İstiklal Mücadelesi'nde "Yunan'a kurşun sıkmak küfürdür" diyen ve de Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları için "katli vaciptir" fetvası yayınlayan sahte din adamları olduğu gibi, halkı milli mücadeleye teşvik ederek, hatta bizzat bu noktada öncülük ederek Mustafa Kemal Paşa'nın safında yer alan birçok samimi din âlimi, müftü, vaiz, hoca da olmuştur.
"Atatürk, din adamlarına şöyle yaptı, böyle yaptı" diye fitne çıkartarak 79 yıldır Cumhuriyetin kurucusu ile millet arasını bilinçli olarak açmak isteyenler, aslında dindar Atatürk'ün, milli mücadeleyi gerçek din alimleri üzerine bina ettiği gerçeğini örtmeye çalışıyorlar.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın belgelerle, delillerle, canlı tanıkların beyanlarıyla önümüze koyduğu eşsiz "Hoş Geldin Atatürk" kitabının 251'inci sayfasından 309'uncu sayfasına kadarki bölüm din alimlerinin Atatürk'e, Atatürk'ün de din alimlerine nasıl sahip çıktığını açıkça göstermektedir.
Milli Mücadele'de Demiralay'ın kurucusu Isparta Müftüsü Hafız İbrahim Efendi ve Çelikalay'ın kurucusu Hoca Şükrü Efendi buna en güzel örneklerdir.
İkisi de din alimi, biri müftü, diğeri imam; vatanın işgal altında olduğu bir atmosferde inancın da yaşanamayacağını bildikleri ve gördükleri için kolları sıvıyorlar, gönüllü askeri birlikler kuruyorlar ve en öne geçerek düşmanı geri püskürtüyorlar.
Hafız İbrahim Efendi, Isparta ve çevresinde, köylere kadar beyannameler dağıtarak halkı bilinçlendirmeye çalışmıştır. 21 Haziran 1919 tarihli beyannamesinde, vatanın, dinin ve namusun muhafazası için Yunanlılara karşı savaşmanın, canını, servetini bu uğurda feda etmenin her Müslüman'a farz olduğunu belirtmiştir ve "Vatanım uğrunda hayatımı fedaya hazır olduğumu huzurunuzda yemin ile beyan ettim" diyerek örnek olmuş, eli silah tutan herkesi vatanı mudafaa vazifesine davet etmiştir.
Isparta'da ulusal örgütlenmenin temellerini attı, topladığı gönüllü kuvvetleri Isparta mücahitleri adı altında Nazilli cephesine gönderdi. TBMM 1. dönemi seçimlerinde Isparta milletvekili seçildi ve 23 Nisan 1920'de Meclis'in açılışında bulundu.
3 Temmuz 1920'de Meclis'te tarihi bir konuşma yaptı. Bu konuşmada milletin önceleri işgale olan duyarsızlığını, bunu yıkmak ve milleti mücadeleye sevk etmek için yapılan çalışmaları anlattı. Şartların zorluğunu ortaya koyduktan sonra zorluklar karşısında ümitsiz olmamak gerektiğini vurguladı ve örnek olarak Hz.Peygamber'i verdi. "Kırk kişi ile bu İslamiyet neşir ve ilana başlanıldı. İslamiyet'in ruhunu öldürmeyelim" dedi.
Ve konuşmasının son cümleleri ise şöyleydi: "Biz burada beyhude yere değil, vatan ve namus uğrunda şehit olmaya azmettik. Bugün burada durmamız lazım değilse, hanelerimize avdet edelim, biz İslamiyet'i tahrik edelim, burada çalışmaktan ise cephelere gidelim."
Mustafa Kemal Paşa'nın onaylamasıyla Milli Müdafaa Vekili olarak Isparta'ya gönderildi. Yüz atlı ve iki yüz piyade toplayarak Yunan'la savaştı. Bu kuvvet büyüdü büyüdü ve üçü atlı, üçü piyade ve biri makineli tüfek takımından ibaret yedi bölüklü bir alay haline geldi ve "Demiralay" ismini aldı. Demiralay, Tepeköy'deki Yunan kuvvetlerine baskın yaptı ve işgalden kurtardı.
Mustafa Kemal Paşa Demiralay komutanı Hafız İbrahim Bey'i, önce ortaya koyduğu fedakarlığın takdire şayan olduğunu ifade ederek şöyle tebrik etti: "Bütün alay zevatı ve kendisine Büyük Millet Meclisi'nin takdirlerini ve teşekkürlerini takdim ederim."
Çelikalay'ın kurucusu Hoca Şükrü Efendi ise Ankara'dayken, kendisine askeri bir kıyafet diktiriyor, başını sarığını sırtına da cübbesini giyiyor ve Hacı Bayram Camii'nde Cuma namazından sonra kürsüye çıkıyor. Cemaate, "evde duvarda asılı duran silahların boşuna asılı kalırsa ev sahibine lanet edeceğini", vatanın işgali durumunda herkesin cihadla mükellef olduğunu anlatıyor.
O konuşurken ağlıyor, cemaat de onunla birlikte ağlıyor. Kürsüde ayağa kalkarak cübbesini çıkarıyor ve asker elbisesiyle şunları söylüyor: "Ey cemaat-i müslimin! İşte ben asker kıyafetine girdim, cepheye gidiyorum. Memleket ve din kurtuluncaya kadar cephelerde düşmanla çarpışacağım. Memleketini, dinini seven benimle gelsin."
Herkes sağa sola koşuyor. O gün akşama kadar 700 silah 600 mücahid, 120 at toplanıyor. Hoca Şükrü Efendi önderliğindeki bu birlik Ankara'dan ayrılıp Afyon'a gidiyor ve Yunan'la çarpışıyorlar. Bu birliğe de Çelikalay deniliyor. Ankara'ya döndüğünde, Mustafa Kemal Paşa ona, "Var olunuz hocam, sizin gibi din alimlerinin bu hususta millete önayak olmanız memleketin ve dinin muhafazası için elzemdir" diyor ve takdirlerini sunuyor.
Cenab-ı Hak, Mustafa Kemal Paşa'yı yalnız bırakmayarak bizlere bu vatanın ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'nin kazandırılmasında öncülük eden bu saygıdeğer din alimlerimize rahmet eylesin.
Bu bilgileri Hoş Geldin Atatürk kitabında detaylı olarak bulabilirsiniz.
Atatürk bu din alimlerini baş tacı etmiştir, Cumhuriyeti onların üzerine bina etmiştir; onun astırdıkları, cezalandırdıkları ise dini kullanarak Yunan ve İngiliz işgaline destek veren vatan haini sahte din adamlarıdır.
"Atatürk, din adamlarına şöyle yaptı, böyle yaptı" diye fitne çıkartarak 79 yıldır Cumhuriyetin kurucusu ile millet arasını bilinçli olarak açmak isteyenler, aslında dindar Atatürk'ün, milli mücadeleyi gerçek din alimleri üzerine bina ettiği gerçeğini örtmeye çalışıyorlar.
Prof. Dr. Haydar Baş'ın belgelerle, delillerle, canlı tanıkların beyanlarıyla önümüze koyduğu eşsiz "Hoş Geldin Atatürk" kitabının 251'inci sayfasından 309'uncu sayfasına kadarki bölüm din alimlerinin Atatürk'e, Atatürk'ün de din alimlerine nasıl sahip çıktığını açıkça göstermektedir.
Milli Mücadele'de Demiralay'ın kurucusu Isparta Müftüsü Hafız İbrahim Efendi ve Çelikalay'ın kurucusu Hoca Şükrü Efendi buna en güzel örneklerdir.
İkisi de din alimi, biri müftü, diğeri imam; vatanın işgal altında olduğu bir atmosferde inancın da yaşanamayacağını bildikleri ve gördükleri için kolları sıvıyorlar, gönüllü askeri birlikler kuruyorlar ve en öne geçerek düşmanı geri püskürtüyorlar.
Hafız İbrahim Efendi, Isparta ve çevresinde, köylere kadar beyannameler dağıtarak halkı bilinçlendirmeye çalışmıştır. 21 Haziran 1919 tarihli beyannamesinde, vatanın, dinin ve namusun muhafazası için Yunanlılara karşı savaşmanın, canını, servetini bu uğurda feda etmenin her Müslüman'a farz olduğunu belirtmiştir ve "Vatanım uğrunda hayatımı fedaya hazır olduğumu huzurunuzda yemin ile beyan ettim" diyerek örnek olmuş, eli silah tutan herkesi vatanı mudafaa vazifesine davet etmiştir.
Isparta'da ulusal örgütlenmenin temellerini attı, topladığı gönüllü kuvvetleri Isparta mücahitleri adı altında Nazilli cephesine gönderdi. TBMM 1. dönemi seçimlerinde Isparta milletvekili seçildi ve 23 Nisan 1920'de Meclis'in açılışında bulundu.
3 Temmuz 1920'de Meclis'te tarihi bir konuşma yaptı. Bu konuşmada milletin önceleri işgale olan duyarsızlığını, bunu yıkmak ve milleti mücadeleye sevk etmek için yapılan çalışmaları anlattı. Şartların zorluğunu ortaya koyduktan sonra zorluklar karşısında ümitsiz olmamak gerektiğini vurguladı ve örnek olarak Hz.Peygamber'i verdi. "Kırk kişi ile bu İslamiyet neşir ve ilana başlanıldı. İslamiyet'in ruhunu öldürmeyelim" dedi.
Ve konuşmasının son cümleleri ise şöyleydi: "Biz burada beyhude yere değil, vatan ve namus uğrunda şehit olmaya azmettik. Bugün burada durmamız lazım değilse, hanelerimize avdet edelim, biz İslamiyet'i tahrik edelim, burada çalışmaktan ise cephelere gidelim."
Mustafa Kemal Paşa'nın onaylamasıyla Milli Müdafaa Vekili olarak Isparta'ya gönderildi. Yüz atlı ve iki yüz piyade toplayarak Yunan'la savaştı. Bu kuvvet büyüdü büyüdü ve üçü atlı, üçü piyade ve biri makineli tüfek takımından ibaret yedi bölüklü bir alay haline geldi ve "Demiralay" ismini aldı. Demiralay, Tepeköy'deki Yunan kuvvetlerine baskın yaptı ve işgalden kurtardı.
Mustafa Kemal Paşa Demiralay komutanı Hafız İbrahim Bey'i, önce ortaya koyduğu fedakarlığın takdire şayan olduğunu ifade ederek şöyle tebrik etti: "Bütün alay zevatı ve kendisine Büyük Millet Meclisi'nin takdirlerini ve teşekkürlerini takdim ederim."
Çelikalay'ın kurucusu Hoca Şükrü Efendi ise Ankara'dayken, kendisine askeri bir kıyafet diktiriyor, başını sarığını sırtına da cübbesini giyiyor ve Hacı Bayram Camii'nde Cuma namazından sonra kürsüye çıkıyor. Cemaate, "evde duvarda asılı duran silahların boşuna asılı kalırsa ev sahibine lanet edeceğini", vatanın işgali durumunda herkesin cihadla mükellef olduğunu anlatıyor.
O konuşurken ağlıyor, cemaat de onunla birlikte ağlıyor. Kürsüde ayağa kalkarak cübbesini çıkarıyor ve asker elbisesiyle şunları söylüyor: "Ey cemaat-i müslimin! İşte ben asker kıyafetine girdim, cepheye gidiyorum. Memleket ve din kurtuluncaya kadar cephelerde düşmanla çarpışacağım. Memleketini, dinini seven benimle gelsin."
Herkes sağa sola koşuyor. O gün akşama kadar 700 silah 600 mücahid, 120 at toplanıyor. Hoca Şükrü Efendi önderliğindeki bu birlik Ankara'dan ayrılıp Afyon'a gidiyor ve Yunan'la çarpışıyorlar. Bu birliğe de Çelikalay deniliyor. Ankara'ya döndüğünde, Mustafa Kemal Paşa ona, "Var olunuz hocam, sizin gibi din alimlerinin bu hususta millete önayak olmanız memleketin ve dinin muhafazası için elzemdir" diyor ve takdirlerini sunuyor.
Cenab-ı Hak, Mustafa Kemal Paşa'yı yalnız bırakmayarak bizlere bu vatanın ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti'nin kazandırılmasında öncülük eden bu saygıdeğer din alimlerimize rahmet eylesin.
Bu bilgileri Hoş Geldin Atatürk kitabında detaylı olarak bulabilirsiniz.
Atatürk bu din alimlerini baş tacı etmiştir, Cumhuriyeti onların üzerine bina etmiştir; onun astırdıkları, cezalandırdıkları ise dini kullanarak Yunan ve İngiliz işgaline destek veren vatan haini sahte din adamlarıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025