Bıyığı henüz terlemiş delikanlı kurşun yağmuruna göğsünü siper edip taş attı, sonra hafif sağına dönüp iddialı ve acıklı bir cümle savurdu.
Seyircilerden bir alkış tufanı, göğsü kabardı. Diksiyon, postür, mimik nedir bilmese de işte artık o bir tiyatrocu. Sıcacık yatağını terk etmeden büyük mücahid.
"Bir yerlere" gelmiş, makamını sağlamla?tyrmış; seyirci koltuklarının en ön sırasında avuçlarını patlatırcasına alkışlıyor. Gözü arka sıralarda. Sahneye çıksam mı yoksa buradan yeterince dikkat çekiyor muyum? Eline bir mikrofon veren olsa mangalda kül bırakmayacak. İsrail zulmünün faturasını siyasi rakiplerine bir güzel kesecek.
Hükümetin başı sıkışmış, kamuoyu atılan imzaları didik didik etmeye hazırlanıyor. Medyanın yüzde doksanı mahkum; ne emredilirse o telden çalacak ama onlara da malzeme lazım. Bir Ortadoğu barış girişimi mükemmel oturur.
Fırsattan istifade ayağına kadar gidince haddi aşan cümleleri de affettirmek cabası olur.
Can çıkar huy çıkmaz!..
Alışmış kudurmuştan beter.
Bunlar görünen köy. Kılavuz istemez. Biraz kuytularda gezinelim.
Bir kaç senedir bilinçli bir kampanyayla Türkiye'nin stratejik seçenekleri teker teker imha ediliyor.
İran'dan mı laf açıldı, hemen en üst düzey bir ziyaret. Yüzlerde geniş bir tebessüm, ruhsuz, amaçsız, projesiz temaslar. Sonra, işte İran, bütün iyi niyetimizi gösterdik. Gidilebilen mesafe bu.
Çin... Adamlar bütün sektörlerimizin canına okudu, ilmeği boğazımıza kendi elimizle mi geçirelim yani. Rusya... Putin geldi, neyi kıskandık, nesini eksik ettik.
Madenler, yeraltı kaynakları... Satıyorum, satıyorum, sattım bile.
Ne bir hamle, ne bir seferberlik, ortak tehdit, paylaşılan hedef belirlenmeden ruhsuz cesetler. Her biri otuzar kalıp sabun bahası.
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlar Osmanlı idi. Kendini koruyacak ilim ve irfandan mahrum, yüzlerce yıldır elini sıcak sudan soğuk suya sokturmayan devlet himayesiyle şımarmış tebaanın Osmanlı'nın başına açtığı dertleri yakinen tecrübe etmişlerdi.
Bilir misiniz 1840'ta Şam'da Hıristiyanlar Yahudileri doğradı, bunun yüzünden Osmanlı'nın başına gelmedik kalmadı. Mustafa Kemal Paşa, askerlik hizmetini Suriye çöllerinde Arap kurşunları altında tamamladı. Beğenelim beğenmeyelim, cumhuriyeti kuran iradenin ilk hükümlerinden birisi "ne Şam'ın şekeri, ne İngiltere'ye kapılanmış Arapların yüzü"dür.
"Türken Raus" bayrağı altında devletçilik oynayanlar da ininde bir arslanın varlığından haberdar, bazen korku, bazen güven hissederek bu günlere geldi.
Şimdi AKP bütün ağırlığıyla Ortadoğu'ya dönmeye hazırlanıyor, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e bakılırsa çoktan döndü bile.
Ne bu ağırlık? ABD Dışişlerinden Adam Ereli'nin ve İsrail Dışişleri Bakanı Silvan Şalom'un talimatları. "Terörist örgütleri dizginleyin, Suriye ve Lübnan'ı İsrail karşısında dize getirin." Arkası hakaret kokuyor, "değilse arabuluculuğunuzu kabul etmeyiz". Gül bölgede yaptıklarını "Somut gelişmeler var ama ayrıntıları henüz açıklamıyorum" diye özetlerken bu dairede konuşuyor.
"Saldırılar biterse Şaron da bir güzellik yapar herhalde." Pakette Filistinlilerin güvenliğine getirilen çözüm bu. İsrail, 1975'te BM Genel Kurulu'nun 3379 sayılı kararıyla açık bir ırkçılık olarak adlandırdığı siyonizmi reddetmeyi de düşünmüyor. "Biz bu Kur'an'la AB'ye giremeyiz" diyen .AKP hükümeti, Tevrat'ın Tekvin bölümü 15/18'de Nil'den Fırat'a bütün toprakları tanrının kendilerine vaad ettiği topraklar olarak gören İsrail'in iyi komşuluğuna akıl erdiriyor. Arap basınına bakılırsa bu hüsnü kuruntunun bedeli Amman toplantısında
AKP'yi okşayan bir tek cümle: "Nakliyecilerin güvenliğine dikkat edilsin."
Diplomasi, bazen doğaçlama yapılır. Heyecanın, halk desteğinin, iyi niyet mesajlarının önemi vardır yerine göre.
Elli yedi yıldır bütün dünya diplomatlarının komşu kapısı yaptığı, bütün soruların ve cevapların ezberlendiği Filistin'de değil.
Ortadoğu barış misyonu bitti. Ama ne "aylardır üzerinde çalışıyoruz" denen çözüm formüllerinden bir haber var, ne de uluslararası basında yeni barış hamlesinden bir manşet. Bıyık altından gülmeyi bıyıksızlar da öğrenmiş.
Seyircilerden bir alkış tufanı, göğsü kabardı. Diksiyon, postür, mimik nedir bilmese de işte artık o bir tiyatrocu. Sıcacık yatağını terk etmeden büyük mücahid.
"Bir yerlere" gelmiş, makamını sağlamla?tyrmış; seyirci koltuklarının en ön sırasında avuçlarını patlatırcasına alkışlıyor. Gözü arka sıralarda. Sahneye çıksam mı yoksa buradan yeterince dikkat çekiyor muyum? Eline bir mikrofon veren olsa mangalda kül bırakmayacak. İsrail zulmünün faturasını siyasi rakiplerine bir güzel kesecek.
Hükümetin başı sıkışmış, kamuoyu atılan imzaları didik didik etmeye hazırlanıyor. Medyanın yüzde doksanı mahkum; ne emredilirse o telden çalacak ama onlara da malzeme lazım. Bir Ortadoğu barış girişimi mükemmel oturur.
Fırsattan istifade ayağına kadar gidince haddi aşan cümleleri de affettirmek cabası olur.
Can çıkar huy çıkmaz!..
Alışmış kudurmuştan beter.
Bunlar görünen köy. Kılavuz istemez. Biraz kuytularda gezinelim.
Bir kaç senedir bilinçli bir kampanyayla Türkiye'nin stratejik seçenekleri teker teker imha ediliyor.
İran'dan mı laf açıldı, hemen en üst düzey bir ziyaret. Yüzlerde geniş bir tebessüm, ruhsuz, amaçsız, projesiz temaslar. Sonra, işte İran, bütün iyi niyetimizi gösterdik. Gidilebilen mesafe bu.
Çin... Adamlar bütün sektörlerimizin canına okudu, ilmeği boğazımıza kendi elimizle mi geçirelim yani. Rusya... Putin geldi, neyi kıskandık, nesini eksik ettik.
Madenler, yeraltı kaynakları... Satıyorum, satıyorum, sattım bile.
Ne bir hamle, ne bir seferberlik, ortak tehdit, paylaşılan hedef belirlenmeden ruhsuz cesetler. Her biri otuzar kalıp sabun bahası.
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlar Osmanlı idi. Kendini koruyacak ilim ve irfandan mahrum, yüzlerce yıldır elini sıcak sudan soğuk suya sokturmayan devlet himayesiyle şımarmış tebaanın Osmanlı'nın başına açtığı dertleri yakinen tecrübe etmişlerdi.
Bilir misiniz 1840'ta Şam'da Hıristiyanlar Yahudileri doğradı, bunun yüzünden Osmanlı'nın başına gelmedik kalmadı. Mustafa Kemal Paşa, askerlik hizmetini Suriye çöllerinde Arap kurşunları altında tamamladı. Beğenelim beğenmeyelim, cumhuriyeti kuran iradenin ilk hükümlerinden birisi "ne Şam'ın şekeri, ne İngiltere'ye kapılanmış Arapların yüzü"dür.
"Türken Raus" bayrağı altında devletçilik oynayanlar da ininde bir arslanın varlığından haberdar, bazen korku, bazen güven hissederek bu günlere geldi.
Şimdi AKP bütün ağırlığıyla Ortadoğu'ya dönmeye hazırlanıyor, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e bakılırsa çoktan döndü bile.
Ne bu ağırlık? ABD Dışişlerinden Adam Ereli'nin ve İsrail Dışişleri Bakanı Silvan Şalom'un talimatları. "Terörist örgütleri dizginleyin, Suriye ve Lübnan'ı İsrail karşısında dize getirin." Arkası hakaret kokuyor, "değilse arabuluculuğunuzu kabul etmeyiz". Gül bölgede yaptıklarını "Somut gelişmeler var ama ayrıntıları henüz açıklamıyorum" diye özetlerken bu dairede konuşuyor.
"Saldırılar biterse Şaron da bir güzellik yapar herhalde." Pakette Filistinlilerin güvenliğine getirilen çözüm bu. İsrail, 1975'te BM Genel Kurulu'nun 3379 sayılı kararıyla açık bir ırkçılık olarak adlandırdığı siyonizmi reddetmeyi de düşünmüyor. "Biz bu Kur'an'la AB'ye giremeyiz" diyen .AKP hükümeti, Tevrat'ın Tekvin bölümü 15/18'de Nil'den Fırat'a bütün toprakları tanrının kendilerine vaad ettiği topraklar olarak gören İsrail'in iyi komşuluğuna akıl erdiriyor. Arap basınına bakılırsa bu hüsnü kuruntunun bedeli Amman toplantısında
AKP'yi okşayan bir tek cümle: "Nakliyecilerin güvenliğine dikkat edilsin."
Diplomasi, bazen doğaçlama yapılır. Heyecanın, halk desteğinin, iyi niyet mesajlarının önemi vardır yerine göre.
Elli yedi yıldır bütün dünya diplomatlarının komşu kapısı yaptığı, bütün soruların ve cevapların ezberlendiği Filistin'de değil.
Ortadoğu barış misyonu bitti. Ama ne "aylardır üzerinde çalışıyoruz" denen çözüm formüllerinden bir haber var, ne de uluslararası basında yeni barış hamlesinden bir manşet. Bıyık altından gülmeyi bıyıksızlar da öğrenmiş.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- RESUL BALCI: Karlar düşerken / 22.02.2025
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012