Dünyanın, meyvesi fitne, içi korkudur
İmam Ali (a.s.) buyurdu ki: "Dünya, ehline karşı yüzünü ekşitmiş, isteyene surat asmıştı. Meyvesi fitne, yemeği leş, içi korku, dışı ise kılıçtı. Ey Allah'ın kulları ibret alın! Babalarınızın, kardeşlerinizin rehin oldukları ve sorguya çekildikleri yaşamlarını hatırlayın"
10.04.2016 00:00:00
Hz. Ali (a.s.), bir hutbesinde milletlerin helak olma sebeplerini şöyle beyan ediyor:
"Allah zamanın cebbar ve zalimlerine bir mühlet tanıyıp, rahatlık ve bolluk vermeden onları helak etmemiştir. Ümmetlerden hiçbiri darlık ve sıkıntı çekmeden, belaya düşmeden Allah (kırılan) kemiklerini kaynaştırmamış, onarmamıştır. Karşı karşıya olduğunuz ve geride bıraktığınız sıkıntı ve zorluklarda sizler için ibretler vardır. Ama kalbi olan herkes akıl (gönül) sahibi, kulağı olan herkes duyucu ve bakan herkes görücü değildir.
Ne kadar acayip! Şu fırkaların hatadan ötürü dinlerine delil saydıkları şeylerde ihtilaflı oluşlarına nasıl şaşmam ki hiçbir peygamberin izini takip etmiyor, hiçbir vasinin yaptıklarına uymuyor, hiçbir gayba iman etmiyor ve hiçbir ayıptan sakınmıyorlar. Şüpheli şeyleri işlerler, şehvetler peşinde koşarlar. Maruf (zanlarınca) kendilerinin iyi bildikleri işlerdir, münker de (zanlarınca) kendilerinin inkâr ettikleri şeylerdir. Gizli ve anlaşılması zor şeylerde kendi reylerine dayanırlar, güç ve ağır işlerde kendilerine sığınırlar. Onlardan her bir kimse, sanki kendisinin imamıdır. Kendince güvenilir gördüğü şeylere yapışmış, sağlam sebeplere bağlanmıştır."
***
Hz. Ali Efendimiz, bir diğer hutbesinde ise Resûlullah (s.a.a.) hakkında şöyle buyurmuştur:
"Cenab?ı Hak, O'nu, elçilerini gönderdikten bir zaman sonra, ümmetler uzun uykular ve büyük fitneler içinde, işlerin darmadağın, savaş ateşinin tutuşmuş, dünya nurunun kararmış, aldatışların apaçık olduğu bir çağda gönderdi. Dünyanın yaprağı sararmış, meyvesinden ümit kesilmişti. Suyu çekilmiş, hidayet meşaleleri yıpranmıştı. Azgınlık bayrakları dalgalanmaktaydı. Dünya, ehline karşı yüzünü ekşitmiş, isteyene surat asmıştı. Meyvesi fitne, yemeği leş, içi korku, dışı ise kılıçtı. Ey Allah'ın kulları ibret alın! Babalarınızın, kardeşlerinizin rehin oldukları ve sorguya çekildikleri yaşamlarını hatırlayın. Ömrüm hakkı için, aranıza asırlar girmemiş, üzerinden uzun yüz yıllar geçmemiştir. Bu gün onların sulbünde bulunduğunuz günden uzak değilsiniz.
Allah'a and olsun, Peygamberin onlara duyurduğu şeyleri, bugün size ben duyurmaktayım. Kulaklarınız onların kulağından daha zayıf değildir. Onlara verilen gözler ve kalpler bugün size de verilmiştir.
Allah'a and olsun, onların bilmedikleri şeyler size gösterilmedi. Onların mahrum oldukları şeylere erdirilmediniz. Bela sanki yuları çözülmüş, yük ipi gevşemiş bir deve gibi indi size. Aldananları aldatan şeyler sizi de aldatmasın. O, belli bir zaman devam edecek, uzayıp giden bir gölgedir."
(Nehcü'l?Belağa'dan?)
"Allah zamanın cebbar ve zalimlerine bir mühlet tanıyıp, rahatlık ve bolluk vermeden onları helak etmemiştir. Ümmetlerden hiçbiri darlık ve sıkıntı çekmeden, belaya düşmeden Allah (kırılan) kemiklerini kaynaştırmamış, onarmamıştır. Karşı karşıya olduğunuz ve geride bıraktığınız sıkıntı ve zorluklarda sizler için ibretler vardır. Ama kalbi olan herkes akıl (gönül) sahibi, kulağı olan herkes duyucu ve bakan herkes görücü değildir.
Ne kadar acayip! Şu fırkaların hatadan ötürü dinlerine delil saydıkları şeylerde ihtilaflı oluşlarına nasıl şaşmam ki hiçbir peygamberin izini takip etmiyor, hiçbir vasinin yaptıklarına uymuyor, hiçbir gayba iman etmiyor ve hiçbir ayıptan sakınmıyorlar. Şüpheli şeyleri işlerler, şehvetler peşinde koşarlar. Maruf (zanlarınca) kendilerinin iyi bildikleri işlerdir, münker de (zanlarınca) kendilerinin inkâr ettikleri şeylerdir. Gizli ve anlaşılması zor şeylerde kendi reylerine dayanırlar, güç ve ağır işlerde kendilerine sığınırlar. Onlardan her bir kimse, sanki kendisinin imamıdır. Kendince güvenilir gördüğü şeylere yapışmış, sağlam sebeplere bağlanmıştır."
***
Hz. Ali Efendimiz, bir diğer hutbesinde ise Resûlullah (s.a.a.) hakkında şöyle buyurmuştur:
"Cenab?ı Hak, O'nu, elçilerini gönderdikten bir zaman sonra, ümmetler uzun uykular ve büyük fitneler içinde, işlerin darmadağın, savaş ateşinin tutuşmuş, dünya nurunun kararmış, aldatışların apaçık olduğu bir çağda gönderdi. Dünyanın yaprağı sararmış, meyvesinden ümit kesilmişti. Suyu çekilmiş, hidayet meşaleleri yıpranmıştı. Azgınlık bayrakları dalgalanmaktaydı. Dünya, ehline karşı yüzünü ekşitmiş, isteyene surat asmıştı. Meyvesi fitne, yemeği leş, içi korku, dışı ise kılıçtı. Ey Allah'ın kulları ibret alın! Babalarınızın, kardeşlerinizin rehin oldukları ve sorguya çekildikleri yaşamlarını hatırlayın. Ömrüm hakkı için, aranıza asırlar girmemiş, üzerinden uzun yüz yıllar geçmemiştir. Bu gün onların sulbünde bulunduğunuz günden uzak değilsiniz.
Allah'a and olsun, Peygamberin onlara duyurduğu şeyleri, bugün size ben duyurmaktayım. Kulaklarınız onların kulağından daha zayıf değildir. Onlara verilen gözler ve kalpler bugün size de verilmiştir.
Allah'a and olsun, onların bilmedikleri şeyler size gösterilmedi. Onların mahrum oldukları şeylere erdirilmediniz. Bela sanki yuları çözülmüş, yük ipi gevşemiş bir deve gibi indi size. Aldananları aldatan şeyler sizi de aldatmasın. O, belli bir zaman devam edecek, uzayıp giden bir gölgedir."
(Nehcü'l?Belağa'dan?)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.