Tarihten günümüze yaşanmış hadiselerden ibret alıp tedbirli olanlar kolay aldanmaz ve yıkılmazlar.
Bilindiği gibi hayvanlar seyr-i tabii, yahut sevk-i tabii denilen bir hissiyatla, bir akışla, bir ilahi düzenle akılsız yaşarlar.
Lakin insan, aklı olmadan, yol gösteren olmadan huzur ve düzenini koruyamaz. Millet olarak çektiğimiz sıkıntıların en önemlilerinden biri de "milli iradenin" oluşmasında yeterli başarının sağlanamamış olmasıdır.
"Milli irade" dediğimiz şey uzaydan gelme kavram değildir. İçimizden, özümüzden, şeklimizden, tarihimizden çıkmış bize mahsus bir özelliktir.
Bizi biz yapan değerlerin topyekün insanımızdan fışkıran aksiyonudur. Fert fert "ben varım" diyebilmenin iradesidir.
Ne hazindir ki, bir millet bağımsızlığını kazanmış, kurtuluş savaşını vermiş, devletini kurmuş, toprağına sahip olmuşken hala ne diye durduğumuzu, nereye gideceğimizi bilmemek bu millete reva mı?
Milletin bağımsızlığını ilanından sonraki merhale "muasır medeniyetleri" peşinden sürüklemek, şanına, kimliğine yakışır şekilde ilerlemektir.
Siyaseti menfaat tarlasına dönüştüren, milleti idare etme sanatını (siyaseti) uyanıklara iş bulma hokkabazlığına çeviren parti hırsı, makam beklentisi, iltifat şakşakası uğruna herşeyi satabilecek duruma düşürülen bir anlayış elinde nasıl ilerleme katedilsin.
Bazı komedi filmlerinde görmüşsünüzdür, adam sandalyeye tam oturacağı sırada afacanlar yapıştırıcı sürerler. Bunu farkedemeyen adam sandalyeye oturunca pantolonu tutkala yapıştığından kalkarken sandalyesiyle beraber kalkar, al sana komik bir görüntü...
Verilen bir görev ne kadar anlamlıysa, görevin suiistimali durumunda, ihmal edilmesi, kötüye kullanılması durumunda da görevden almak aynı şekilde anlamlıdır. Akıllı kimseler hem kendisini idare edebilir, hem de ailesini hem de çevresini.
Bırakın yanlışlıkla tutkallı bir yere yapışıp oturmayı, verilen bir görevin hırsına, şehvetine öyle kapılan olur ki adeta koltuğa yapışır.
Hayatını bir kaç hevese bağlayanlar ondan ayrılmayı dünyanın sonu zanneder.
Adaletle cesur olanlar ise yanlışı ayırt etmekte kararlı olurlar.
"Milli irade"nin tahakkuku, ortaya konması uğruna canı pahasına çalışan, koşan, yazan, görev alan, mücadele veren her sahada kıymetli değerlerimiz, bürokratımız vardır.
Nasıl oluyor da eğitimde, sağlıkta... geri kalıyoruz?
Bakınız "Beyin Göçü" denen acı bir gerçeğimiz de vardır. Dünyanın en genç nüfusu, en genç beyinleri bizde olduğu halde böylesine sermayemiz bile israf oluyor.
Say say say...
Saymakla bitmez.
Kararsız olan yol alamaz.
Denizde batıp çıkan odun parçası yol alır mı?
Şimdi okuduğum bir gazetenin günün içinden sayfa başlığında şu haber var.
"Milli Eğitim Bakanlığı, Orta Öğretim Krumları Disiplin ve Ödül Yönetmeliği'ne "AB" makyajı yaptı. Yapılan değişiklik ile "iffetsizlik" okuldan atılma cezası gerektiren davranışlar arasından çıkartıldı...
"Okul içinde kavga edenlere uyarma, mahrumiyet ve kınama gibi cezalar verilmeyecek"... (Sabah, 27 Şubat 2002).
Yazımın başında insanların düzen içinde yaşaması gerektiğinden bahsettim. Daha sonra devlet erkanının özellikle kaliteli, seviyeli kişiliklerden oluşmasından bahsettim. Ve nihayet "kararlı" bir tutum ortaya konmasından bahsettim.
Şimdi soruyorum!
Her yıl değişen, kime, neye, nasıl uyulacağına karar verilmeyen yapboz tahtasında öğrenci bir formülü nasıl anlayacak da, nasıl problemleri çözecek. Bu sebepten diyorum ki, bu milletin vakti de, sıhhati de, imkanı da, nimeti de, külfeti de israf ediliyor...
Varın gerisini siz düşünün...
Bilindiği gibi hayvanlar seyr-i tabii, yahut sevk-i tabii denilen bir hissiyatla, bir akışla, bir ilahi düzenle akılsız yaşarlar.
Lakin insan, aklı olmadan, yol gösteren olmadan huzur ve düzenini koruyamaz. Millet olarak çektiğimiz sıkıntıların en önemlilerinden biri de "milli iradenin" oluşmasında yeterli başarının sağlanamamış olmasıdır.
"Milli irade" dediğimiz şey uzaydan gelme kavram değildir. İçimizden, özümüzden, şeklimizden, tarihimizden çıkmış bize mahsus bir özelliktir.
Bizi biz yapan değerlerin topyekün insanımızdan fışkıran aksiyonudur. Fert fert "ben varım" diyebilmenin iradesidir.
Ne hazindir ki, bir millet bağımsızlığını kazanmış, kurtuluş savaşını vermiş, devletini kurmuş, toprağına sahip olmuşken hala ne diye durduğumuzu, nereye gideceğimizi bilmemek bu millete reva mı?
Milletin bağımsızlığını ilanından sonraki merhale "muasır medeniyetleri" peşinden sürüklemek, şanına, kimliğine yakışır şekilde ilerlemektir.
Siyaseti menfaat tarlasına dönüştüren, milleti idare etme sanatını (siyaseti) uyanıklara iş bulma hokkabazlığına çeviren parti hırsı, makam beklentisi, iltifat şakşakası uğruna herşeyi satabilecek duruma düşürülen bir anlayış elinde nasıl ilerleme katedilsin.
Bazı komedi filmlerinde görmüşsünüzdür, adam sandalyeye tam oturacağı sırada afacanlar yapıştırıcı sürerler. Bunu farkedemeyen adam sandalyeye oturunca pantolonu tutkala yapıştığından kalkarken sandalyesiyle beraber kalkar, al sana komik bir görüntü...
Verilen bir görev ne kadar anlamlıysa, görevin suiistimali durumunda, ihmal edilmesi, kötüye kullanılması durumunda da görevden almak aynı şekilde anlamlıdır. Akıllı kimseler hem kendisini idare edebilir, hem de ailesini hem de çevresini.
Bırakın yanlışlıkla tutkallı bir yere yapışıp oturmayı, verilen bir görevin hırsına, şehvetine öyle kapılan olur ki adeta koltuğa yapışır.
Hayatını bir kaç hevese bağlayanlar ondan ayrılmayı dünyanın sonu zanneder.
Adaletle cesur olanlar ise yanlışı ayırt etmekte kararlı olurlar.
"Milli irade"nin tahakkuku, ortaya konması uğruna canı pahasına çalışan, koşan, yazan, görev alan, mücadele veren her sahada kıymetli değerlerimiz, bürokratımız vardır.
Nasıl oluyor da eğitimde, sağlıkta... geri kalıyoruz?
Bakınız "Beyin Göçü" denen acı bir gerçeğimiz de vardır. Dünyanın en genç nüfusu, en genç beyinleri bizde olduğu halde böylesine sermayemiz bile israf oluyor.
Say say say...
Saymakla bitmez.
Kararsız olan yol alamaz.
Denizde batıp çıkan odun parçası yol alır mı?
Şimdi okuduğum bir gazetenin günün içinden sayfa başlığında şu haber var.
"Milli Eğitim Bakanlığı, Orta Öğretim Krumları Disiplin ve Ödül Yönetmeliği'ne "AB" makyajı yaptı. Yapılan değişiklik ile "iffetsizlik" okuldan atılma cezası gerektiren davranışlar arasından çıkartıldı...
"Okul içinde kavga edenlere uyarma, mahrumiyet ve kınama gibi cezalar verilmeyecek"... (Sabah, 27 Şubat 2002).
Yazımın başında insanların düzen içinde yaşaması gerektiğinden bahsettim. Daha sonra devlet erkanının özellikle kaliteli, seviyeli kişiliklerden oluşmasından bahsettim. Ve nihayet "kararlı" bir tutum ortaya konmasından bahsettim.
Şimdi soruyorum!
Her yıl değişen, kime, neye, nasıl uyulacağına karar verilmeyen yapboz tahtasında öğrenci bir formülü nasıl anlayacak da, nasıl problemleri çözecek. Bu sebepten diyorum ki, bu milletin vakti de, sıhhati de, imkanı da, nimeti de, külfeti de israf ediliyor...
Varın gerisini siz düşünün...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021