"Bir ulusun parasını kontrol etmeme izin verirseniz, kanunlarını kimin yaptığıyla ilgilenmem."
- Mayer Rothschid-
Amerikan vatanseverlerine göre ABD, 1913'te ekonomik özgürlüğünü yitirmiş bir ülkedir. Devletin kurduğu Merkez Bankası 1913'te ortadan kaldırılarak, yerini çokuluslu özel bankerlerce kurulmuş Federal Rezerve Bank'a (FED) bırakmış, dolar basma yetkisi de bu özel bankaya verilmiştir. Böylece Amerika, ekonomik bağımsızlığını yitirerek FED'in yarı-sömürgesi bir ülke durumuna düşmüştür. Ucu ünlü Rockefeller' lere, J.P. Morgan'lara, Rothschid'lere, Warburg'lara v.s. uzanan 11 özel banka birleşerek FED'i meydana getirmiştir.
Amerika'yı yöneten zümrenin bu bir avuç kişi olduğunu Başkan Roosevelt "Amerikan Devleti'nin gerçek sahibi, (Federal Reserve'i oluşturan özel) bankerlerdir" diyerek itiraf etmiştir. Öldürülen Başkan Kennedy'in babası ise, "Amerika'yı en fazla 50 kişi yönetiyor, belki bu sayı bile fazladır" demiştir.
Peki ama Merkez Bankasının bir zümrenin tekelinde olması, ülkenin ekonomik bağımsızlığını neden tehlikeye atsın? Ya da Merkez Bankaları devletlerin işleyişinde hangi hayati işlevlere sahiptirler?
Eski başkanlardan Yaman Törüner'e göre Merkez bankacılığı, ateş ve tekerlekle beraber dünyada yapılan en büyük üç icattan biridir. Merkez bankaları sayesinde, devletler para basar ve bastıkları para kadar "senyoraj" geliri elde ederler.
Senyoraj, genel anlamda "paranın üretim maliyeti ile üzerinde yazılı değer arasındaki farktır." Bu farkın devletin kasasına gelir olarak girmesiyle devlet, vergi gelirlerinin dışında ciddi bir gelir daha elde eder. Fakat buraya kadar anlatılan kısımda senyoraj geliri, para devlet kurumlarınca basılırsa devletin olur. Oysa ABD'de 1913'te bu hak artık bir zümrenin eline geçmektedir.
Merkez bankasının özelleşmesiyle birlikte piyasadaki para miktarını (emisyon hacmini) belirleme yetkisi de aynı zümreye ait olmaktadır. Piyasadaki para miktarıyla beraber ülke ekonomisinin hızını ayarlama imtiyazına sahip olunabilinir. Şöyle ki, dolaşımdaki para miktarı gereken para miktarından fazla ise enflasyona, az ise deflasyona yol açar.
Kapitalist ekonomilerde Merkez bankalarının ekonomiyi yönlendirmelerindeki diğer enstrüman ise faiz oranlarını belirleme yetkisidir. "Bankaların bankası" olması sebebiyle Merkez bankası hem bankalara belli bir faiz oranından kredi verir hem de bankalardan mevduat kabul eder. Böylece kapitalist ekonominin sömürü aracı olan faizin kontrolü de Merkez bankasının elindedir.
Bütün bu yetkilerin pratikte ne anlama geldiğini dünya tarihinden ve yakın tarihimizden örneklendirebiliriz:
2. Dünya savaşında Hitler 120 milyon değerinde sahte dolar ve pound bastırmıştır. Yani Amerika ve İngiltere adına senyoraj geliri elde ederek savaşın finansmanını bu ülkelere yıkmaya çalışmıştır. Hitler tarafından basılan meblağ İngiltere'nin toplam para rezervinin tam 4 katı idi. (Hollywood, bu konuyu işleyen "Kalpazanlar" isimli filmi çekti).
Osmanlı Devletinin son döneminde ise Merkez Bankası görevini İngiliz-Fransız ortaklığıyla kurulan Osmanlı Bankası yapmıştır. Tek başına para basma yetkisi elinde bulunduran banka, hükümetin en sıkıntılı zamanlarında bu görevini yerine getirmemiştir. Mesela İtalyanların Trablusgarp'a çıkması üzerine devlet Libya'ya asker sevk etmek istemiş ve Osmanlı bankasından avans talebinde bulunmuştur. Rahmetli Prof. Haydar Kazgan'ın ifadesiyle askerler limanda beklemiş ama askeri taşıyacak gemiye verilecek para Osmanlı Bankasından gelmeyince Libya kaybedilmiştir.
Sonradan anlaşılmıştır ki; Osmanlı Bankası İtalyan savaş tahvillerine yatırım yapmıştır!
- Mayer Rothschid-
Amerikan vatanseverlerine göre ABD, 1913'te ekonomik özgürlüğünü yitirmiş bir ülkedir. Devletin kurduğu Merkez Bankası 1913'te ortadan kaldırılarak, yerini çokuluslu özel bankerlerce kurulmuş Federal Rezerve Bank'a (FED) bırakmış, dolar basma yetkisi de bu özel bankaya verilmiştir. Böylece Amerika, ekonomik bağımsızlığını yitirerek FED'in yarı-sömürgesi bir ülke durumuna düşmüştür. Ucu ünlü Rockefeller' lere, J.P. Morgan'lara, Rothschid'lere, Warburg'lara v.s. uzanan 11 özel banka birleşerek FED'i meydana getirmiştir.
Amerika'yı yöneten zümrenin bu bir avuç kişi olduğunu Başkan Roosevelt "Amerikan Devleti'nin gerçek sahibi, (Federal Reserve'i oluşturan özel) bankerlerdir" diyerek itiraf etmiştir. Öldürülen Başkan Kennedy'in babası ise, "Amerika'yı en fazla 50 kişi yönetiyor, belki bu sayı bile fazladır" demiştir.
Peki ama Merkez Bankasının bir zümrenin tekelinde olması, ülkenin ekonomik bağımsızlığını neden tehlikeye atsın? Ya da Merkez Bankaları devletlerin işleyişinde hangi hayati işlevlere sahiptirler?
Eski başkanlardan Yaman Törüner'e göre Merkez bankacılığı, ateş ve tekerlekle beraber dünyada yapılan en büyük üç icattan biridir. Merkez bankaları sayesinde, devletler para basar ve bastıkları para kadar "senyoraj" geliri elde ederler.
Senyoraj, genel anlamda "paranın üretim maliyeti ile üzerinde yazılı değer arasındaki farktır." Bu farkın devletin kasasına gelir olarak girmesiyle devlet, vergi gelirlerinin dışında ciddi bir gelir daha elde eder. Fakat buraya kadar anlatılan kısımda senyoraj geliri, para devlet kurumlarınca basılırsa devletin olur. Oysa ABD'de 1913'te bu hak artık bir zümrenin eline geçmektedir.
Merkez bankasının özelleşmesiyle birlikte piyasadaki para miktarını (emisyon hacmini) belirleme yetkisi de aynı zümreye ait olmaktadır. Piyasadaki para miktarıyla beraber ülke ekonomisinin hızını ayarlama imtiyazına sahip olunabilinir. Şöyle ki, dolaşımdaki para miktarı gereken para miktarından fazla ise enflasyona, az ise deflasyona yol açar.
Kapitalist ekonomilerde Merkez bankalarının ekonomiyi yönlendirmelerindeki diğer enstrüman ise faiz oranlarını belirleme yetkisidir. "Bankaların bankası" olması sebebiyle Merkez bankası hem bankalara belli bir faiz oranından kredi verir hem de bankalardan mevduat kabul eder. Böylece kapitalist ekonominin sömürü aracı olan faizin kontrolü de Merkez bankasının elindedir.
Bütün bu yetkilerin pratikte ne anlama geldiğini dünya tarihinden ve yakın tarihimizden örneklendirebiliriz:
2. Dünya savaşında Hitler 120 milyon değerinde sahte dolar ve pound bastırmıştır. Yani Amerika ve İngiltere adına senyoraj geliri elde ederek savaşın finansmanını bu ülkelere yıkmaya çalışmıştır. Hitler tarafından basılan meblağ İngiltere'nin toplam para rezervinin tam 4 katı idi. (Hollywood, bu konuyu işleyen "Kalpazanlar" isimli filmi çekti).
Osmanlı Devletinin son döneminde ise Merkez Bankası görevini İngiliz-Fransız ortaklığıyla kurulan Osmanlı Bankası yapmıştır. Tek başına para basma yetkisi elinde bulunduran banka, hükümetin en sıkıntılı zamanlarında bu görevini yerine getirmemiştir. Mesela İtalyanların Trablusgarp'a çıkması üzerine devlet Libya'ya asker sevk etmek istemiş ve Osmanlı bankasından avans talebinde bulunmuştur. Rahmetli Prof. Haydar Kazgan'ın ifadesiyle askerler limanda beklemiş ama askeri taşıyacak gemiye verilecek para Osmanlı Bankasından gelmeyince Libya kaybedilmiştir.
Sonradan anlaşılmıştır ki; Osmanlı Bankası İtalyan savaş tahvillerine yatırım yapmıştır!
Mehmet Maruf / diğer yazıları
- Ali Napolyon, Hacı Wilhelm ve diğerleri / 25.08.2016
- Musa gelene kadar sahne sihirbazların / 22.08.2016
- Zamanın ruhunu yakalamak / 21.08.2016
- Dolar'ın dünyayı istilası / 20.08.2016
- Bir sömürü aracı olarak Dolar / 19.08.2016
- Musa gelene kadar sahne sihirbazların / 22.08.2016
- Zamanın ruhunu yakalamak / 21.08.2016
- Dolar'ın dünyayı istilası / 20.08.2016
- Bir sömürü aracı olarak Dolar / 19.08.2016