Yazarımız Mustafa Bekaroğlu'nun 4 Mayıs 2005 tarihli "Bilge Kağan'dan bugüne" başlıklı yazısı aylı olarak yayınlanan İstiklal gazetesinin Mayıs 2005 sayısında ayın makalesi seçildi. Bu vesileyle hem yazarımızı tebrik ediyoruz hem de ayın makalesi seçilen yazısını tekrar yayınlıyoruz:Türk; tarihin bütün devirlerine damgasını vurabilen nadir milletlerdendir. Öyle ki seksen bin yıllık bir tarihten bahsedilmektedir. Bu insan oğlunun hafızasının çok gerilerinde kalan olayların konu edildiği bir tarih bilincidir ki, muhtevası itibarı ile başka bir örneği de yoktur. Türk; tarihin şekillendiği bütün coğrafyaların değişmeyen tek karakteridir. Tabiri caizse baş aktörüdür. İnsanoğlunun geçmişine ışık tutan bütün arkeolojik çalışmalarda karşılaşılan bir Türk unsuru mutlaka mevcuttur. Bu açıdan denilebilir ki Türk tarihine bakılmadan, insanlık tarihi anlaşılamaz.Bu temel bilgileri verdikten sonra, Göktürklerden bahsetmek istiyorum. Büyük Göktürk Devleti çok görkemli bir devir sonrasında yönetenler ve yönetilenlerinin fahiş hataları sonucu; Çin esaretine girmiştir. Elli yıllık bu dönem Türk milletinin tarihindeki en uzun esaret yıllarıdır. Pekin'de isyan ederek esaret zincirini kıran İlteriş ya da Kutluk Kağan yeniden Göktürkleri çok daha güçlü bir devlet olarak tarih sahnesine çıkarmıştır. İkinci Göktürkler, geçmişin hatalarını öylesine iyi etüt etmişlerdir ki, adeta bir ders niteliği arz eden ve Türk milletinin, bir daha esaret altına girmemesi için nasıl hareket etmesi gerektiğini vasiyet eden kitabeler bırakarak, bugüne ışık tutmuşlardır. O gün; Çin esareti altına giren Türk, hangi hataları yapmışsa, bugün de Hıristiyan batı karşısında, aynı yanlışlar tekrarlanmaktadır. O gün Çin (Tabgaç) Türkleri boyunduruk altına alıp, tarih sahnesinden silmek isterken, hangi yöntemleri ve araçları kulanmışsa, bugün de Hıristiyan Batı aynı yolu izlemektedir. Ne yazık ki Türk milleti karşısında duran ibret alınacak, atalarının, nasihat niteliği taşıyan vasiyetine rağmen, aynı tuzağa bir daha düşmektedir. Bu durum, tarihinden ders alamamak gafleti ve dalaletidir ki; vahim olan da bu dur. Bugün Türk milleti AB, ABD ve IMF kapısında beyhude yere beklerken, okyanus ötesinden ve Bürüksel'den verilen direktiflerle yönetilirken, kendi gelenek kültür ve dinini bırakarak, başkalarının sapıklıklarını taklit ederken, atalarının Çin karşısında düştüğü hataların aynısını tekrar etmektedir. Bu fahiş hataların neler olduğu ve bugün yapılanlarla nasıl benzerlikler gösterdiği Bilge Kağan Kitabesi'ne bakıldığında daha iyi anlaşılmaktadır. Ulu hakan atam Bilge Kağan şöyle nasihat ediyor bizlere;"Üstte mavi gök, altta yağız yer yaratıldığında, ikisi arasında insanoğulları yaratılmıştır. İnsanoğulları üzerine atam Bumin Kağan, İstemi Kağan oturmuş da, oturarak Türk milletinin töresini tutmuş, düzenlemiştir. Milleti besleyeyim diye, çıplak olanı giydireyim diye, az olanı çoğaltayım diye, yoksul olanı zengin kılayım diye, haksızlığı gidereyim diye çalışmış. Az zamanda Türk milleti bay olmuş, bey olmuş. Güçlülere baş eğdirmiştir. Çin (Tabgaç) halkı, hilekar ve sahtekar olduğu için aldatıcı olduğu için, küçük kardeşi büyük kardeşe düşürmüş. (Araya nifak sokarak, Türk halkını birbirine düşürerek, bölmüş ve birlik olmayı ortadan kaldırmıştır). Boyların arasını açmış ve bundan dolayı Türk milleti devletini yitirmiştir. Çin halkının sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatarak, uzak milleti öylece yaklaştırmış. (Çinlilerin tatlı sözüne ve süslü kadınlarının cilvesine, ipek kumaştan yapılmış giysisine kanan Türk milleti, kendisine çok ters olan, uzak olduğu bir kültürle tanışarak asimile olmaya başlamış). Böylece yaklaştırıp konduktan sonra kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. Orada kötü kişi (Çinli) şöyle öğretiyormuş "uzak kişi kötü mal verir, yakın kişi iyi mal verir." Bilgisi az kişiler (cahil) o sözle inandırılıp (kandırılıp) yakınlaştırıldılar. Çok insan öldü. Öldün... Onlara inanırsan Türk milleti öleceksin. Seni malla kandırmak isteyenlere kanma. (Seni demokrasi, insan hakları, medeniyet, küresellik, sivil toplum kuruluşları, AB, eşitlik, insanca yaşama gibi kavramlarla kandıranlara inanırsan sonun köle olmaktır, yok olmaktır). Türk milleti, töresini, devletini yitirmiş başkalarının yönetimi altına girmiş, erkekleri köle, kızları Çinli'ye cariye olmuştur. Türk beyleri Türkçe adlar yerine, Çince isimler aldılar. Çin kağanına itaat ettiler... (Türk kimliği yerine, Türkiyeli olmayı tercih ettiler. Türk isimlerini bırakıp Avrupalı isimler aldılar. Nikah ve aile kavramı yerine, düzeyli beraberlikleri benimsediler. Kendilerine yeter olmalarına rağmen, gel ey Avrupalı beni Hıristiyan birliğine alarak istediğin gibi yönet dediler. Ülke zenginliklerini yabancılara peşkeş çektiler. Geleneksel köylülük, tarım ve hayvancılığı terk edip büyük kentlere göç ettiler, ideallerini yitirdiler. Kimlik ve onurları dumura uğratıldı. Kendi kültürleri, ortak tarihleri, edipleri, ozanları, erenleri, türküleri dururken, batının yabancı sapıklık içeren kültür ve inanışlarını baş tacı yaptılar. Hatta içlerinden bir grup, diyalog adı altında; tevhid inancından vazgeçip, semaviyet maskeli teslis inancını benimsemeye başladı. Batı hayranlığı ile köklerinden kopup, köle ve cariye olma yoluna girdiler. Homoseksüelliği bile medeniyetin gereği olarak benimsediler. Kendi milli ekonomi modelleri dururken, borç alıp faizin faizini ödemeyi marifet saydılar. Bağımsızlıklarını ucu açık köleliğe giden yol olan, AB'ye feda ettiler. Elbette ki Hıristiyan Batının kölesi olacaklardır. Başka ne bekliyorlar ki).Bu kötü zaman tam elli yıl sürdü. Bir karanlık, yağmurlu gecede; Atam Kağan İlteriş ve anam İlbilge, onyedi eri yanlarına alarak ayaklandılar. Onları duyanlar toplanmışlar ve yetmiş er olmuşlar. Tanrı güç verdiği için Atam Kağanın erleri kurt gibi, düşmanları koyun gibi olmuşlar. Doğudan ve dahi batıdan asker toplayıp yedi yüz er olmuşlar. Yedi yüz er; devletsiz, yönetimsiz milleti, kul olmuş cariye olmuş milleti, Türk töresini bırakmış milleti, Yüce Allah'ın verdiği izinle, atalarının töresince yeniden diriltti. Yetiştirdi. Tanrının yardımı ile, dizlilere diz çöktürüldü. Baş eğdiklerimizin, başı eğdirildi. Türk milleti yeniden güç buldu. Aç olanı doydu. Azı çoğaldı. Çıplak olanı giydirildi. Yoksul iken bey oldu. Türk milleti bütün acuna bey oldu. İstenildi, savaşıldı ve oldu.Ey Türk bu sözüme kulak ver. "Üstte mavi gök, altta zorlu kara toprak (yer) yarılmadıkça (kıyamet kopmadıkça) Töreni, elini obanı, dirliğini, birliğini kim bozabilir. Öyleyse sen, sen ol. Kendine gel, kendin ol."Atam Bilge Kağan'ın söyledikleri ortada. Bugünkü yönetenler ve şakşakçı zevat-ı kebirin dalkavuklukları da ortada. Adım adım kucağına koştuğumuz Hıristiyan batı bütün yalan ve aldatması ile ortada. O zaman soruyorum: Türkiye'yi yönetenler acaba nereye koşuyorlar? Mustafa Bekaroğlu- 4 Mayıs 2005
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Mustafa Bekaroğlu / diğer yazıları
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (48) / Yazı dizisi / 07.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (47) / Yazı dizisi / 06.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (46) / Yazı dizisi / 05.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (45) / Yazı dizisi / 04.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (44) / Yazı dizisi / 03.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (43) / Yazı dizisi / 02.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (42) / Yazı dizisi / 01.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (42) / Yazı dizisi / 28.02.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (41) / Yazı dizisi / 27.02.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (40) / Yazı dizisi / 26.02.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (47) / Yazı dizisi / 06.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (46) / Yazı dizisi / 05.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (45) / Yazı dizisi / 04.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (44) / Yazı dizisi / 03.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (43) / Yazı dizisi / 02.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (42) / Yazı dizisi / 01.03.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (42) / Yazı dizisi / 28.02.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (41) / Yazı dizisi / 27.02.2006
- Yahudi fanatizmi ve İsrail (40) / Yazı dizisi / 26.02.2006