"Bektaşî fıkraları" adı altında dillerde dolaşan tüm tezviratın Anadolu'nun
Hacı Bektaş-i Veli eliyle İslam olmasından rahatsız olan, kimi dinci kimi
dinsiz ki, aslında ikisi de aynı meraya çıkar, tipler tarafından
uydurulduğunu düşünmek çok mu kötü niyet mahsulü?
Başka ne günahı olabilir ki Bektaşî'nin.
Bu fıkraların bazıları yenil yutulur cinsten değil.
Ama itiraf edeyim ben de bu fıkralardan etkilenmişim maalesef.
O kadar yaygın ki, bulaşmaması imkansız gibi.
Ne zaman uzun bir aradan sonra yazı yazsam bu uydurmalardan biri
zihnimde belirir
Niye namaz kılmıyorsun diye sormuşlar –güya- Bektaşî'ye, "uzun aradan
sonra ne yaptıysam başlayamadım" demiş.
"Hele bir beş vakitle başlasan, devam edersin" savına; "sen hele kırk
vakit bırak da bakalım başlayabilecek misin yeniden", diye cevap
veriş(miş).
Uzun bir aradan sonra yazı yazmak zor, ama zamanla alışacağım,
kendime güvenim tam.
Ne yazsam, nerden başlasam diye zihin jimnastiği yaparken aklım şuna
takıldı, bugünün geçmişten farkı ne ki?
Aslında on yıl önce ne var idiyse bugün de aynı şeyler var dersek yanlış
mı olur?
Belki daha "fazla" da eklemek gerek.
Hayat pahalılığı,
Geçim sıkıtısı,
Toplumsal çürümüşlük,
Gelir dağılımındaki adaletsizlik
İşlenen kadın erkek cinayetleri.
Ve daha niceleri.
Yıllar geçse de değişmiyor işte.
Kader deyip geçiştiremeyiz.
Hani bir şarkıda vardı ya; kader diyemezsin sen kendin ettin.
Şöyle de özetlemek, yada geçmişten bugüne şu cümleyi köprü yapmak
mümkün.
Özet bir ifade ile;
Suç var,
Suç mahalli var,
Suç aleti var,
Suçtan etkilenen -yığına- var…
Tek olmayan suçlu.
Suçlu yok.
Olacak şey değil diyesi geliyor insanın ama diyemiyor.
Oluyor işte.
Aslında bu on yıllara uzanan hal ü pürmelal Türk siyasi tarihinin de bir
bakıma özeti; suçlu yok.
***
Neyi nasıl inkar edebilirsin
Rahmet ve Şefaat peygamberinin ümmetini ikaz sadetinde "kıyamet
alametleri" başlığı altında dikkat çektiği olayları bir bir yaşıyoruz.
Ama, Hz. Muhammed'in yüceltilmesinden rahatsız olan çevrelerden
burslu kimi teologlar/ilahiyatçılar "efendim bunlar gaipten haber vermek"
anlamına gelir ki, gaybi da sadece Allah bilir deyu bu bilgileri reddederler.
Ama asıl red sebepleri; "Muhammed olsa olsa 'Rab İsa'nın bir elemanıdır
ancak" inancına sahip olanların düşüncesine hizmet.
Tamam da, Hz. Muhammed'in (saa) "kıyamet alametleri" başlığı altında
ümmetine yaptığı ikazlardan hangisini yaşamıyoruz bilfiil.
Daha fazlasıyla da.
Bunlardan biri de "el-harcü, el-harcü, el-harcü" diye üç kere dehşetinden
tekrar tekrar dikkat çektiği şey.
"El-harcü, nedir ey Allah'ın resulü" diye soranlara da üç kez "el-katl" yani
cinayet, cinayet, cinayet buyurması, çok mu hayali?
Bir başka beyanı da sanki bunun açıklaması;
"Öldüren niçin öldürdü, ölen niçin öldü belirsiz olacak."
Bir öğretmenin para kazanma hırsı ile başladığı ve son raddede aile
bireylerini uykuda, kendi canın da uyanık kıyması dehşetengiz olmanın
dışında artık sıradan bir durum değil mi?
Annesi, babası kardeşleri, öldürdükleri…
Dehşet kelimesi masum kalır.
Daha nice "ikazları" var O yüce peygamberin, ümmetine.
Peki ya "insanlar çok aldatıcı yıllar görecek" haberi.
Toplumu/ammeyi ilgilendiren konularda, yeterli derinliği, birikimi olmayan
(hadiste geçen ifadeyle ayak takımı) kimseler konuşacak ihtarı.
TV oturumlarını izlerken hep aklıma gelir.
Ve birebir yaşadığımız daha niceleri
**
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024