Bunun adı sefalet
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 'Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2013' verilerine göre Türkiye'de nüfusun en yoksul yüzde 20'si ile en zengin yüzde 20'si arasındaki gelir farkı, 2013'te 7.7 kat oldu
23.09.2014 00:00:00
EKONOMİ SERVİSİTürkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), "Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2013" verilerini yayımladı. Buna göre, Türkiye'de nüfusun en yoksul yüzde 20'lik kısmı ile en zengin yüzde 20'lik kısmı arasındaki gelir farkı, 2013'te 7.7 kat oldu. Türkiye'de en yoksulla en zengin arasındaki gelir farkı bir türlü azaltılamıyor. 2013'te en yüksek gelire sahip yüzde 20'lik son gruptakiler, toplam gelirden yüzde 46.6 pay alırken, en düşük gelire sahip yüzde 20'lik ilk gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay sadece yüzde 6.1 oldu. Türkiye'nin GiniKatsayısı 0.4Gelir dağılımı eşitsizlik ölçütlerinden Gini Katsayısı 2013 yılı için 0.400 olarak tahmin edildi. Katsayı, kentsel yerleşim yerleri için 0.392, kırsal yerleşim yerleri için ise 0.365 olarak hesaplandı. Gini Katsayısı, bir ülkede milli gelirin dağılımının eşit olup olmadığını ölçmeye yarayan bir katsayıdır. Katsayı 0 ile 1 arasında değerler alır ve yüksek değerler daha büyük eşitsizliğe tekabül ederler. Örneğin herkesin aynı gelire sahip olduğu bir toplumun Gini katsayısı 0 iken tüm gelirin bir kişide toplandığı (birden çok kişinin mensup olduğu) toplumun bu katsayısı 1'dir. Kişi başına 298 TL gelir düşüyorEşdeğer hanehalkı kullanılabilir medyan gelirin yüzde 50'si dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre nüfusun yüzde 15'i yoksulluk riski altında yaşıyor. Sürekli yoksulluk riski altında bulunanların oranı ise yüzde 13 oldu. Türkiye İstatistik Kurumu'nun araştırmasında elde edilen verilere göre, ortalama yıllık hanehalkı kullanılabilir geliri 29 bin 479 lira, ortalama yıllık eşdeğer hanehalkı kullanılabilir geliri de 13 bin 250 lira olarak hesaplandı. Türkiye'de ortalama hane halkı büyüklüğünü 3.7 kişi olarak belirleyen TÜİK'in verilerine göre yapılan hesaplamalar, ortalama yıllık eşdeğer gelirin kişi başına 3 bin 581 lira olduğunu gösteriyor. Buna göre bir kişinin aylık geliri 298 TL olduğu görülüyor. Hükümetin kişi başına düşen milli gelirin 10 bin dolar seviyesinde olduğu iddiaları da TÜİK verileriyle boşa çıkmış oldu. Sefalet yayılıyorKamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Biriminin (KESK-AR) dün açıkladığı Ağustos ayı araştırmasına göre, 4 kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmek için yapması gereken minimum aylık gıda harcaması olan açlık sınırı bin 328 TL'ye artarken, yoksulluk sınırı ise 4 bin 199 TL'ye yükseldi. Asgari ücretin de 916 TL olduğu Türkiye'de milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor. Nüfusun çoğu borçluTÜİK araştırmasına göre kurumsal olmayan nüfusun yüzde 39.7'si konutunda "sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçevesi vb." sorunlar olduğunu beyan etti. Yüzde 65.4'ü hanesinin taksit ödemeleri ve borçları (konut alımı ve konut masrafları dışında) olduğunu beyan etti. Yüzde 78.5'i "evden uzakta bir haftalık tatili", yüzde 49'u "beklenmedik harcamalarını" ve yüzde 75.5'i ise "yıpranmış ve eskimiş mobilyalarını yenileme ihtiyacını" ekonomik nedenlerle karşılayamadığını beyan etti.Oysa bu sorunlar çözülebilirdi Resmi veriler Türkiye'de yoksulluk ve fakirliğin artık sefalet boyutlarına ulaştığını gösteriyor. Her geçen yıl önümüze daha kötü verilerin geliyor olması da gidişatın iyi olmadığını gösteriyor. Oysa gelir dağılımında adaletin sağlanabilmesi, fakirliğin ve yoksulluğun hızla azaltılması artık imkansız değil. Çünkü Prof. Dr. Haydar Baş'ın ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli bilim adamları tarafından diğer iktisadi anlayışların karşısında aciz kaldığı gelir paylaşımındaki adalesizliği çözüme kavuşturabilecek yegane model olarak görülüyor. Milli Ekonomi Modeli Kongrelerine katılan bilim adamlarından biri olan Prof. Dr. Mehmet Palamut şunları söylemişti: "Milli Ekonomi Modeli'nde gelir dağılımın adil sağlanması, bir taraftan senyoraj gelirleri ve diğer taraftan da emisyonla yaratılacak kaynakların tahsisi sayesinde, ev hanımlarının, işsizlerin, kimsesiz yaşlıların ve öğrencilerin satın alma güçleri arttırılarak potansiyel talepleri gerçekleştirilebilir hale getirilmekte ve bu suretle piyasada talep arzının arttırılarak ilave gelirlerin sağlanması cihetine gidilmektedir. Kuşkusuz bu ekonomi modelinde, üretimin artması enflasyonsuz bir ekonomik gelişmeyi uyarırken, diğer taraftan da vergi politikalarının dolaylı vergilerden dolaysız vergilere kaydırılması ve vergi ödeme gücünün de 100 bin TL ile sınırlandırılması ile mevcut olan gelir dağılımındaki adaletsizliği büyük ölçüde ortadan kaldıracağı kanısındayım. Bunun sonucu olarak, ülkemizde ve dünyanın değişik yörelerinde varlık içinde baş gösteren işsizliğin, gelir adaletsizliğinin ve sosyal dışlanmışlığın sebebiyet verdiği toplumsal bunalımların asgariye indirilebileceği kuşkusuzdur."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.