Tükendim.
Sen hiç aşktan pare pare olmuş maşukun yağmurdan sonra gözlerinde yeşeren hüznü gördün mü?
Gördün mü sen o maşukun gözlerinde yeşeren hüznün kaç vefasız tarafından boğulduğunu?
Gördün mü o hüznün içinde kaç vefasızın gözlerinin yattığını?
Ve o maşukun günden güne silindiğini defterden, gördün mü?
* * *
Aşıkların aşk yolunda giderken yoruldukları ve çıkamadıkları yokuşlar var; o hüzündü. Aşıkların yüreklerine aşk öyle oturur ki orda sevgililerin ay parçası yüzlerini unutuverirler. Ne yapacaklarını şaşırırlar. Rüzgarın önünde boynu bükük bir karanfile dönerler. Gülgüne bakamazlar artık. Çünkü güneşten daha cesur gözler çevrilir üzerine. Bir bakışı bir ömre sığabilen gözlerdir onlar. Dudaklardaki tebessümü donduran gözlerdir. Yüzlerdeki çizgileri derinleştiren gözlerdir.
* * *
Heyhat.
O bir şeyleri kopardı yüreğimin ağacından. Bilemedim gecenin bu kadar çabuk biteceğini. Ne hoş ki bana karanfili öpmeyi öğretti. Artık yüreğimdeki ağacın meyvesine ihtiyacım yok.
Bir şeyler onu anımsatsın bana. Aşka ve akşam vaktine inandığım gibi başka bir şey de istemem. Figanım aşkın üzerinde yükselen insanları boğsun yeter. Cesur aşklara gebe olanlara adayabilirim kendimi. Bir tarafım ezik olsa da adayabilirim.
Bahçesinde aşk çiçekleri büyüten insanlar merhem olur ancak bizim yaramıza. Çünkü ancak onlar bilirler yüreğimizdeki yangının şiddetini. Ve bilirler aşkı kalbimizden dilimize taşıdığımızı. Ve oradan savurduğumuzu yerin yüzüne. Bilirler.
* * *
Sen hiç aşktan pare pare olmuş bir maşukun yağmurdan sonra gözlerinde yeşeren hüznü gördün mü? Gözlerinle dudaklarının resmini çizen bakışların gizemini çözebildin mi? Karanlık bir odanın kasvetindeki rengin aşk ile nasıl iki sevgiliyi bağrında barındırdığının mısraını kulağına fısıldayan olmadı mı? Sana işlemeli bir mendil uzatacak bir sevdan olmadı mı? Sahiden sen sevda nişanını yakana takmadın mı? Gözlerini küçülten, kalbini büyüten bir türkü söyleyen olmadı mı sana?
Yazık!
O ışıklı salonlarda senin adının kavisler çizerek duvarlara yapışması bundan dolayı mı? Böyle uyanılmaz artık. Gözlerini çıkartmanın zamanı geldi. Gafına ağıtlar yak önce. Ve gör düşünde o patikayı. Bil ki dünü hiç kimse sevmez ama herkes ister onu. İşte o zaman aşkın güçlü ve büyük bir rüzgar olduğunu anlayabilirsin.
* * *
Keşke gözlerin değmeseydi kalbime. Keşke beni eritseydi aşk. Yok olsaydım aşkın içinde. Ama sen bana karanfili öpmeyi öğrettin.
Gece ile yoğrulan bir yüreğim vardı benim. Saklardım onu gecenin en siyah yerinde. Rüzgarın saçlarımı okşaması gibiydi gözlerin üzerime çevrildiği andaki halim. Yaralanırdım bin yerimden. Bir tebessüm yokluğu sarardı bedenimi.
Yalnız uçan bir kuş gibiydim yüreğinin semasında. Bulutlarını parçalayacak gibi uçardım. Ama yine de ağladım yüreğinin bahçesindeki çiçekleri koklayamadan bitişime.
* * *
Gözlerin üstüme çevrildiğinde titrerdim, bakışının heybetinden korkardım, karşında eririm diye. İyi ki güneş habersiz bizden, iyi ki karanfili öpmeyi öğrettin bana.
Sen hiç aşktan pare pare olmuş maşukun yağmurdan sonra gözlerinde yeşeren hüznü gördün mü?
Gördün mü sen o maşukun gözlerinde yeşeren hüznün kaç vefasız tarafından boğulduğunu?
Gördün mü o hüznün içinde kaç vefasızın gözlerinin yattığını?
Ve o maşukun günden güne silindiğini defterden, gördün mü?
* * *
Aşıkların aşk yolunda giderken yoruldukları ve çıkamadıkları yokuşlar var; o hüzündü. Aşıkların yüreklerine aşk öyle oturur ki orda sevgililerin ay parçası yüzlerini unutuverirler. Ne yapacaklarını şaşırırlar. Rüzgarın önünde boynu bükük bir karanfile dönerler. Gülgüne bakamazlar artık. Çünkü güneşten daha cesur gözler çevrilir üzerine. Bir bakışı bir ömre sığabilen gözlerdir onlar. Dudaklardaki tebessümü donduran gözlerdir. Yüzlerdeki çizgileri derinleştiren gözlerdir.
* * *
Heyhat.
O bir şeyleri kopardı yüreğimin ağacından. Bilemedim gecenin bu kadar çabuk biteceğini. Ne hoş ki bana karanfili öpmeyi öğretti. Artık yüreğimdeki ağacın meyvesine ihtiyacım yok.
Bir şeyler onu anımsatsın bana. Aşka ve akşam vaktine inandığım gibi başka bir şey de istemem. Figanım aşkın üzerinde yükselen insanları boğsun yeter. Cesur aşklara gebe olanlara adayabilirim kendimi. Bir tarafım ezik olsa da adayabilirim.
Bahçesinde aşk çiçekleri büyüten insanlar merhem olur ancak bizim yaramıza. Çünkü ancak onlar bilirler yüreğimizdeki yangının şiddetini. Ve bilirler aşkı kalbimizden dilimize taşıdığımızı. Ve oradan savurduğumuzu yerin yüzüne. Bilirler.
* * *
Sen hiç aşktan pare pare olmuş bir maşukun yağmurdan sonra gözlerinde yeşeren hüznü gördün mü? Gözlerinle dudaklarının resmini çizen bakışların gizemini çözebildin mi? Karanlık bir odanın kasvetindeki rengin aşk ile nasıl iki sevgiliyi bağrında barındırdığının mısraını kulağına fısıldayan olmadı mı? Sana işlemeli bir mendil uzatacak bir sevdan olmadı mı? Sahiden sen sevda nişanını yakana takmadın mı? Gözlerini küçülten, kalbini büyüten bir türkü söyleyen olmadı mı sana?
Yazık!
O ışıklı salonlarda senin adının kavisler çizerek duvarlara yapışması bundan dolayı mı? Böyle uyanılmaz artık. Gözlerini çıkartmanın zamanı geldi. Gafına ağıtlar yak önce. Ve gör düşünde o patikayı. Bil ki dünü hiç kimse sevmez ama herkes ister onu. İşte o zaman aşkın güçlü ve büyük bir rüzgar olduğunu anlayabilirsin.
* * *
Keşke gözlerin değmeseydi kalbime. Keşke beni eritseydi aşk. Yok olsaydım aşkın içinde. Ama sen bana karanfili öpmeyi öğrettin.
Gece ile yoğrulan bir yüreğim vardı benim. Saklardım onu gecenin en siyah yerinde. Rüzgarın saçlarımı okşaması gibiydi gözlerin üzerime çevrildiği andaki halim. Yaralanırdım bin yerimden. Bir tebessüm yokluğu sarardı bedenimi.
Yalnız uçan bir kuş gibiydim yüreğinin semasında. Bulutlarını parçalayacak gibi uçardım. Ama yine de ağladım yüreğinin bahçesindeki çiçekleri koklayamadan bitişime.
* * *
Gözlerin üstüme çevrildiğinde titrerdim, bakışının heybetinden korkardım, karşında eririm diye. İyi ki güneş habersiz bizden, iyi ki karanfili öpmeyi öğrettin bana.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Burak Us / diğer yazıları
- Bitmeyen hasret... / 31.08.2004
- Kuyu başında edilmiş yemin ya da gülperi ıslığı / 28.08.2004
- Bana karanfili öpmeyi öğrettin / 18.08.2004
- Hangi mevsime yemin edeyim / 26.06.2004
- Kuyu başında edilmiş yemin ya da gülperi ıslığı / 28.08.2004
- Bana karanfili öpmeyi öğrettin / 18.08.2004
- Hangi mevsime yemin edeyim / 26.06.2004