... Mustafa Kemal'in yaşamının 1896-1898 seneleri arasındaki dönemi Manastır'da geçmiştir. Bu sırada Sırbistan ve Bulgaristan Manastır'daki Slavları kendine bağlamak için kiliseleri vasıtasıyla amansız bir mücadeleye girişmişti.
Yunanistan, Ortodoksları yanına çekmeye çalışıyordu. Fener Rum Patrikhanesi Makedonya Ortodokslarının, Bulgar ve Sırp kiliselerine kayışına engel olmaya çalışıyordu.
Manastır'da o dönemde iki tane Amerikan misyoner koleji bulunmaktaydı. Tarih boyunca savaşların inançların sözcülüğünü yaptığını ısrarla vurguluyoruz. O dönemde de manzara böyleydi ve Mustafa Kemal inanç üzerinden devam eden ve bağımsızlık mücadelesine dönüşen kaynamayı müşahade ediyordu. Manastır yıllarında, Osmanlı İmparatorluğu'nda Hıristiyan inancının öne çıkartılarak başlayan çözülmenin farkındaydı.
Mustafa Kemal'in Fransız devriminden etkilendiğini iddia edenler, İstiklal Savaşı'nın Hıristiyanlara karşı yapıldığını neden düşünmezler? İddiaların tam tersine, Manastır dönemi Mustafa Kemal'in, İslam inancına daha da bağlandığı bir dönem olacaktır. Genç subay adayı arkadaşlarına durum tespiti olarak neler söylemiştir:
"Altı yüz yıl kadar önce Anadolu'da doğan Osmanlı İmparatorluğu, 350 yılda Viyana kapılarına kadar ilerledi. İmparatorluğu güçlendiren manevî faktörler zayıfladığı için yavaş yavaş Viyana, Budapeşte, Belgrad elden çıktı. Artık bir avuç Rumeli toprağına sığındık." (Gündüz, s.34,35.)
Mustafa Kemal genç subaylara, "manevî faktörler yani inanç zayıfladığı için çözülme başladı, dikkat edin" uyarısı yapmıştır. Devrimlerinde İslam'ı engel görmesi konusu ise tamamen yalandır. Zira, Atatürk'ün padişah ve saltanatta olan yetkileri kendinde toplamak yerine millet egemenliğine devretmesi dahi gördüğü İslam terbiyesi ile alakalıdır.
İslam inancında kul Allah'a karşı mesuldür. Kulluğun gereği aldığı nefesten verdiği nefese kadar yaptıklarının hesabını vereceği inancıyla yaşar. Yine kişi sahip olduklarından hesaba çekilecektir. Yani eli olmayan bir kişiye eliyle yapabileceği hırsızlık için bir sual olmayacaktır. Cenabı-ı Hakk'ın sünnetullahı her insan yeryüzünde Allah'ın halifesidir. Herkes Allah'a karşı aynı mesuliyetlere sahiptir. İşte egemenliğin tek kişiden alınıp, milletin tamamına devredilmesi de, devlet idaresinden doğacak mesuliyetin herkese yayılması olarak okunmalıdır.
Bakınız Mustafa Kemal, egemenliğin millete devredilmesini kendi ifadeleri ile, Hz. Peygamberin, "Kavmine hizmet eden kavmin efendisidir" hadisine bağlamaktadır:
"… Biz ve bütün İslam âlemi için yüce ve mukaddes ve manevî bir irtibat noktası olan hilafet makamı dahi bütün İslam âlemiyle beraber, bütün milletimiz tarafından belki daha kuvvetli derin hissiyat ile yüce ve mukaddestir. Fakat efendiler, bu yüce makamın kudsiyetini hürmetkârane takdis etmiş olmakla beraber, bu makamda oturacak zatı hiçbir vakitte efendi yapmak söz konusu değildir. Şeriat-ı gara-yi Muhammediye (İslamiyet) ile bağdaştırılabilir değildir. 'Seyyidülkavim hadimihüm' buyurmuşlardır. Millete efendilik yoktur, hizmet etmek vardır. Bu millete hizmet eden onun efendisi olur." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, cilt 12, 3. Baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul 2015, s.124.)
(devam edecek...)
- Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye ayağı / 24.10.2024
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-II / 10.12.2020
- Mustafa Kemal ile beraber hareket dönemi-I / 09.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-VI / 08.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-V / 07.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-IV / 04.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-III / 03.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-II / 02.12.2020
- Ankara millî şahlanışa katılıyor-I / 01.12.2020