Başımızı belaya koymayın

 

Millet olarak vekillerimize "Başı belalı bir milletiz, başımızı olmaz yere belaya koymayın." diye seslenmekten başka bir yapabileceğimiz kalmadı. Birde dua! Çevremizi saran milletlerin tarihten gelen husumetleri, topraklarımız üzerinde hesapları, içerden ve dışardan adeta kuşatma çemberine alındığımızın ayyuka çıktığı, hemen her gün vatan topraklarımız üzerinde askerlerimizin şehit edildiği,

Orgeneral Yaşar Büyükanıtın devir teslim töreninde yaptığı konuşmada; "cumhuriyetin kurulduğu günden bu güne, Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesi ve ulusu ile bölünmez bütünlüğü ve cumhuriyetin temel ilkeleri hiçbir zaman bu boyutlarda tartışma konusu olmamıştı."

"Bu söylediklerimi, üzüntü ile ifade ediyor ve bir gerçeği vurgulamak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bugüne kadar hiçbir zaman, bu kadar tehditle aynı anda karşı karşıya gelmemiştir."

"Türkiye'nin çevresinde oluşan bu belirsizlikler ve risklere ilave olarak, silahlı bölücü terörün dışında, silahsız terör diyebileceğim iç ve dış oluşum ve girişimlerle Türkiye Cumhuriyeti'nin üniter yapısına hiç bu kadar saldırılmamıştır." gibi ifadelerle izah etmeye çalıştığı şu dönemde, teskereye "evet" denildiği takdirde başımızın belaya gireceği görülmektedir.

Lübnan'a asker gönderme meselesi, maalesef kamuoyunda fazlaca aydınlatılamadı. Millete sorulmadı. Sizin bu yazıyı okuduğunuz sıralarda büyük ihtimal vekiller ikna turlarında vicdanları ile baş başa kalmış vaziyettedirler.

Yapılan bütün kamuoyu yoklamalarında ve anketlerde Lübnan'a asker göndermeye "hayır" denmesine rağmen eğer hala "evet" denildiği takdirde millet ve vekillik meselesi yara almış olacaktır.

Başbakanın yaptığı basın açıklamalarında, ulusa sesleniş programında konuştuğu şey milletin vicdanlarını etkileme faaliyetidir. Başbakanın "Lübnan'a asker göndermenin tamamıyla insani amaçlara yönelik olduğunu" söylemesine rağmen, Bağımsız Türkiye Partisi lideri Prof. Dr. Haydar Baş konunun hiç de öğle olmadığını ifade etmektedir.

BTP lideri Baş,  AKP hükümetinin Lübnan'a asker gönderme kararının ne demek olduğunu ise şöyle izah etmektedir: "Türkiye'ye diyor ki ABD; 'burada İsrail ciddi bir darbe aldı. Oraya seni bekçi yapacağım. Hizbullah'ı kollayacaksın, elini kolunu bağlayacaksın. İsrail'e orada istediği gibi geçiş yaptıracaksın.' Barış Gücü dedikleri Hizbullah'ın elini tutacak adamlar demektir. Bu tamamen BOP'u hayata geçirmek için onlara taşeronluk yapmaktır. Biz parti olarak buna tamamen karşıyız."

Türkiye'nin bu taşeronluk oyununa gelmemesi gerektiği uyarısında bulunan Baş, Türkiye'nin Lübnan'a hangi şartlarda asker gönderilebileceğini de şöyle açıkladı: "Eğer Lübnanlının can- mal namusunun teminat altına alınması söz konusu ise  ne BM iradesinde, ne şunun ne bunun iradesinde değil, Türk milletinin iradesinde bir koruma gücü olarak kabul edilirse elbette biz de orada Barış Gücü olarak bulunuruz. Ama böyle bir iradenin olması mümkün olmadığı için Türk askerinin Barış Gücü adı altında oraya gitmesi Lübnanlının elini kolunu bağlamak demektir."

Çıkarılan BM kararının "Hizbullahı silahsızlandırmak" olduğunu kamuoyu bilmesine rağmen, hala Başbakanımız çıkıp; "bizden orada Hizbullahı silahsızlandırmak görevi istenirse oradan çekiliriz" diye bilmektedir. Hükümet tarafından yapılan açıklamalar bilgilendirmeden çok, sadece "çıkarılacak karara kılıf arama" açıklamalarıdır.

AB ve BOP uğruna yapılanlar ve yapılacaklar eğer teskere çıkarılacak olursa daha da hız kazanacağa benzemektedir. Vekillere millet olarak diyoruz ki; bu teskereye "hayır" deyiniz!