Dört şey peygamberlerin ahlakındandır
İmam Cafer-i Sadık buyuruyor: “Dört şey peygamberlerin (Allah'ın selâmı onlara olsun) ahlâkındandır: İyilik, cömertlik, musibetlere karşı sabretmek ve müminin hakkını gözetmek
24.03.2025 17:22:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Cafer-i Sadık buyuruyor: "Dört şey peygamberlerin (Allah'ın selâmı onlara olsun) ahlâkındandır: İyilik, cömertlik, musibetlere karşı sabretmek ve müminin hakkını gözetmek.
Sabredebildiğin ve onunla da Allah'ın sevabına lâyık olduğun musibeti, musibet sayma. Sabretmemekle sabrın mükâfat ve sevabından mahrum kalınan musibet, (gerçek anlamda) musibettir.
Yeryüzünde Allah-u Teâla'nın, dünya ve ahiret ihtiyaçlarında kendilerine sığınılan bazı kulları vardır. Bunlar gerçekten de müminlerdir ve kıyamet gününde de güven içerisinde olacak kimselerdir.
İyi bilin ki, Allah katında en sevgili kul, fakir mümine geçiminde yardımcı olan, müminlere yardımda bulunan, onlara yararlı olan ve kötü şeyleri onlardan uzaklaştıran kimsedir.
Sıla-i rahim ve iyilik, hesabı kolaylaştırdığı gibi, insanı günahlardan da alıkoyar. Öyleyse selâm vermek ve selâmın cevabını almakla da olsa kardeşlerinizle akrabalık ilişkilerinizi koruyun ve onlara iyilik edin.
"Tek olan Allah'ın varlığının delili nedir?" diye sorduklarında İmam aleyhi's-selâm, "Halkın O'na muhtaç olmasıdır." diye buyurdu.
Belayı nimet ve refahı musibet saymadıkça, mümin olamazsınız.
Servet, dört bin dirhemdir (yüz dirhem yaklaşık bir buçuk kilo gümüş miktarıdır). On iki bin dirhem ise, hazinedir. (Servet biriktirmek İslâm'da kınanmıştır.) Helal yoldan yirmi bin dirhem toplanmaz. Otuz bin dirheme sahip olan helak olur. Serveti yüz bin dirheme ulaşan kimse ise Şiamızdan değildir.
Müslüman bir kişinin doğru bir yakine sahip oluşunun alameti, halkı memnun etmek için Allah'ı gazaplandırmamak, Allah'ın verdiği rızka karşı insanlara şükretmemek ve Allah'ın esirgediği şeye karşı da kulları kınamamaktır.
Çünkü ihtiraslının ihtirası, Allah'ın rızkını indirmediği gibi, hoşlanmayanın hoşnutsuzluğu da onu geri çevirmez. Biriniz ölümden kaçtığı gibi rızkından da kaçarsa, ölüm ona nasıl ulaşırsa rızkı ölümünden önce ona ulaşır.
Taraftarlarımızdan öyle kimseler vardır ki suskundurlar; sesleri ve kinleri kulaklarından öteye geçmez; bizi alenen methetmez, düşmanımızla dostluk kurmaz; dostumuza düşmanlık etmez ve bize kusur arayanla bir arada oturmazlar.
Mahzem: "Peki kendisini, Şia gösteren kimselerle ne yapmak gerekir?" dediğinde, İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:
"İmtihanla, elenmekle ve musibetle gerçek Şiîler anlaşılır. Bunlar yok edici kıtlığa, öldürücü vebaya ve dağıtıcı ihtilafa uğrarlar. Şiamız şiddetli beladan dolayı (üşümüş) köpek gibi ulumaz, karga gibi aç gözlü olmaz, açlıktan ölse bile dilencilik yapmaz."
"Bu Şiîleri nerde bulabilirim?" dediğimde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:
"Bunları yeryüzünün köşe ve bucağında ara. Bunların geçimleri güzel ve kolaydır; evleri omuzlarındadır. Bir yerde bulunurlarsa tanınmazlar; kayıp olduklarında araştırılıp sorulmazlar. Hastalandıklarında ziyaret edilmezler. Evlenme teklif ettiklerinde kabul görmezler.
Kötü bir işle karşılaştıklarında itiraz ederler. Bir cahil onlarla muhatap olduğunda selâm verirler. Bir muhtaç onlara sığındığında merhametli davranırlar. Ölüm anında üzülmezler. Şehirleri ve diyarları ayrı olsa da kalpleri birdir.
Allah'tan uzun ömür dileyen, işini doğru dürüst yapmalıdır. Günahının bağışlanmasını dileyen hayâ perdesini yırtmamalıdır (kendisini rezil etmemelidir). İsminin yücelmesini isteyen, durumunu gizli tutmalıdır.
Üç haslet, kulların yaptığı bütün amellerden daha çetindir: Kendisiyle başkaları arasındaki ihtilafta onlara hak tanımak, kardeşleriyle eşitlik sağlamak ve her halükârda Allah'ı zikretmek. "Her halükârda Allah'ı zikretmekten maksat nedir?" diye İmam'a sorulduğunda; "Kişi günah işlemeye karar verdiğinde Allah'ı, kendisi ile yapacağı günah arasında engel olması için anmaktır." buyurdular.
Şaka yapmaktan sakının. Çünkü şaka yapmak, düşmanlık getirir, kin doğurur; aynı zamanda küçük bir sövüştür de." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Sabredebildiğin ve onunla da Allah'ın sevabına lâyık olduğun musibeti, musibet sayma. Sabretmemekle sabrın mükâfat ve sevabından mahrum kalınan musibet, (gerçek anlamda) musibettir.
Yeryüzünde Allah-u Teâla'nın, dünya ve ahiret ihtiyaçlarında kendilerine sığınılan bazı kulları vardır. Bunlar gerçekten de müminlerdir ve kıyamet gününde de güven içerisinde olacak kimselerdir.
İyi bilin ki, Allah katında en sevgili kul, fakir mümine geçiminde yardımcı olan, müminlere yardımda bulunan, onlara yararlı olan ve kötü şeyleri onlardan uzaklaştıran kimsedir.
Sıla-i rahim ve iyilik, hesabı kolaylaştırdığı gibi, insanı günahlardan da alıkoyar. Öyleyse selâm vermek ve selâmın cevabını almakla da olsa kardeşlerinizle akrabalık ilişkilerinizi koruyun ve onlara iyilik edin.
"Tek olan Allah'ın varlığının delili nedir?" diye sorduklarında İmam aleyhi's-selâm, "Halkın O'na muhtaç olmasıdır." diye buyurdu.
Belayı nimet ve refahı musibet saymadıkça, mümin olamazsınız.
Servet, dört bin dirhemdir (yüz dirhem yaklaşık bir buçuk kilo gümüş miktarıdır). On iki bin dirhem ise, hazinedir. (Servet biriktirmek İslâm'da kınanmıştır.) Helal yoldan yirmi bin dirhem toplanmaz. Otuz bin dirheme sahip olan helak olur. Serveti yüz bin dirheme ulaşan kimse ise Şiamızdan değildir.
Müslüman bir kişinin doğru bir yakine sahip oluşunun alameti, halkı memnun etmek için Allah'ı gazaplandırmamak, Allah'ın verdiği rızka karşı insanlara şükretmemek ve Allah'ın esirgediği şeye karşı da kulları kınamamaktır.
Çünkü ihtiraslının ihtirası, Allah'ın rızkını indirmediği gibi, hoşlanmayanın hoşnutsuzluğu da onu geri çevirmez. Biriniz ölümden kaçtığı gibi rızkından da kaçarsa, ölüm ona nasıl ulaşırsa rızkı ölümünden önce ona ulaşır.
Taraftarlarımızdan öyle kimseler vardır ki suskundurlar; sesleri ve kinleri kulaklarından öteye geçmez; bizi alenen methetmez, düşmanımızla dostluk kurmaz; dostumuza düşmanlık etmez ve bize kusur arayanla bir arada oturmazlar.
Mahzem: "Peki kendisini, Şia gösteren kimselerle ne yapmak gerekir?" dediğinde, İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:
"İmtihanla, elenmekle ve musibetle gerçek Şiîler anlaşılır. Bunlar yok edici kıtlığa, öldürücü vebaya ve dağıtıcı ihtilafa uğrarlar. Şiamız şiddetli beladan dolayı (üşümüş) köpek gibi ulumaz, karga gibi aç gözlü olmaz, açlıktan ölse bile dilencilik yapmaz."
"Bu Şiîleri nerde bulabilirim?" dediğimde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu:
"Bunları yeryüzünün köşe ve bucağında ara. Bunların geçimleri güzel ve kolaydır; evleri omuzlarındadır. Bir yerde bulunurlarsa tanınmazlar; kayıp olduklarında araştırılıp sorulmazlar. Hastalandıklarında ziyaret edilmezler. Evlenme teklif ettiklerinde kabul görmezler.
Kötü bir işle karşılaştıklarında itiraz ederler. Bir cahil onlarla muhatap olduğunda selâm verirler. Bir muhtaç onlara sığındığında merhametli davranırlar. Ölüm anında üzülmezler. Şehirleri ve diyarları ayrı olsa da kalpleri birdir.
Allah'tan uzun ömür dileyen, işini doğru dürüst yapmalıdır. Günahının bağışlanmasını dileyen hayâ perdesini yırtmamalıdır (kendisini rezil etmemelidir). İsminin yücelmesini isteyen, durumunu gizli tutmalıdır.
Üç haslet, kulların yaptığı bütün amellerden daha çetindir: Kendisiyle başkaları arasındaki ihtilafta onlara hak tanımak, kardeşleriyle eşitlik sağlamak ve her halükârda Allah'ı zikretmek. "Her halükârda Allah'ı zikretmekten maksat nedir?" diye İmam'a sorulduğunda; "Kişi günah işlemeye karar verdiğinde Allah'ı, kendisi ile yapacağı günah arasında engel olması için anmaktır." buyurdular.
Şaka yapmaktan sakının. Çünkü şaka yapmak, düşmanlık getirir, kin doğurur; aynı zamanda küçük bir sövüştür de." (Hasan B. Ali el-Harranî Tuheful Ukul eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.