Bundan önceki bir yazımda kısa bir hikayeyi yazıma konu etmiştim. Sizi bilmem ama okuduğum fıkra ve hikayeler çoğu zaman aklımda kalmıyor. Bugün önceden yazdığım hikayeyi hatırlamak, dersler çıkarmak ve sizinle paylaşmak için tekrarlıyorum.
"Türkmen padişahlarından biri köse imiş. Herkesin de kendisi gibi sakalsız olmasını ister ve tebaası içinde ne kadar sakallı adam varsa, traş edilmesini vezirine emreder. Vezir:
-Şahım! Emriniz başüstüne. Lakin bu iş gayet mühim, binaenaleyh, düşünmeye muhtaç. Müsaade ediniz de bu akşam etraflıca düşüneyim, der.
Padişah müsaade eder. Vezir o gece sabahlara kadar uyumaz, bir tedbir düşünür. Nihayet bulur. Ertesi günü padişahın huzuruna çıkar, der ki:
-Efendim! Düşündüm, taşındım; bu işin ancak aşama aşama mümkün olabileceğine kanaat getirdim. Eğer bir anda bu işi yapmaya kalkışacak olursak, korkarım halkın hoşnutsuzluğunu, sızıltısını, belki maazallah ihtilal davet eder. Fakat bana üç sene mühlet verirseniz, bu müddet zarfında memleket dahilinde bir tek sakallı adam bırakmayacağıma dair size söz veririm. Padişah:
-Peki, öyle olsun, der.
Vezir, derhal ne kadar yeni sakal salıvermiş genç varsa sakallarını tıraş etmeleri için bir emir ilan eder. Yeni sakal bırakanlar hep tıraş olurlar.
Aradan bir sene geçer. Vezir:
-Köselere sakal münasip değildir, zira herkesin maskarası oluyorlarmış. Buna ise padişahımızın rızası yoktur. Köseler sakallarını tıraş etsinler, diye bir emir daha verir.
Bu emri verir vermez, geçen sene sakalları tıraş edilen gençler de bunları kendileriyle aynı duruma sokmak için bu emri desteklerler, çaresiz köseler de tıraş olurlar.
Şimdi, gelir nöbet geri kalan kıdemli sakallılara!
Vezir, üçüncü sene girince, bir emir daha ilan eder.
-Her kimin sakalı varsa, tıraş olsun!..
İlkin bir çok kişiler karşı koymaya kalkışacak olurlarsa da bu sefer, köselerle gençler birlik olup
-Bizim sakllarımızı tıraş ettikleri zaman siz pek uygun görmüş, ses çıkarmamıştınız. Haltetmeyiniz. Şimdi de bizimle aynı olmuş olunuz, diye tehdit ederler. Bu sebeple çaresiz bunları da tıraş ederler. Bu şekilde padişahın arzusu tamamiyle yerini bulur.
Bu hikâyeyi "toplum bilinci" bakış açısıyla biraz açmak istiyorum.
Kültürel baskı, izleme, transfer, sömürü, istismar, savaş, tahribat... vs'nin suratle yaşandığı şu dönemde birbiri ile yakından ilişkili olan devletlerin arası vezirin usta oyunu ile parçalanıp dize getirilebilir.
Aynı oyun bir devletin fertleri arasında da oynanıp durur. Yani ideolojiler, izmler, fraksiyonlar yavaş yavaş sokulur. Gruplar oluşunca da o taraf bu taraf çıkar. Olan devlete olur. Toplum kendi çıkarında, kendi varlığında, kendi özünde, kendi birliğinde "devlet ve millet" bütünlüğünü koruyamaz olur.
Bugün insanımız, ancak "Kuvay-ı Milliye ruhu" ile üzerinde oynanan dahili ve harici oyunları bozabilir. Bir misalle açalım...
Önce Güneydoğu'yu seç, sonra Kürt de, sonra da "Kürtçülük" yap. Özgürlük, halklar, şimdi de azınlık vs...
Yani haritalarında benim toprağımı değişik bir isimle gösterip şehirlerde başaramadığı sağ-sol hizipçiliğini masum temiz köylere taşıyan ajanlar, provokatörler.
Doğu'yu, Güney'i, Kuzey'i benden çok mu sevecekler?..
Bakın Avrupa'nın parlamentolarından kalkıp demokrasi, insan hakları maskesiyle sokaklarımda tefrika, aldatmaca, kandırmaca oyunları peşinde olanlar bizim birliğimizi, kalkınmamızı gördüklerinde kalpleri duracaktır. Hırslarından kaplarına sığamayacaklardır.
Kundağımız, kınamız, ahlâkımız güzeldir bizim.
El ele verip çalışalım.
"Türkmen padişahlarından biri köse imiş. Herkesin de kendisi gibi sakalsız olmasını ister ve tebaası içinde ne kadar sakallı adam varsa, traş edilmesini vezirine emreder. Vezir:
-Şahım! Emriniz başüstüne. Lakin bu iş gayet mühim, binaenaleyh, düşünmeye muhtaç. Müsaade ediniz de bu akşam etraflıca düşüneyim, der.
Padişah müsaade eder. Vezir o gece sabahlara kadar uyumaz, bir tedbir düşünür. Nihayet bulur. Ertesi günü padişahın huzuruna çıkar, der ki:
-Efendim! Düşündüm, taşındım; bu işin ancak aşama aşama mümkün olabileceğine kanaat getirdim. Eğer bir anda bu işi yapmaya kalkışacak olursak, korkarım halkın hoşnutsuzluğunu, sızıltısını, belki maazallah ihtilal davet eder. Fakat bana üç sene mühlet verirseniz, bu müddet zarfında memleket dahilinde bir tek sakallı adam bırakmayacağıma dair size söz veririm. Padişah:
-Peki, öyle olsun, der.
Vezir, derhal ne kadar yeni sakal salıvermiş genç varsa sakallarını tıraş etmeleri için bir emir ilan eder. Yeni sakal bırakanlar hep tıraş olurlar.
Aradan bir sene geçer. Vezir:
-Köselere sakal münasip değildir, zira herkesin maskarası oluyorlarmış. Buna ise padişahımızın rızası yoktur. Köseler sakallarını tıraş etsinler, diye bir emir daha verir.
Bu emri verir vermez, geçen sene sakalları tıraş edilen gençler de bunları kendileriyle aynı duruma sokmak için bu emri desteklerler, çaresiz köseler de tıraş olurlar.
Şimdi, gelir nöbet geri kalan kıdemli sakallılara!
Vezir, üçüncü sene girince, bir emir daha ilan eder.
-Her kimin sakalı varsa, tıraş olsun!..
İlkin bir çok kişiler karşı koymaya kalkışacak olurlarsa da bu sefer, köselerle gençler birlik olup
-Bizim sakllarımızı tıraş ettikleri zaman siz pek uygun görmüş, ses çıkarmamıştınız. Haltetmeyiniz. Şimdi de bizimle aynı olmuş olunuz, diye tehdit ederler. Bu sebeple çaresiz bunları da tıraş ederler. Bu şekilde padişahın arzusu tamamiyle yerini bulur.
Bu hikâyeyi "toplum bilinci" bakış açısıyla biraz açmak istiyorum.
Kültürel baskı, izleme, transfer, sömürü, istismar, savaş, tahribat... vs'nin suratle yaşandığı şu dönemde birbiri ile yakından ilişkili olan devletlerin arası vezirin usta oyunu ile parçalanıp dize getirilebilir.
Aynı oyun bir devletin fertleri arasında da oynanıp durur. Yani ideolojiler, izmler, fraksiyonlar yavaş yavaş sokulur. Gruplar oluşunca da o taraf bu taraf çıkar. Olan devlete olur. Toplum kendi çıkarında, kendi varlığında, kendi özünde, kendi birliğinde "devlet ve millet" bütünlüğünü koruyamaz olur.
Bugün insanımız, ancak "Kuvay-ı Milliye ruhu" ile üzerinde oynanan dahili ve harici oyunları bozabilir. Bir misalle açalım...
Önce Güneydoğu'yu seç, sonra Kürt de, sonra da "Kürtçülük" yap. Özgürlük, halklar, şimdi de azınlık vs...
Yani haritalarında benim toprağımı değişik bir isimle gösterip şehirlerde başaramadığı sağ-sol hizipçiliğini masum temiz köylere taşıyan ajanlar, provokatörler.
Doğu'yu, Güney'i, Kuzey'i benden çok mu sevecekler?..
Bakın Avrupa'nın parlamentolarından kalkıp demokrasi, insan hakları maskesiyle sokaklarımda tefrika, aldatmaca, kandırmaca oyunları peşinde olanlar bizim birliğimizi, kalkınmamızı gördüklerinde kalpleri duracaktır. Hırslarından kaplarına sığamayacaklardır.
Kundağımız, kınamız, ahlâkımız güzeldir bizim.
El ele verip çalışalım.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021