Beytü’l-Mal’ın taksimi (vatandaşlık maaşı) meselesi
Hz. Peygamber’in Beytü’l-Mal taksiminde izlediği yol şöyleydi: Malın belli kimselerin elinde birikmesine izin vermez, beyaz- siyah, Arap-Acem demeden tüm Müslümanlar arasında eşit olarak bölüştürürdü
26.02.2023 20:03:00
Hz. Peygamber'in Beytü'l-Mal taksiminde izlediği yol şöyleydi: Malın belli kimselerin elinde birikmesine izin vermez, beyaz- siyah, Arap-Acem demeden tüm Müslümanlar arasında eşit olarak bölüştürürdü. Allah Resulü'nün taksimattaki uygulaması bu kadar açık ve netti.
Ancak ikinci ve üçüncü halife dönemlerinde durum tamamen değişti. Hz. Ebu Bekir, ganimetleri biriktirmeden, hemen Müslümanlar arasında paylaştırıyordu.
Ancak ikinci halife Ömer, Beytü'l-Mal'ın taksimi konusunda bazı kimselere derecelerine göre haklar verdi.
İbn-i Ebi'l-Hadid'in ifadesine göre Hz. Ömer; "Peygamberin amcası Abbas için her yıl on iki bin, Peygamberin her bir hanımı için 10.000 (Aişe bu miktardan 2000 fazla) Bedir ashabı için Muhacirler'e 5 bin, Ensar'a 4 bin, Uhud'dan Hudeybiye'ye kadar olan ashab için 4 bin, Hudeybiye'den sonraki ashab için 3 bin, Peygamberin ölümünden sonraki 4 savaşa katılmış olanlar için iki yüzden iki bin beş yüze kadar mertebelere göre farklılık arz eden bir sistem kurmuştu."
Ancak Hz. Ömer ömrünün son yıllarında bu uygulamadan pişman olmuş; eğer yaşarsa Hz. Peygamber'in uygulamalarına geri döneceğini söylüyordu. Ancak yaşamadı.
Hz. Ömer'in bu uygulaması, İslam toplumunda çeşitli sınıflar doğmasına yol açtığı gibi, ayrılık ve fitnelerin de temelini attı.
Hz. Osman döneminde bu ihtilaflar son noktaya ulaştı. Beytü'l- Mal'ın taksiminde açıkça Ümeyyeoğulları kayırıldı. Neticede fitne ateşi körüklendi. İstenmeyen olaylar meydana geldi.
Hz. Ali, yanlış uygulamaları bir kenara bırakarak, Resulüllah'ın taksimat şekline geri döndü. Herkese Beytü'l-Mal'dan eşit pay verilmesini emretti.
Bu uygulama, başta Kureyş ve Emeviler olmak üzere kimseyi memnun etmedi. Mervan b. Hakem, Talha ve Zübeyr bu kimselerin başında geliyordu.
Talha ve Zübeyr, Hz. Ali'ye giderek bu uygulamaya itiraz ettiler ve şöyle dediler:
"Bizim, Allah'ın Peygamberine yakınlığımız var. İlk Müslümanlardanız, geçmişte cihat etmiş kişileriz. Sen ise herkese ne kadar veriyorsan, bize de o kadar veriyorsun. Oysa ne Ömer, ne de Osman bize eşit pay vermezlerdi. Bizi daima başkalarından üstün tutarlardı."
Hz. Ali şöyle dedi: "İşte Allah'ın Kitabı, bakın, orada size ne kadar hak görülüyorsa, o kadar alın..."
Dediler ki: "Ya ilk Müslümanlardan olmamız?"
Hz. Ali dedi ki: "Benden daha önce mi Müslüman oldunuz?"
Onlar: "Hayır, ama biz Peygamberin yakınları değil miyiz?" dediler
Hz. Ali: "Benden daha mı yakınsınız" dedi.
"Hayır... Ancak yaptığımız cihat!"
Hz. Ali buyurdu ki: "Benim cihadımdan daha mı büyüktür?"
"Hayır" dediler.
Bunun üzerine Iz. Ali şöyle buyurdu: "Allah'a yemin ederim ki Ben, bu maldan ücretimi ancak başkalarıyla eşit olacak miktarda alıyorum."
Beytü'l-Mal'ın taksim edilmesinden önce Hz. Ali şu hutbeyi irad etmişti:
"Ey insanlar! Hiç kimse annesinden hizmetçi, uşak olarak doğmamıştır. Herkes özgürdür.
Allah içinizden bazılarına pek çok mal ve nimetler bağışlamıştır. Bazıları eğer giriftar iseler sabır ve tahammül etmeli. Allah'a bununla minnet koşmamalılar.
Beytü'l- Mal şimdi bizim elimizdedir ve biz onu beyaz siyah demeden herkes arasında eşit ölçülerde dağıtacağız."
Mervan b. Hakem o sırada Talha ve Zübeyr'e dönerek şöyle dedi: "İmamın bu konuşmasında kastettiği kimseler sizlersiniz, artık sizinle diğerleri arasında bir fark olmayacak."
Şerhi Nehcü'l-Belağa da bu hutbe daha ayrıntılı yer almaktadır:
"Ali, biatın ikinci gününde, cumartesi günü H.35, 19 Zilhicce günü minbere çıkarak şöyle buyurdu:
Ey insanlar, Ben sizleri Hz. Peygamberin yoluna götürüyorum. Size neyi emredersem ona uyun. Sizi neden men edersem ondan uzak durun.
(Sonra sağına ve soluna bakarak şunları ekledi):
Ey insanlar! Ben dünya dostu olmuş, eşsiz mülkler ve merkeplere ve sayısız hizmetçilere sahiplenmiş insanları bu gafletten uzaklaştırmak istediğim zaman sizler, Beni hor görmeyin ve demeyin ki: Ebu Tâlib oğlu bizi haklarımızdan mahrum etti.
Hz. Peygamberle olan dostluğu ile kendisini diğerlerinden üstün sanan kimse bilsin ki, üstünlük bu değildir.
Ancak Allah'ın ve Peygamberin nidasına cevap veren ve İslam'ı kabul eden kimse üstündür.
Bu durumda tüm Müslümanlar hukuk önünde birbirleriyle eşit sayılacaklardır.
Sizler, Allah'ın kullarısınız. Mal, Allah'ın malıdır. Ve sizler arasında eşit şekilde dağıtılacaktır.
Kimsenin kimseden bir üstünlüğü yoktur. Beytü'l-Mal'ın taksiminde Arap ve Acem bir tutulacaktır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Ancak ikinci ve üçüncü halife dönemlerinde durum tamamen değişti. Hz. Ebu Bekir, ganimetleri biriktirmeden, hemen Müslümanlar arasında paylaştırıyordu.
Ancak ikinci halife Ömer, Beytü'l-Mal'ın taksimi konusunda bazı kimselere derecelerine göre haklar verdi.
İbn-i Ebi'l-Hadid'in ifadesine göre Hz. Ömer; "Peygamberin amcası Abbas için her yıl on iki bin, Peygamberin her bir hanımı için 10.000 (Aişe bu miktardan 2000 fazla) Bedir ashabı için Muhacirler'e 5 bin, Ensar'a 4 bin, Uhud'dan Hudeybiye'ye kadar olan ashab için 4 bin, Hudeybiye'den sonraki ashab için 3 bin, Peygamberin ölümünden sonraki 4 savaşa katılmış olanlar için iki yüzden iki bin beş yüze kadar mertebelere göre farklılık arz eden bir sistem kurmuştu."
Ancak Hz. Ömer ömrünün son yıllarında bu uygulamadan pişman olmuş; eğer yaşarsa Hz. Peygamber'in uygulamalarına geri döneceğini söylüyordu. Ancak yaşamadı.
Hz. Ömer'in bu uygulaması, İslam toplumunda çeşitli sınıflar doğmasına yol açtığı gibi, ayrılık ve fitnelerin de temelini attı.
Hz. Osman döneminde bu ihtilaflar son noktaya ulaştı. Beytü'l- Mal'ın taksiminde açıkça Ümeyyeoğulları kayırıldı. Neticede fitne ateşi körüklendi. İstenmeyen olaylar meydana geldi.
Hz. Ali, yanlış uygulamaları bir kenara bırakarak, Resulüllah'ın taksimat şekline geri döndü. Herkese Beytü'l-Mal'dan eşit pay verilmesini emretti.
Bu uygulama, başta Kureyş ve Emeviler olmak üzere kimseyi memnun etmedi. Mervan b. Hakem, Talha ve Zübeyr bu kimselerin başında geliyordu.
Talha ve Zübeyr, Hz. Ali'ye giderek bu uygulamaya itiraz ettiler ve şöyle dediler:
"Bizim, Allah'ın Peygamberine yakınlığımız var. İlk Müslümanlardanız, geçmişte cihat etmiş kişileriz. Sen ise herkese ne kadar veriyorsan, bize de o kadar veriyorsun. Oysa ne Ömer, ne de Osman bize eşit pay vermezlerdi. Bizi daima başkalarından üstün tutarlardı."
Hz. Ali şöyle dedi: "İşte Allah'ın Kitabı, bakın, orada size ne kadar hak görülüyorsa, o kadar alın..."
Dediler ki: "Ya ilk Müslümanlardan olmamız?"
Hz. Ali dedi ki: "Benden daha önce mi Müslüman oldunuz?"
Onlar: "Hayır, ama biz Peygamberin yakınları değil miyiz?" dediler
Hz. Ali: "Benden daha mı yakınsınız" dedi.
"Hayır... Ancak yaptığımız cihat!"
Hz. Ali buyurdu ki: "Benim cihadımdan daha mı büyüktür?"
"Hayır" dediler.
Bunun üzerine Iz. Ali şöyle buyurdu: "Allah'a yemin ederim ki Ben, bu maldan ücretimi ancak başkalarıyla eşit olacak miktarda alıyorum."
Beytü'l-Mal'ın taksim edilmesinden önce Hz. Ali şu hutbeyi irad etmişti:
"Ey insanlar! Hiç kimse annesinden hizmetçi, uşak olarak doğmamıştır. Herkes özgürdür.
Allah içinizden bazılarına pek çok mal ve nimetler bağışlamıştır. Bazıları eğer giriftar iseler sabır ve tahammül etmeli. Allah'a bununla minnet koşmamalılar.
Beytü'l- Mal şimdi bizim elimizdedir ve biz onu beyaz siyah demeden herkes arasında eşit ölçülerde dağıtacağız."
Mervan b. Hakem o sırada Talha ve Zübeyr'e dönerek şöyle dedi: "İmamın bu konuşmasında kastettiği kimseler sizlersiniz, artık sizinle diğerleri arasında bir fark olmayacak."
Şerhi Nehcü'l-Belağa da bu hutbe daha ayrıntılı yer almaktadır:
"Ali, biatın ikinci gününde, cumartesi günü H.35, 19 Zilhicce günü minbere çıkarak şöyle buyurdu:
Ey insanlar, Ben sizleri Hz. Peygamberin yoluna götürüyorum. Size neyi emredersem ona uyun. Sizi neden men edersem ondan uzak durun.
(Sonra sağına ve soluna bakarak şunları ekledi):
Ey insanlar! Ben dünya dostu olmuş, eşsiz mülkler ve merkeplere ve sayısız hizmetçilere sahiplenmiş insanları bu gafletten uzaklaştırmak istediğim zaman sizler, Beni hor görmeyin ve demeyin ki: Ebu Tâlib oğlu bizi haklarımızdan mahrum etti.
Hz. Peygamberle olan dostluğu ile kendisini diğerlerinden üstün sanan kimse bilsin ki, üstünlük bu değildir.
Ancak Allah'ın ve Peygamberin nidasına cevap veren ve İslam'ı kabul eden kimse üstündür.
Bu durumda tüm Müslümanlar hukuk önünde birbirleriyle eşit sayılacaklardır.
Sizler, Allah'ın kullarısınız. Mal, Allah'ın malıdır. Ve sizler arasında eşit şekilde dağıtılacaktır.
Kimsenin kimseden bir üstünlüğü yoktur. Beytü'l-Mal'ın taksiminde Arap ve Acem bir tutulacaktır." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.