Avrupa içlerine yapılan Türk akınlarını bertaraf etmek için Frank Kralı ve Alman İmparatoru'nun bütün Avrupalı devletleri bir araya toplayarak bir Avrupa Birliği oluşturduğunu söylemiştik. Maksat, batı medeniyetinin bekasını korumak ve düşman kavmi (Türkleri) Avrupa'dan atmaktı.
Avrupa Birliği fikri daha sonra Haçlı Seferleri için Avrupa krallarının bir araya gelmesiyle devam etti. Maksat Şark âleminin zenginliklerini elde etmek ve Kudüs'ü Müslümanların elinden almaktı. Devletler seviyesinde kurulan ittifaklarla gerçekleştirilen bu saldırıları yine Türkler göğüsledi. Ve geri püskürttü.
Hıristiyan Avrupa, şimdiki İspanya'nın bulunduğu topraklar üzerinde kurulmuş olan Endülüs Emevi Devleti'ni ortadan kaldırmak için bir kez daha birleşti. Haçlı Seferleri'nin batı kolu olarak sürdürülen bu faaliyetleri İspanyol kilisesi bizzat destekliyordu. Avrupa'nın batısında varlığını sürdüren son İslam Devleti muhakkak yok edilmeliydi.
Bu dönem, misyoner faaliyetlerin doğduğu ve geliştiği dönemdi. Bilhassa Fransa'nın güneyinde faaliyet gösteren Cluny rahipleri Endülüs Müslümanları arasında misyoner çalışmalarını yüzyıllar boyu sürdürdüler. Nihayet Avrupa ordularıyla desteklenmiş olan Aragon Kralı Ferdinand Endülüs Devleti'ne son verdi. (1492)
Bugün Avrupa, bu kez küreselleşmenin kaçınılmaz neticelerinden korunmak ve "düşman" kabul ettikleri unsurlara karşı güçlü olmak için "Avrupa Birliği" adı altında yine bir araya gelmiştir. Bugünkü AB ile, Haçlı Seferleri'ni vücuda getiren, Türk akınlarına karşı yeminli ittifak yapan AB arasında hiç bir fark yoktur.
Bugün, kökü yüzlerce yıl öncesine dayanan bu ittifaka dahil olmak için çırpınıyoruz. M.S 900 yılından bu yana Orta Asya'dan akınlar yapan Oğuz, Avar, Hun, Peçenek ve daha bir çok Türk boyuna karşı mücadele eden;
300 yıldan fazla süren Haçlı akınlarında yine Türkleri karşısında bulan Avrupa'nın, bin küsur yıllık bir tarihi yok farz edip üç kıtada 600 yıl hakim olan bizi arasına kabul etmesi mümkün olabilir mi? "Yüzyıllar boyunca Türkler, Hıristiyanlığın ve Avrupa'nın korkulu rüyası oldular." (David Hodham, "Türkler" S: 14)
Avrupa, bu "korkulu rüya" ile aynı bayrağa, aynı paraya, aynı orduya sahip olmayı, serbest dolaşım ve ticaret hakkı tanımayı düşünebilir mi?
İşte Avrupa'nın dini otoritesi olan Katolik Kilisesi'nin gazetesinden bu soruların cevabı.
İtalyan piskoposlarının gazetesi L'Awanire 3 Ocak 2000 günü şunları yazıyor: "Müslüman Türkiye'nin AB'ne girmesi kimliğimize gölge düşürür. Bu üyelik, yan yana büyüyen, Hıristiyan gelenekleri ile şekillenen Avrupa medeniyetlerinin temelindeki ittifakları sarsar. Unutmayalım ki "Avrupalı fikri" başlı başına düşman Türklere ve Türkiye'nin başını çektiği İslâm dünyasına karşı gelişti. Ankara ile yakın ilişkiler geliştirmeye evet. Ama farklı tarihi ve kültürel gerçekler farklı kalmalıdır".
(Bu yazı Helsinki Zirvesi'nden bir kaç ay sonra yayınlanmıştır.)
Bizim ifade etmek istediğimiz de budur. Türkiye'nin AB üyeliğini düşünmek bile, Avrupa açısından mümkün değil. Çünkü bu düşünce "Hıristiyanlık değerlerine sahip Avrupa medeniyetinin temelindeki ittifakları sarsar". Bu ittifaklar düşman Türklere karşı yapılmamış mıydı?
Görünen köy kılavuz istemediği gibi, ortada olan hakikatler için yoruma gerek yoktur.
Dünkü ittifaklar ile bugünkü AB birbirinin aynı.
Artık görmemiz, anlamamız ve gerekeni yapmamız lazım.
Avrupa Birliği fikri daha sonra Haçlı Seferleri için Avrupa krallarının bir araya gelmesiyle devam etti. Maksat Şark âleminin zenginliklerini elde etmek ve Kudüs'ü Müslümanların elinden almaktı. Devletler seviyesinde kurulan ittifaklarla gerçekleştirilen bu saldırıları yine Türkler göğüsledi. Ve geri püskürttü.
Hıristiyan Avrupa, şimdiki İspanya'nın bulunduğu topraklar üzerinde kurulmuş olan Endülüs Emevi Devleti'ni ortadan kaldırmak için bir kez daha birleşti. Haçlı Seferleri'nin batı kolu olarak sürdürülen bu faaliyetleri İspanyol kilisesi bizzat destekliyordu. Avrupa'nın batısında varlığını sürdüren son İslam Devleti muhakkak yok edilmeliydi.
Bu dönem, misyoner faaliyetlerin doğduğu ve geliştiği dönemdi. Bilhassa Fransa'nın güneyinde faaliyet gösteren Cluny rahipleri Endülüs Müslümanları arasında misyoner çalışmalarını yüzyıllar boyu sürdürdüler. Nihayet Avrupa ordularıyla desteklenmiş olan Aragon Kralı Ferdinand Endülüs Devleti'ne son verdi. (1492)
Bugün Avrupa, bu kez küreselleşmenin kaçınılmaz neticelerinden korunmak ve "düşman" kabul ettikleri unsurlara karşı güçlü olmak için "Avrupa Birliği" adı altında yine bir araya gelmiştir. Bugünkü AB ile, Haçlı Seferleri'ni vücuda getiren, Türk akınlarına karşı yeminli ittifak yapan AB arasında hiç bir fark yoktur.
Bugün, kökü yüzlerce yıl öncesine dayanan bu ittifaka dahil olmak için çırpınıyoruz. M.S 900 yılından bu yana Orta Asya'dan akınlar yapan Oğuz, Avar, Hun, Peçenek ve daha bir çok Türk boyuna karşı mücadele eden;
300 yıldan fazla süren Haçlı akınlarında yine Türkleri karşısında bulan Avrupa'nın, bin küsur yıllık bir tarihi yok farz edip üç kıtada 600 yıl hakim olan bizi arasına kabul etmesi mümkün olabilir mi? "Yüzyıllar boyunca Türkler, Hıristiyanlığın ve Avrupa'nın korkulu rüyası oldular." (David Hodham, "Türkler" S: 14)
Avrupa, bu "korkulu rüya" ile aynı bayrağa, aynı paraya, aynı orduya sahip olmayı, serbest dolaşım ve ticaret hakkı tanımayı düşünebilir mi?
İşte Avrupa'nın dini otoritesi olan Katolik Kilisesi'nin gazetesinden bu soruların cevabı.
İtalyan piskoposlarının gazetesi L'Awanire 3 Ocak 2000 günü şunları yazıyor: "Müslüman Türkiye'nin AB'ne girmesi kimliğimize gölge düşürür. Bu üyelik, yan yana büyüyen, Hıristiyan gelenekleri ile şekillenen Avrupa medeniyetlerinin temelindeki ittifakları sarsar. Unutmayalım ki "Avrupalı fikri" başlı başına düşman Türklere ve Türkiye'nin başını çektiği İslâm dünyasına karşı gelişti. Ankara ile yakın ilişkiler geliştirmeye evet. Ama farklı tarihi ve kültürel gerçekler farklı kalmalıdır".
(Bu yazı Helsinki Zirvesi'nden bir kaç ay sonra yayınlanmıştır.)
Bizim ifade etmek istediğimiz de budur. Türkiye'nin AB üyeliğini düşünmek bile, Avrupa açısından mümkün değil. Çünkü bu düşünce "Hıristiyanlık değerlerine sahip Avrupa medeniyetinin temelindeki ittifakları sarsar". Bu ittifaklar düşman Türklere karşı yapılmamış mıydı?
Görünen köy kılavuz istemediği gibi, ortada olan hakikatler için yoruma gerek yoktur.
Dünkü ittifaklar ile bugünkü AB birbirinin aynı.
Artık görmemiz, anlamamız ve gerekeni yapmamız lazım.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Hamza Baş / diğer yazıları
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü (2) / 25.07.2014
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011