Türk siyaseti, Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra batılılaşma sürecine dâhil olmuş, iktidara geldikten sonra ilk ziyaretlerini ABD'ye yapmış, adeta bağlılık beratlarını sunmuş, emirler alarak ülke yönetmeye kalkışmışlardır.
İktidara gelince de adeta bir kapı kulu gibi emirleri yerine getirmişler, iktidarda kalma müddetleri de teslimiyetleri nispetinde olmuş; emir dışına çıkanlar, delikten aşağı süpürülmüş, alaşağı edilmişlerdir.
İktidar sahipleri, ister sağdan, ister soldan olsun; ister dindar, ister dinsiz olsun; ister sağcı, ister solcu olsun; hepsinin ortak noktası, batıya bağlılıkları olmuştur.
Parti kurmak isteyenler, iktidara gelmeyi murat edenler; ABD'ye gider, Yahudi lobileriyle temaslar kurar, onların kantarında tartıya girer, eğer tartıdan ve diğer testlerden geçerse onlara iktidar ya da muhalefet için yeşil ışık yakılır. Siyasette rutin olarak işleyen süreç, hep böyle devam ede geldi. Hatırlayın, AKP diye bir parti yokken, Sayın liderleri ABD ziyaretine gitmiş, Yahudi lobileriyle temaslar kurmuş; birden yıldızı parlayan biri oluvermişti.
Prof. Dr. Haydar Baş, diğer siyasilerin geçtiği bu yoldan geçmemiş, adım adım siyasete giden yolun rotasını milletiyle birlikte çizmiş, milletinden icazet almış, yola böylece çıkmıştı. Diğer siyasetçilerden onu ayıran en büyük özellik de budur zaten. Prof. Dr. Haydar Baş, yıllar önce vatanın ve milletin içinde bulunduğu vahim sıkıntıları sezmiş; memleketimiz karış karış gezilmiş, kanaat önderleri ve iş adamları ziyaret edilmiş, toplantılar tertiplenmiş, vatan topraklarının tehlikede olduğu milletimize bir bir anlatılmıştı. Bu tehlikelere karşı mücadele tarzının nasıl yapılması gerektiği vatandaşımıza sorulmuş, anketler düzenlenmişti.
Bir süre sivil toplum örgü olarak, daha sonra da parti olarak mücadeleye devam edilmesi milletimiz tarafından karara bağlanmıştı. Ve hatta kurulan partide kendisi görev bile almamış, o işin fikir babası olarak kalmak istemişti. Yoğun istek üzerine partinin başına geçmesi dahi milletimizin kararı ile olmuştur.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın siyaseti diğerlerinden farklıdır. O gittiği her yerde "ben sizden oy istemeye değil, sizi kurtarmaya geldim" diyebilen tek lider vasfını kazanmıştır. Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu dürüst ve istikrarlı mücadele, kendisini siyasette dünya standartlarının dahi üstüne çıkartmıştır. Şöyle bir düşünün; iktidara gelmeden, iktisatta ve sosyal devlet düşüncesinde kendine ait bir modeli olan kim var?
Batıya meydan okuyabilen, inancını ve kültürünü her yerde savunabilen ve haykırabilen başka kim var? Prof. Dr. Haydar Baş'ın hayatını, mücadelesini ve Rusya ziyaretini; bu açıdan ele aldığınız zaman, Onun onurlu duruşunu anlayabilirsiniz.
O, Rusya parlamentosunda yaptığı konuşmada; inancını, kültürünü, Türklüğünü ortaya koymuş, kimseden emir almamış, fikirlerini vermiştir.
İktidara gelince de adeta bir kapı kulu gibi emirleri yerine getirmişler, iktidarda kalma müddetleri de teslimiyetleri nispetinde olmuş; emir dışına çıkanlar, delikten aşağı süpürülmüş, alaşağı edilmişlerdir.
İktidar sahipleri, ister sağdan, ister soldan olsun; ister dindar, ister dinsiz olsun; ister sağcı, ister solcu olsun; hepsinin ortak noktası, batıya bağlılıkları olmuştur.
Parti kurmak isteyenler, iktidara gelmeyi murat edenler; ABD'ye gider, Yahudi lobileriyle temaslar kurar, onların kantarında tartıya girer, eğer tartıdan ve diğer testlerden geçerse onlara iktidar ya da muhalefet için yeşil ışık yakılır. Siyasette rutin olarak işleyen süreç, hep böyle devam ede geldi. Hatırlayın, AKP diye bir parti yokken, Sayın liderleri ABD ziyaretine gitmiş, Yahudi lobileriyle temaslar kurmuş; birden yıldızı parlayan biri oluvermişti.
Prof. Dr. Haydar Baş, diğer siyasilerin geçtiği bu yoldan geçmemiş, adım adım siyasete giden yolun rotasını milletiyle birlikte çizmiş, milletinden icazet almış, yola böylece çıkmıştı. Diğer siyasetçilerden onu ayıran en büyük özellik de budur zaten. Prof. Dr. Haydar Baş, yıllar önce vatanın ve milletin içinde bulunduğu vahim sıkıntıları sezmiş; memleketimiz karış karış gezilmiş, kanaat önderleri ve iş adamları ziyaret edilmiş, toplantılar tertiplenmiş, vatan topraklarının tehlikede olduğu milletimize bir bir anlatılmıştı. Bu tehlikelere karşı mücadele tarzının nasıl yapılması gerektiği vatandaşımıza sorulmuş, anketler düzenlenmişti.
Bir süre sivil toplum örgü olarak, daha sonra da parti olarak mücadeleye devam edilmesi milletimiz tarafından karara bağlanmıştı. Ve hatta kurulan partide kendisi görev bile almamış, o işin fikir babası olarak kalmak istemişti. Yoğun istek üzerine partinin başına geçmesi dahi milletimizin kararı ile olmuştur.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın siyaseti diğerlerinden farklıdır. O gittiği her yerde "ben sizden oy istemeye değil, sizi kurtarmaya geldim" diyebilen tek lider vasfını kazanmıştır. Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu dürüst ve istikrarlı mücadele, kendisini siyasette dünya standartlarının dahi üstüne çıkartmıştır. Şöyle bir düşünün; iktidara gelmeden, iktisatta ve sosyal devlet düşüncesinde kendine ait bir modeli olan kim var?
Batıya meydan okuyabilen, inancını ve kültürünü her yerde savunabilen ve haykırabilen başka kim var? Prof. Dr. Haydar Baş'ın hayatını, mücadelesini ve Rusya ziyaretini; bu açıdan ele aldığınız zaman, Onun onurlu duruşunu anlayabilirsiniz.
O, Rusya parlamentosunda yaptığı konuşmada; inancını, kültürünü, Türklüğünü ortaya koymuş, kimseden emir almamış, fikirlerini vermiştir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Gönül adamıydı Haydar Hocamız / 18.04.2025
- Çile adamıydı Haydar Hocamız / 17.04.2025
- Allah adamıydı Haydar Hocamız / 16.04.2025
- Fikir adamıydı Haydar Hocamız / 15.04.2025
- Haydar Baş Hocamızın 5. Şeb-i Aruz yıldönümü / 14.04.2025
- Kıldığımız namaz, bizi kötülüklerden alıkoymuyorsa? / 12.04.2025
- Namaz kılmak bütün Müslümanlara farzdır / 11.04.2025
- Namaz kulun Allah’a en yakın olduğu haldir / 08.04.2025
- Fatiha suresindeki Allah ile kul arasındaki sır / 07.04.2025
- Ahlak bulaşıcıdır / 05.04.2025
- Çile adamıydı Haydar Hocamız / 17.04.2025
- Allah adamıydı Haydar Hocamız / 16.04.2025
- Fikir adamıydı Haydar Hocamız / 15.04.2025
- Haydar Baş Hocamızın 5. Şeb-i Aruz yıldönümü / 14.04.2025
- Kıldığımız namaz, bizi kötülüklerden alıkoymuyorsa? / 12.04.2025
- Namaz kılmak bütün Müslümanlara farzdır / 11.04.2025
- Namaz kulun Allah’a en yakın olduğu haldir / 08.04.2025
- Fatiha suresindeki Allah ile kul arasındaki sır / 07.04.2025
- Ahlak bulaşıcıdır / 05.04.2025