleyse dillerin söyledikleri nedir?
Dil, kalpten bağımsız bir şeyler söylüyor, dudak zihinden bağımsız bir şeyler mırıldanıyor, ayaklar hepsinden bağımsız meçhule doğru yol alıyor ve tabii ki eller de daima havada Akif'in dediği gibi; "yaşasın yaşasın, ömrü olan yaşasın" nakaratları eşliğinde bir birine çarpıp duruyor.
Yedi iklim dört bucağı dolaşıp İslam coğrafyasına bir bakalım, durum bundan farklı mıdır?
Tanklarla toplarla kuşatılmışlar, tepelerinden aşağı bombalar yağıyor, ölüm kol geziyor diyarlarında ve onlar hala "mezhep" kavgasındalar.
Onları uzaktan izleyen sözde Müslüman kardeşleri de yine onları "mezhebi açıdan" değerlendiriyorlar ve mezhebi durumlarına göre sahiplenip ya da reddediyorlar.
Bu hal, ahmaklığın zirvesi değil de nedir?
Ve bu ağızlar; hallerinin en güzel hale çevrilmesi için sabahlara kadar yalvarıp yakarsalar ne işe yarar, ayaklar ve eller tam ters istikamette, kalpler ise bambaşka tarafa doğru atıyor?
Tam da "Ben ne söylüyorum tamburam ne çalıyor" vaziyeti.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025