Son günlerde peşi sıra meydana gelen depremlerden sonra bize kendini yine hatırlattı.
Deprem İstanbul da yaşayanlara 1999 yılının 17 Ağustosunda yine böyle bir günde kendini tanıtmıştı. Tanıtmıştı diyorum çünkü o tarihe kadar bizler yalnız ismini biliyorduk depremin. İnsanın azgın hırsı ve kanun tanımaz kimliğiyle nasıl bir yıkıma sebebiyet verdiğine o zaman şahit olmuştuk.
Deprem, tabii bir afet olmasına karşın mal ve can kaybının fazlalaşması, insanın bilinçsizliğinden, tedbirsizliğinden ve ihmalkârlığından kaynaklanıyor.
Deprem tarihimizde bizlere kendini devamlı göstermiş hatırlatmış ve tanıştırmış. Bunlardan, belki de en önemlisi küçük kıyamet olarak isimlendirilen II. Bayezid devrinde meydana gelen depremler.
14 Ağustos 1509 tarihinde Amasya, Tokat, Sivas, Çorum ve havalisinde başlayıp 45 gün şiddetle devam eden depremde halk, iki ay kadar dışarda çadır ve örtüler altında kalıp hayatını devam ettirmek zorunda kalmıştı.
Bu deprem aynı şiddette İstanbul ve Edirne'de de oldu.
14 Eylül 1509'da İstanbul, Osmanlı tarihinin kaydettiği en şiddetli ve hızlı depreme maruz kaldı. Küçük kıyamet denilen bu depremde İstanbul'da yüz dokuz cami ve mescit ile bin yetmiş ev harap olmuştu. Halktan da beş bin kadar insan ölmüştü. İstanbul'un, Eğrikapı'dan Yedikule'ye kadar olan üç kat surun yıkıldığı gibi, Yedikule'den de başlayıp deniz kenarındaki İshak paşa semti kapısına kadar harap oldu.
Köpürmüş ve azgın bir hal almış olan deniz dalgaları, İstanbul ve Galata surlarını aşarak sokaklarda tufan meydana getiriyordu. Sultan II. Bayezid, sarayının duvarlarına güvenmediğinden bahçesinde gayet hafif ve tehlikesiz bir çadır kurdurarak orada on gün kadar ikamet eder.
Sultan II. Bayezid, bu deprem münasebetiyle devletin ikinci payitahtı olan Edirne'ye gittiyse de İstanbul'dakinin benzeri olan ve aynı şiddette bir deprem, tam 15 gün sonra Edirne'de meydana geldi. Mimar Hayrettin, on beş gün içinde padişah için Edirne'de ahşap bir ev yaptı. Padişah bu ahşap evde ikamete başladı. İlk olan depremden yirmi dört gün sonra Edirne'de yine benzer şiddette bir deprem daha oldu. Tunca nehri taşarak ve yatağını da aşarak depremin yıkıntılarını kapladı. Üç gün geçit vermeyen Tunca'nın taşmasıyla da birçok insan öldü. (1)
Rivayete göre Sultan II. Bayezid, bu şiddetteki depremi, vezir ve komutanlarının halka yaptığı zulmün bir sonucu olduğuna inanarak onları; "Zulüm ve fesadınız cevr ve bid'atınız elinden, mazlumların ahlarının ateşi, Allah'ın gazabına sebep olmuştur. Bu, sizin zulmünüzün semeresidir ki, işte ortaya çıktı" diyerek ilgilileri azarlamış ve bundan sonraki hareketlerinde dikkatli olmalarını, halka zulüm etmemelerini, haksızlık yapmamalarını söylemiştir.(2)
Depremlerin sebebini gariban halkın üzerine yıkanlara örnek olsun!
1. Solakzâde I. 435-437, Uzunçarşılı Tarih, II. 233, İslâm Tarihi 11. Cild 159. Sayfa
2. Solakzâde I. 437
Deprem İstanbul da yaşayanlara 1999 yılının 17 Ağustosunda yine böyle bir günde kendini tanıtmıştı. Tanıtmıştı diyorum çünkü o tarihe kadar bizler yalnız ismini biliyorduk depremin. İnsanın azgın hırsı ve kanun tanımaz kimliğiyle nasıl bir yıkıma sebebiyet verdiğine o zaman şahit olmuştuk.
Deprem, tabii bir afet olmasına karşın mal ve can kaybının fazlalaşması, insanın bilinçsizliğinden, tedbirsizliğinden ve ihmalkârlığından kaynaklanıyor.
Deprem tarihimizde bizlere kendini devamlı göstermiş hatırlatmış ve tanıştırmış. Bunlardan, belki de en önemlisi küçük kıyamet olarak isimlendirilen II. Bayezid devrinde meydana gelen depremler.
14 Ağustos 1509 tarihinde Amasya, Tokat, Sivas, Çorum ve havalisinde başlayıp 45 gün şiddetle devam eden depremde halk, iki ay kadar dışarda çadır ve örtüler altında kalıp hayatını devam ettirmek zorunda kalmıştı.
Bu deprem aynı şiddette İstanbul ve Edirne'de de oldu.
14 Eylül 1509'da İstanbul, Osmanlı tarihinin kaydettiği en şiddetli ve hızlı depreme maruz kaldı. Küçük kıyamet denilen bu depremde İstanbul'da yüz dokuz cami ve mescit ile bin yetmiş ev harap olmuştu. Halktan da beş bin kadar insan ölmüştü. İstanbul'un, Eğrikapı'dan Yedikule'ye kadar olan üç kat surun yıkıldığı gibi, Yedikule'den de başlayıp deniz kenarındaki İshak paşa semti kapısına kadar harap oldu.
Köpürmüş ve azgın bir hal almış olan deniz dalgaları, İstanbul ve Galata surlarını aşarak sokaklarda tufan meydana getiriyordu. Sultan II. Bayezid, sarayının duvarlarına güvenmediğinden bahçesinde gayet hafif ve tehlikesiz bir çadır kurdurarak orada on gün kadar ikamet eder.
Sultan II. Bayezid, bu deprem münasebetiyle devletin ikinci payitahtı olan Edirne'ye gittiyse de İstanbul'dakinin benzeri olan ve aynı şiddette bir deprem, tam 15 gün sonra Edirne'de meydana geldi. Mimar Hayrettin, on beş gün içinde padişah için Edirne'de ahşap bir ev yaptı. Padişah bu ahşap evde ikamete başladı. İlk olan depremden yirmi dört gün sonra Edirne'de yine benzer şiddette bir deprem daha oldu. Tunca nehri taşarak ve yatağını da aşarak depremin yıkıntılarını kapladı. Üç gün geçit vermeyen Tunca'nın taşmasıyla da birçok insan öldü. (1)
Rivayete göre Sultan II. Bayezid, bu şiddetteki depremi, vezir ve komutanlarının halka yaptığı zulmün bir sonucu olduğuna inanarak onları; "Zulüm ve fesadınız cevr ve bid'atınız elinden, mazlumların ahlarının ateşi, Allah'ın gazabına sebep olmuştur. Bu, sizin zulmünüzün semeresidir ki, işte ortaya çıktı" diyerek ilgilileri azarlamış ve bundan sonraki hareketlerinde dikkatli olmalarını, halka zulüm etmemelerini, haksızlık yapmamalarını söylemiştir.(2)
Depremlerin sebebini gariban halkın üzerine yıkanlara örnek olsun!
1. Solakzâde I. 435-437, Uzunçarşılı Tarih, II. 233, İslâm Tarihi 11. Cild 159. Sayfa
2. Solakzâde I. 437
Ali Nezir / diğer yazıları
- Maarif yüzyılı! / 13.01.2025
- Denizcilik İşletmeleri / 27.12.2024
- Savaşların kazananları! / 06.12.2024
- Ortadoğu’da gözü olanlar! / 25.10.2024
- Şam’ın ve Halep’in limanı Beyrut’tur! / 18.10.2024
- Kahire’deki Türk şehitliği! / 20.09.2024
- Kavimler göçü veya sığınmacılar! / 17.08.2024
- Avrupalıların keşif dediği ‘sömürü’! / 09.08.2024
- Top oynayan çocuklara atılan füze / 30.07.2024
- Kerbela! / 16.07.2024
- Denizcilik İşletmeleri / 27.12.2024
- Savaşların kazananları! / 06.12.2024
- Ortadoğu’da gözü olanlar! / 25.10.2024
- Şam’ın ve Halep’in limanı Beyrut’tur! / 18.10.2024
- Kahire’deki Türk şehitliği! / 20.09.2024
- Kavimler göçü veya sığınmacılar! / 17.08.2024
- Avrupalıların keşif dediği ‘sömürü’! / 09.08.2024
- Top oynayan çocuklara atılan füze / 30.07.2024
- Kerbela! / 16.07.2024