Cennet ehlinin ve sahabenin zikri
Zikir ehli olan mü’min zikir hâlinde istikrarlı olup, her hâlinde Allah’ı zikredince, o zikir kalbine yerleşir. Allah’ın tecellilerine mazhar olan, zikrullahın yerleştiği kalpten hiçbir şeyin onu çıkartmaya gücü yetmez
24.11.2024 18:30:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Zikir ehli olan mü'min zikir hâlinde istikrarlı olup, her hâlinde Allah'ı zikredince, o zikir kalbine yerleşir. Allah'ın tecellilerine mazhar olan, zikrullahın yerleştiği kalpten hiçbir şeyin onu çıkartmaya gücü yetmez.
O mü'min, yaşarken her hâlinde zikrettiği gibi, sonnefes hâlinde, kabrinde, dirilirken, haşrolurken, sırattan geçerken her hâlinde Allah'ı zikre devam eder.
Berâ b. Âzib (r.a.) rivâyet etmiştir: "Gerçek Müslüman, kabirde sorguya çekildiği zaman Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in (s.a.a.) Allah'ın peygamberi olduğuna şehâdet eder. İşte bu, 'Allah'a iman edenleri hem dünyada, hem âhirette kelime-i şehâdet üzere sâbit kılar' mânâsındaki âyet-i kerimenin bir ifadesidir."
Mü'minlerin kurtuluşları selâmete ermeleri de bu zikir vesilesiyledir:
"Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Sırat köprüsünde mü'minlerin şiârı, 'Rabb'im, selâmete erdir, selâmete erdir!' olacaktır."
Cenâb-ı Hakk; "İşte O, Allah'tır. O'ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda (dünyada da âhirette de) da hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz" buyurdu.
Mü'minler, O Yüce Yaratıcıya dünyada da, âhirette" de hamd ve senâda bulunanlardır. Mü'minin zikri Cennet'te devam edecektir. Bir başka âyet-i kerimede de Cenâb-ı Hakk;
"İman edip güzel işler yapanlara gelince, imanları sebebiyle Rab'leri onları nimet dolu Cennetlerde, alt tarafından ırmaklar akan (saraylara) erdirir" buyurdu.
"Onların oradaki duası, 'Allah'ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz!' (sözleridir). Orada birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri ise 'selâm'dır. Onların dualarının sonu da şudur: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" âyet-i kerimesi ile mü'minlerin Cennettede zikrullaha devam ettiklerini beyan buyurdu.
Bu mânâda Peygamber Efendimiz de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurdu:
Câbir'den (radiyallahu anh); "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Cennet ehli Cennet'te yerler, içerler, tükürmezler, küçük ve büyük abdestlerini bozmazlar, sümkürmezler."
Dediler ki: "Peki yedikleri ne olacak?"
"Misk gibi kokan geğirme ve terleme ile giderilecek. Tıpkı soluk almak ilham edildiği gibi onlara tesbih ve tahmid etmek de ilham edilecektir."
SAHABENİN ZİKRİ
Peygamber Efendimiz bizzat kendi müstakil bir ibâdet olarak Allah'ı zikrettiği gibi, bunu sahabesine de her fırsatta tavsiye etmiştir.
Asr-ı Saadet'e Resûlullah'ın ve ashabının hayatına bakıldığında, bu özel zikrin sayısız örneklerine rastlamak mümküdür.
Peygamber Efendimiz'in ashaba vird tarif ettiği hadis kitaplarında mevcuttur. Bu hadis-i şeriflerden birkaçını aktarmakla yetinelim zira bu mevzuda nakledilen hadislerin sayısı oldukça fazladır.
Müslim b. el-Hâris'ten, "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) kulağına eğilip gizlice şöyle buyurmuş:
Akşam namazını kıldıktan sonra hiç kimseyle konuşmadan yedi kere 'Allahümme ecirnî minen-nâr/Allah'ım, beni ateşten kurtar' de! Çünkü bunu deyip de o gece ölürsen, mutlaka Cehennemden kurtulursun. Sabah namazından sonra da aynı şeyi söyle! Zira o gün ölürsen ateşten kurtulmak senin için mukadder olur."
(Sahabinin oğlu) el-Hâris b. Müslim dedi ki: "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) ona bunu gizlice söylediği için kardeşlerimiz arasında buna özel bir değer verirdik."
Hz. Ali'den (radiyallahu anh); "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) bana dedi ki: 'Söylediğin zaman, Allah'ın seni bağışlayacağı birkaç kelime öğreteyim mi? Şöyle de: Lâ ilâhe illallahü'l-Aliyyü'l-Azîm. Lâ ilâhe illallahül-Hâlîmü'l-Kerim. Lâ ilâhe illallahü Rabbü'l-Arşi'lAzîm."
Hz. Ali'den (radiyallahu anh); O, İbn A'bed'e, "Sana kendimden ve Fâtıma'dan bahsedeyim mi?" dedi.
"Evet" dedim. Bunun üzerine şunları anlattı:
"Fâtıma, el değirmeni döndürdü eli nasırlaştı. Sırtında kırba ile su taşıdı boynunda iz bıraktı. Evi süpürdü üstü başı toz içinde kaldı. Bu arada Peygamber'e (sallallahu aleyhi ve âlihi) hizmetçiler gelmişti.
Dedim ki: 'Babana gitsen de O'ndan bir hizmetçi istesen olmaz mı?' Bunun üzerine gitti, yanında erkeklerin olduğunu görünce geri döndü. Ertesi gün Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) ona gelip sordu:
'İhtiyacın ne idi?' Cevap vermeyip sustu. Dedim ki: 'Ey Allah Resûlü! Ben Sana anlatayım; eli nasır oluncaya kadar el değirmeni çevirdi, boynunda iz bırakıncaya dek sırtında kırba taşıdı, elbisesi tozlanıncaya dek evi süpürdü. Hizmetçiler gelince, Sana gelip bir hizmetçi vermen için kendisine emrettim, belki o hizmetçi yükünü biraz hafifletirdi, diye düşündüm.'
Bunun üzerine, 'Ey Fâtıma! Allah'tan kork, Rabbinin farzını yerine getir! Ailenin işini yap; yatağına yattığında, otuz üç kere suphanallah; otuz üç kere elhamdülillah ve otuz dört kere Allahuekber de ki, bu tam yüz yapar, işte bu, senin için bir hizmetçiden daha hayırlıdır' buyurdu.
(Fâtıma) cevabı verdi: 'Allah'tan ve O'nun Resûlünden hoşnut oldum.' Allah Resûlü, böylece ona hizmetçi vermedi."
Diğer rivâyet: "Tesbih (sübhanallah) otuz dört kere idi.
Ali dedi ki: "Onu Peygamber'den (sallallahu aleyhi ve âlihi) duyduğum günden beri hiç bırakmadım."
Denildi ki: "Sıffîn gecesi de mi bırakmadın?"
"Sıffîn gecesi de bırakmadım" dedi. (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
O mü'min, yaşarken her hâlinde zikrettiği gibi, sonnefes hâlinde, kabrinde, dirilirken, haşrolurken, sırattan geçerken her hâlinde Allah'ı zikre devam eder.
Berâ b. Âzib (r.a.) rivâyet etmiştir: "Gerçek Müslüman, kabirde sorguya çekildiği zaman Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in (s.a.a.) Allah'ın peygamberi olduğuna şehâdet eder. İşte bu, 'Allah'a iman edenleri hem dünyada, hem âhirette kelime-i şehâdet üzere sâbit kılar' mânâsındaki âyet-i kerimenin bir ifadesidir."
Mü'minlerin kurtuluşları selâmete ermeleri de bu zikir vesilesiyledir:
"Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Sırat köprüsünde mü'minlerin şiârı, 'Rabb'im, selâmete erdir, selâmete erdir!' olacaktır."
Cenâb-ı Hakk; "İşte O, Allah'tır. O'ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda (dünyada da âhirette de) da hamd O'nundur, hüküm O'nundur. Ve ancak O'na döndürüleceksiniz" buyurdu.
Mü'minler, O Yüce Yaratıcıya dünyada da, âhirette" de hamd ve senâda bulunanlardır. Mü'minin zikri Cennet'te devam edecektir. Bir başka âyet-i kerimede de Cenâb-ı Hakk;
"İman edip güzel işler yapanlara gelince, imanları sebebiyle Rab'leri onları nimet dolu Cennetlerde, alt tarafından ırmaklar akan (saraylara) erdirir" buyurdu.
"Onların oradaki duası, 'Allah'ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz!' (sözleridir). Orada birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri ise 'selâm'dır. Onların dualarının sonu da şudur: Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" âyet-i kerimesi ile mü'minlerin Cennettede zikrullaha devam ettiklerini beyan buyurdu.
Bu mânâda Peygamber Efendimiz de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurdu:
Câbir'den (radiyallahu anh); "Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Cennet ehli Cennet'te yerler, içerler, tükürmezler, küçük ve büyük abdestlerini bozmazlar, sümkürmezler."
Dediler ki: "Peki yedikleri ne olacak?"
"Misk gibi kokan geğirme ve terleme ile giderilecek. Tıpkı soluk almak ilham edildiği gibi onlara tesbih ve tahmid etmek de ilham edilecektir."
SAHABENİN ZİKRİ
Peygamber Efendimiz bizzat kendi müstakil bir ibâdet olarak Allah'ı zikrettiği gibi, bunu sahabesine de her fırsatta tavsiye etmiştir.
Asr-ı Saadet'e Resûlullah'ın ve ashabının hayatına bakıldığında, bu özel zikrin sayısız örneklerine rastlamak mümküdür.
Peygamber Efendimiz'in ashaba vird tarif ettiği hadis kitaplarında mevcuttur. Bu hadis-i şeriflerden birkaçını aktarmakla yetinelim zira bu mevzuda nakledilen hadislerin sayısı oldukça fazladır.
Müslim b. el-Hâris'ten, "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) kulağına eğilip gizlice şöyle buyurmuş:
Akşam namazını kıldıktan sonra hiç kimseyle konuşmadan yedi kere 'Allahümme ecirnî minen-nâr/Allah'ım, beni ateşten kurtar' de! Çünkü bunu deyip de o gece ölürsen, mutlaka Cehennemden kurtulursun. Sabah namazından sonra da aynı şeyi söyle! Zira o gün ölürsen ateşten kurtulmak senin için mukadder olur."
(Sahabinin oğlu) el-Hâris b. Müslim dedi ki: "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) ona bunu gizlice söylediği için kardeşlerimiz arasında buna özel bir değer verirdik."
Hz. Ali'den (radiyallahu anh); "Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) bana dedi ki: 'Söylediğin zaman, Allah'ın seni bağışlayacağı birkaç kelime öğreteyim mi? Şöyle de: Lâ ilâhe illallahü'l-Aliyyü'l-Azîm. Lâ ilâhe illallahül-Hâlîmü'l-Kerim. Lâ ilâhe illallahü Rabbü'l-Arşi'lAzîm."
Hz. Ali'den (radiyallahu anh); O, İbn A'bed'e, "Sana kendimden ve Fâtıma'dan bahsedeyim mi?" dedi.
"Evet" dedim. Bunun üzerine şunları anlattı:
"Fâtıma, el değirmeni döndürdü eli nasırlaştı. Sırtında kırba ile su taşıdı boynunda iz bıraktı. Evi süpürdü üstü başı toz içinde kaldı. Bu arada Peygamber'e (sallallahu aleyhi ve âlihi) hizmetçiler gelmişti.
Dedim ki: 'Babana gitsen de O'ndan bir hizmetçi istesen olmaz mı?' Bunun üzerine gitti, yanında erkeklerin olduğunu görünce geri döndü. Ertesi gün Peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) ona gelip sordu:
'İhtiyacın ne idi?' Cevap vermeyip sustu. Dedim ki: 'Ey Allah Resûlü! Ben Sana anlatayım; eli nasır oluncaya kadar el değirmeni çevirdi, boynunda iz bırakıncaya dek sırtında kırba taşıdı, elbisesi tozlanıncaya dek evi süpürdü. Hizmetçiler gelince, Sana gelip bir hizmetçi vermen için kendisine emrettim, belki o hizmetçi yükünü biraz hafifletirdi, diye düşündüm.'
Bunun üzerine, 'Ey Fâtıma! Allah'tan kork, Rabbinin farzını yerine getir! Ailenin işini yap; yatağına yattığında, otuz üç kere suphanallah; otuz üç kere elhamdülillah ve otuz dört kere Allahuekber de ki, bu tam yüz yapar, işte bu, senin için bir hizmetçiden daha hayırlıdır' buyurdu.
(Fâtıma) cevabı verdi: 'Allah'tan ve O'nun Resûlünden hoşnut oldum.' Allah Resûlü, böylece ona hizmetçi vermedi."
Diğer rivâyet: "Tesbih (sübhanallah) otuz dört kere idi.
Ali dedi ki: "Onu Peygamber'den (sallallahu aleyhi ve âlihi) duyduğum günden beri hiç bırakmadım."
Denildi ki: "Sıffîn gecesi de mi bırakmadın?"
"Sıffîn gecesi de bırakmadım" dedi. (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)