Peygamber Efendimiz ve dinimiz gizli değildir. Efendimizin her anı hatta aldığı nefes bile bilinmektedir. Zaten biz Müslümanların en büyük ideali, Peygamberimizin ‘Sünnet’ini, yani Efendimizin hal ve hareketlerini kendi hayatımızda tatbik etmektir. Güzelliğin, kardeşliğin, barışın kaynağı dinimiz İslam’dır. Bütün bu güzelliklerin kaynağı olan Peygamberimiz yanlışın yapılmasına da müsaade etmeyen bir kişilik sahibidir. "Kötü bir şey gördüğünüzde onu elinizle düzeltiniz, gücünüz yetmezse dilinizle düzeltiniz, buna da gücünüz yetmezse kalbinizle buğz ediniz" diyen sevgili Peygamberimizdir. Peygamberimiz hakkında çekilen film Müslümanlar adına bir gerçeği yansıtmamaktadır. Ancak bu çirkin sürecin içinde olanları bize tanıtmaktadır. ‘Merdi Kıpti şecaat arzederken sirkatin söyler’ sözü boşuna söylenmiş değil. Bu ancak onların ne kadar seviyesiz olduğunu gösterir.
Halk niçin bu çapta tepki vermektedir? Elbette yel kayadan ne koparır, ancak İslam ülkelerindeki hükümetlerin etkin tepkiyi verememesi, halkın tansiyonunu daha çok arttırmaktadır. Güya İslam ülkelerine insan hakları getirmeye soyunan batı ve işbirlikçileri dinimiz İslam ve kutsallarımıza karşı gereken hassasiyeti göstermemektedir.
Sonra olayın zamanlaması da çok ilginçtir. Tam da 11 Eylül İkiz Kule saldırılarının yıldönümünde yaşanıyor. Bu saldırıların ardından dönemin ABD Başkanı Bush, kamuoyuna bir açıklama yaparak ‘Haçlı Seferi’ni başlattığını ifade etmişti. Bundan sonra İslam ülkeleri tek tek işgal edilmeye başlandı. Batı, İslam coğrafyasını tamamen eline geçirmeden bu girişimlerinden vazgeçmeyecektir. İşgalini haklı gösterecek senaryolar üretmeye devam edecektir. ABD’de yaklaşan seçimler için kendi halkına dönük mesajlar vermek isteyecektir. Amerikan’ın kendi vatandaşları da uygulanan Ortadoğu politikaları konusunda rahat değiller. O halk da bir avuç Yahudi sermayedarın sömürgesi durumunda.
Bakın burada oynanan iki oyun var. Bir taraftan kendi halkına yönelik “Bakın görün, bunlar bize karşı saldırı halindeler; bunların ağzının payını verin” diyorlar. Diğer taraftan, İslam ülkelerindeki sözcülerine dönüp, dinlerarası diyalog çalışmalarını teşvik ediyorlar. Diyalog çalışmalarıyla Müslüman iğdiş edilmekte, kendi milletine ve din kardeşlerine karşı yabancılaştırılmaktadır. Bu iki davranış şekli işgal sürecinde birbirini beslemektedir.
Bütün bu yaşanan gelişmeler bölgemizde suların kısa sürede durulmayacağını gösteriyor. Önümüzdeki günler bugünleri de aratacak gibi görülüyor. ABD bölgemizdeki hesaplarından vazgeçmeyecektir. Buna karşılık, ABD’nin bölgede karşılaştığı direnç daha da artacaktır. Bölge halkı Arap baharından önceki günlerini aramaktadır. Örneğin yandaş basın yayın, Suriye’den göçen bütün Arapları, Esad karşıtı olarak göstermektedir. Oysa hiç de öyle değildir. İnsanlar evlerinden barklarından ortam sakinleşinceye kadar ayrılmıştır. Bölgeyi karıştıran ABD ve işbirlikçilere karşı sitemleri vardır.
Libya’daki elçilik baskınından sonra açıklama yapan Clinton, "Bugün birçok Amerikalı, hatta ben bile bu, özgürlüğünü kazanmasına yardım ettiğimiz bir ülkede, yıkımdan kurtardığımız bir kentte nasıl olabildi diye soruyor. Bu soru, dünyanın ne kadar karmaşık ve bazen de ne kadar şaşırtıcı olduğunu yansıtıyor" derken ne demek istiyor. Ortadoğu’nun ABD için bir bataklık olduğunu ifade ediyor.
Bu yaşanan olaylarda bir kere daha görülmüştür ki, İslam âleminin ABD’nin işgalci yüzü ile uyumu söz konusu değildir. Burada aracılara ihtiyaç vardır. İşte tam bu aşamada ABD daha fazla maşa kullanacaktır. Avcı kekliklerinin sayısını ve iş yoğunluğunu arttıracaktır. Gerek ülkemizdeki gerek İslam ülkelerindeki siyasiler bölge halkına rağmen böyle bir taşeronluk görevinden uzak durmalıdır.
Halk niçin bu çapta tepki vermektedir? Elbette yel kayadan ne koparır, ancak İslam ülkelerindeki hükümetlerin etkin tepkiyi verememesi, halkın tansiyonunu daha çok arttırmaktadır. Güya İslam ülkelerine insan hakları getirmeye soyunan batı ve işbirlikçileri dinimiz İslam ve kutsallarımıza karşı gereken hassasiyeti göstermemektedir.
Sonra olayın zamanlaması da çok ilginçtir. Tam da 11 Eylül İkiz Kule saldırılarının yıldönümünde yaşanıyor. Bu saldırıların ardından dönemin ABD Başkanı Bush, kamuoyuna bir açıklama yaparak ‘Haçlı Seferi’ni başlattığını ifade etmişti. Bundan sonra İslam ülkeleri tek tek işgal edilmeye başlandı. Batı, İslam coğrafyasını tamamen eline geçirmeden bu girişimlerinden vazgeçmeyecektir. İşgalini haklı gösterecek senaryolar üretmeye devam edecektir. ABD’de yaklaşan seçimler için kendi halkına dönük mesajlar vermek isteyecektir. Amerikan’ın kendi vatandaşları da uygulanan Ortadoğu politikaları konusunda rahat değiller. O halk da bir avuç Yahudi sermayedarın sömürgesi durumunda.
Bakın burada oynanan iki oyun var. Bir taraftan kendi halkına yönelik “Bakın görün, bunlar bize karşı saldırı halindeler; bunların ağzının payını verin” diyorlar. Diğer taraftan, İslam ülkelerindeki sözcülerine dönüp, dinlerarası diyalog çalışmalarını teşvik ediyorlar. Diyalog çalışmalarıyla Müslüman iğdiş edilmekte, kendi milletine ve din kardeşlerine karşı yabancılaştırılmaktadır. Bu iki davranış şekli işgal sürecinde birbirini beslemektedir.
Bütün bu yaşanan gelişmeler bölgemizde suların kısa sürede durulmayacağını gösteriyor. Önümüzdeki günler bugünleri de aratacak gibi görülüyor. ABD bölgemizdeki hesaplarından vazgeçmeyecektir. Buna karşılık, ABD’nin bölgede karşılaştığı direnç daha da artacaktır. Bölge halkı Arap baharından önceki günlerini aramaktadır. Örneğin yandaş basın yayın, Suriye’den göçen bütün Arapları, Esad karşıtı olarak göstermektedir. Oysa hiç de öyle değildir. İnsanlar evlerinden barklarından ortam sakinleşinceye kadar ayrılmıştır. Bölgeyi karıştıran ABD ve işbirlikçilere karşı sitemleri vardır.
Libya’daki elçilik baskınından sonra açıklama yapan Clinton, "Bugün birçok Amerikalı, hatta ben bile bu, özgürlüğünü kazanmasına yardım ettiğimiz bir ülkede, yıkımdan kurtardığımız bir kentte nasıl olabildi diye soruyor. Bu soru, dünyanın ne kadar karmaşık ve bazen de ne kadar şaşırtıcı olduğunu yansıtıyor" derken ne demek istiyor. Ortadoğu’nun ABD için bir bataklık olduğunu ifade ediyor.
Bu yaşanan olaylarda bir kere daha görülmüştür ki, İslam âleminin ABD’nin işgalci yüzü ile uyumu söz konusu değildir. Burada aracılara ihtiyaç vardır. İşte tam bu aşamada ABD daha fazla maşa kullanacaktır. Avcı kekliklerinin sayısını ve iş yoğunluğunu arttıracaktır. Gerek ülkemizdeki gerek İslam ülkelerindeki siyasiler bölge halkına rağmen böyle bir taşeronluk görevinden uzak durmalıdır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Atatürk mü? Kenan Evren mi? İşte gerçekler / 28.04.2025
- Kaybolan iğne evde aranır / 23.04.2025
- Dış politikanın kırılma noktası: Kıbrıs / 22.04.2025
- Algı yönetimi gölgesinde Suriye ve bölgesel tehditler / 20.04.2025
- Trump, Netanyahu ve Türkiye: Bölgedeki yeni denge / 15.04.2025
- Hoş Geldin Atatürk penceresinden Haydar Baş / 14.04.2025
- O’nun ışığı her geçen gün daha parlıyor / 13.04.2025
- Ekonomik buhrana karşı çözümümüz var / 09.04.2025
- Adalet mi dediniz hakkaniyet mi? / 05.04.2025
- Yunan bayramı, Türk dersi / 29.03.2025
- Kaybolan iğne evde aranır / 23.04.2025
- Dış politikanın kırılma noktası: Kıbrıs / 22.04.2025
- Algı yönetimi gölgesinde Suriye ve bölgesel tehditler / 20.04.2025
- Trump, Netanyahu ve Türkiye: Bölgedeki yeni denge / 15.04.2025
- Hoş Geldin Atatürk penceresinden Haydar Baş / 14.04.2025
- O’nun ışığı her geçen gün daha parlıyor / 13.04.2025
- Ekonomik buhrana karşı çözümümüz var / 09.04.2025
- Adalet mi dediniz hakkaniyet mi? / 05.04.2025
- Yunan bayramı, Türk dersi / 29.03.2025