Kerbelâ; insanlık tarihi boyuncu var olan hak-bâtıl mücadelesinin zirve noktasına oturmuş bir olaydır. Kulun, Kerbelâ olayına bakış açısı onun tarafını ve safını belirlemektedir.Kerbelâ'daki Hüseynî duruş; imâmeti hak etmeyen Yezid şahsında Hz. Âdem'den bu yana yapılan şeytana karşı verilen mücadeledir. Bu mücadeleyi, Hz. İbrahim, Nemrut tarafından ateşe atılma pahasına doğru bildiğini tevil etmeden, kıvırmadan, dimdik vakarıyla bâtıla karşı yapmıştır.Hz. Hüseyin'in davası hilafet, iktidar, saltanat davası değildi. Onun davası, Cenab-ı Hakk'ın O'na verdiği görevi, murad-ı İlâhiyi bihakkın yerine getirmekti. Onun içindir ki, başına gelecekleri bile bile canı pahasına Sevgilinin emrini yerine getirmek için kıyâm etmiştir. Bu kıyâmda, Sevgilinin muradı uğruna sadece canını değil, o mübarek başını, kolunu, bacağını, gövdesini; her bir azasını isteyerek vermiştir. Çünkü Sevgili uğruna yapılan her fedakârlık O'na daha da yakın olmak; O'nun emrini her bir zerresi ve hücresi ile yerine getirmek demekti.Eğer O, bunu Tasua gecesi Maşukuyla karşı karşıya geldiği an, "Ölümüm, hayatım, sevdiklerim bu dünya için bana vermiş olduğun bütün nimetler Senin uğruna her bir zerreme kadar feda olsun ya Rabbel Âlemin" dememiş olsaydı, Hz. İbrahim'i ateşten kurtaran Cenab-ı Hakk Onu ve Onun mübarek her bir zerresini muhafaza ederdi ki o mübarek yüz, Cennet gençlerinin efendisinindi ve âlemlerin yüzüsuyu hürmetine yaratıldığı Habibinin dudaklarının dokunduğu o ana kadar dünyaya gelmiş-geçmiş en güzel yüz idi.Biz burada Âşıkla-Maşukun birbirleri uğruna yaptıkları fedâkarlığı müşahhas bir şekilde görmekteyiz.Bâtıla karşı olan bu yüce duruşu sadece ve sadece Ehl-i Beyt -kendi çıkarına ters düşse de- bihakkın yerine getirmiştir.Milli Mücadele'de onca engelleme ve imkânsızlıklara rağmen haçlıya karşı dimdik duruşu yine Ehl-i Beyt soyu olan M. Kemal Atatürk yapmıştır. Sözde şeyh taifesi İngiliz, Fransız, ABD sevenleri olarak onlardan medet umarken M. Kemal, Hüseynî duruş sergileyerek sadece milletin özvarlığı ve imanı ile mücadeleyi vermiştir.Nasıl bir haksızlıktır ki, bu duruş sahibini milletin gözünü sakal ve cübbeleriyle boyayarak dinsizlikle suçlamaya kadar gitmişlerdir. Gerçi buna şaşırmamak gerek, çünkü Hz. Hüseyin'i şehit edenler de İslam adına şehit etmişlerdi.Artık ahir zamanın ahirine geldiğimiz şu günlerde, bu milletin uyanması, feraset ehli olması gerekmektedir. Sözde değil özde ve gerçek mü'min olan Hüseynî duruşa sahip, hak dava sahibi o mübarek insanla beraber olmalıdırlar. O insan ki, şu zamanda milletin tek kurtuluşu olan Ehl-i Beyt gemisinin kaptanı Prof. Dr. Haydar Baş Hocamdan başkası değildir.Bu millet bilmelidir ki, o gemiye binmezlerse zamanında Hz. Hüseyin'e sahip çıkmayıp sonradan pişman olan Kûfeliler gibi pişman olup Hz. Hüseyin'in evladı Hz. Mehdi'nin (a.s.) değil Deccal'in yanında olacaklardır.
Ayşe Özilhan / diğer yazıları
- Sözde değil, özde Hz. Hüseyin'le olmak / 14.11.2014