Ne güzel olurdu, Müslüman âlemi bir ve beraber olsaydı, tek çatı altında toplanıp türlü türlü oyunların kuklası olmak yerine dünyayı barış içinde yönetseydi...Dünyayı şöyle bir göz önüne alıp düşünüldüğü zaman hayret ediyor insan; 7 milyar insanın 2 milyarı Müslüman. Ve araştırıldığında, dünyanın din mensubu olarak en kalabalık dini, İslam. Nüfus olarak en kalabalık dinin mensupları olmakla birlikte, dünyadaki bütün zulümlerin muhatabı da bizleriz. Aslında bunun çok büyük bir çelişki arz etmesine rağmen, kimsenin böyle bir çelişkiyi irdelemek gibi bir derdinin olmaması, çelişkinin kendinden daha enteresan bir çelişki.Siyonizm, tarih boyunca bizi bozuk bir çeşmenin ucundan damlayan damlalar gibi gıdım gıdım, yavaş yavaş, aşama aşama köreltmiş, sağırlaştırmış, beynimizden kalbimize nakış nakış işleyerek "Elhamdullillah Müslüman'ım" diyen biri için Müslümanlığı sübliminal bir din haline getirmiştir. O kadar büyüleyici, süslü püslü ekollerle karşımıza çıkmışlar ki, İslam tarihini topyekûn okumadan, Kur'an'ın mesajlarını bilmeden, bu ekollere en küçük bir olumsuz yorum yapmak dahi insanı kendi vicdanında cehenneme mahkum ediyor. Tabii ki bu mekanizmayı işleme koyanlar şunu çok iyi biliyorlardı; böyle inanmış bir toplumu, önce ekonomik yönden zayıflatıp buna mukabil ihtiraslarla donatıp cebindekini boşaltmak gerekiyordu. Önce, alım gücünü, boş bir keseyle 100 kat daha fazlasını kazanmaya yöneltmeleri ve ahlaki yönden İslam'ın ışığını söndürüp tüm ahlaksızlıkları, fütursuzlukları, haysiyetsizlikleri meşru kılmaları gerekiyordu.Biraz araştırma yapınca bu saydıklarımın hepsinin fazlasıyla düşünülmüş, İslam coğrafyasında azar azar işleme koyulmuş olduğunu görüyoruz. Kendi halinde bir ailenin akşam yemeğinden sonra izlediği ve eğlendiği yarışma programları ve dizilerle insanların beyinlerine girilmiş ve toplum, toplumun haberi bile olmadan ahlaki yönden çürümüş; iffetsizlik, hırsızlık, namussuzluk insanların gözünde meşru kılınmış.Yazılarımızda bu tip meselelere yer verdiğimiz için sıklıkla "Bir siz mi akıllısınız?" diye garip tepkiler alıyoruz. Bu tepkileri alınca Müslümanlar olarak neden bu halde olduğumuzu çok daha net bir gözle görebiliyorum. Bunu söyleyen kişiler buraya yazılanların doğruluk payı nedir, Siyonizm gerçekten bunları yapmış mıdır, toplum ahlakında değişme var mıdır diye sorgulamak, araştırmak yerine, işin en kolayı olan ve ne yazık ki nefsin de hoşuna giden yaftayı yapıştırıp işin içinden sıyrılmayı tercih ediyorlar.İşte bu tepkilerden sonra daha büyük bir üzüntüyle beraber ben de sorgulamaya başlıyorum kendimi. Ne yapıyoruz biz? "İslam Dünyasını Kuşatan Fitneler ve Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt" başlığıyla haftada 100 tane panel düzenliyor ve bunların hiçbir tanesini kamunun en küçük bir maddi katkısı olmadan neden yapıyoruz? Bunları sorgulayınca, kendi nefsimde çok şükür şunu çok iyi anlıyorum ki, biz kimseden daha fazla akıllı olduğumuzu, kimseden daha üstün olduğumuzu iddia etmiyoruz. Sadece bir mü'minin kullanmakla mükellef olduğu ve herkesin yapması gerektiği gibi aklımızı kullanıp doğruları bulmakla beraber, esas olan tebliğ görevini misyon edinmişiz. Bunu yaparken bu yolun kolay olmayacağını, toplumun kaybettiği manayı topluma tekrar kazandırmayı, ihtilafsız, tertemiz olan Ehl-i Beyt gemisine binmeye insanları davet etme misyonunu üstlenirken, bunun aslında tarihte olduğu gibi çileye talip olmak olduğunu çok iyi biliyoruz. Fakat o tertemiz Ehl-i Beyt'i ve 12 İmamı araştırınca, hepsinin bu görevi misyon edinerek bu dava uğruna şehadet şerbetini içtiğini görüyoruz. Rabbim bizi o mübareklerin şefaatlerinden mahrum bırakmasın. İşte biz de Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın önderliğinde, bu kutsal davada, Nemrut'un ateşine su taşıyan bir karınca misali bir damla su ile koşuyoruz. Evet, yangın büyük ama Rabbim en büyük! Bu karıncaların hatırına bu ateş bir gün sönecek ve bu hak dava muvaffak olacak.Kur'an'n ilk ayetiyle "Oku!" emrini veren Rabbimin günü geldiğinde "Okudun mu?" diye soracağını çok iyi bilmemiz ve şu kısacık ömürden sonra bu soruya vereceğimiz cevabı düşünmemiz gerekiyor.İnsanların, bir yandan ömrün ne kadar kısa olduğunu söylerken; yaşayışlarıyla, söylemleriyle ve tutumlarıyla dünyadan hiç gitmeyecek veya gittikten sonra bir teraziyle karşılaşmayacakmışcasına bir ömür sürüyor olmaları çok ironik.Bunları düşününce Necip Fazıl'ın "Fani bir hayat için gayret üstüne gayret/Ebedi bir hayat için gayret yok hayret!" mısraları geliyor insanın aklına. Rabbim bizi bu gayrete kendini adamış Haydar Hocamızın yolundan ayırmasın diye dua ederek herkesi düşünmeye, araştırmaya, sorgulamaya ve birliğin merkezi Ehl-i Beyt'te buluşmaya davet ediyorum.
Emre Şimşek / diğer yazıları
- Dertlere deva bulundu / 24.01.2015
- Gömlek değiştiren kapitalizm / 19.01.2015
- Çileye talip olmak / 03.01.2015
- 0,25 kuruşa Türkiye'nin gerçek fotoğrafı / 24.12.2014
- Sesinizi duyan var Hocam! / 05.12.2014
- Gömlek değiştiren kapitalizm / 19.01.2015
- Çileye talip olmak / 03.01.2015
- 0,25 kuruşa Türkiye'nin gerçek fotoğrafı / 24.12.2014
- Sesinizi duyan var Hocam! / 05.12.2014