Dünden devam ediyoruz…
Yüzbaşı, çavuşlarına karşı sert davranıyor, yeni erlere karşı ise fazla sevgi ve ilgi gösteriyordu.
Onların herhangi bir şekilde azarlanmasına, hırpalanmasına gönlü razı olmadığını ısrarla söylüyordu.
Hâlbuki talimlerde, Türkçe bilmedikleri için, çavuşların söylediklerini iyi anlayamayan kimi erlerin yanlış hareketlerinin, zaman zaman çavuşların sabırlarını tükettiği, sertçe davranışlarına yol açtığı da oluyordu.
Bir gün yüzbaşı, bu yolda hareketten kendini alıkoyamayan bir çavuşunu mimlemiş ve talimden dönüldükten sonra, birlikte oturduğumuz bölük komutanlığı odasına çağırtmıştı.
Takım komutanıyla birlikte gelerek yüzbaşısını saygıyla ve askerce selâmlayan çavuş, yirmi beş yaşlarında dinç ve yakışıklı, ince bıyıklı, elmacık kemikleri fazla kabarık, uyanık bir Türk çocuğu idi.
Yüzbaşı, onu ulusal onurunu ağır şekilde hançerleyen 'Türk!' sözleriyle azarlamaya başlamıştı.
'Sen nasıl olur da seçkin Arap ırkına bağlı, Peygamberimiz Efendimizin mübarek soyundan olan bu çocuklara sert davranır, ağır söz söyler, onların kalbini kırarsın. Kendini bil, sen, onların ayağına su bile dökmeye lâyık değilsin…'
Gibi gittikçe anlamsızlaşan, fakat yaşlı yüzbaşının samimî inancından kuvvet alan sözlerle hakaret ediyor, gittikçe asabileşiyordu.
Ben dikkatle çavuşun yüz ifadesini izliyordum. Başlangıçta üstünde bir babaya duyulan saygının içtenliği okunan çizgiler sertleşmeye, içten gelen haklı bir isyanın ateşleri gözlerinde okunmaya başlamıştı.
Fakat gerçekten emre uymanın simgesi olan her Türk askeri gibi bu da iç duygularını frenlemesini bildi.
Sessizce göz pınarlarından dökülmeye başlayan yaş damlaları, yanaklarında birbirini kovalayarak bıyıkları üstünde toplanıyor ve kendini böylece yatıştırmaya çalışıyordu.
Ben, bir taraftan üzgün ve sinirli, bu sahneyi seyreder ve söylenenleri dinlerken, bir yandan da içimde bir isyan duygusu şahlanıyor ve şöyle düşünüyordum:
O erin bağlı olduğu ulus, birçok bakımdan soyu temiz olabilirdi. Fakat çavuşun, yüzbaşının ve benim bağlı olduğumuz ulusun da tarihleri şerefle dolduran büyük ve soylu bir ulus olduğu da bir an şüphe götürmez bir gerçekti.
Türklük hakkındaki o günkü görüş ise, doğrudan doğruya Türk aydınlarının kendi kendini bilmemesinden ve başka uluslarda şu veya bu sebeple üstünlük varsayarak, kendini onlardan aşağı görüp nefsine olan güveni yitirmesindendir.
Artık bu yanlış görüşe son vermek, Türklüğümüzü bütün soyluluğu ile tanımak ve tanıtmak gerekmektedir' dedim ve o andan beri inandığım bu gerçeğe bütün Türklerin inanmasını, bununla övünüp kendine güvenmesini ülkü bildim."
Atatürk bu ülküsünü gerçekleştirdi. Ne ile gerçekleştirdi? İmanındaki samimiyet ile cesaret ile bilgi ile insanımızdan aldığı güç ile.
Atatürk bu milletin tarihi çok iyi bildiği gibi milli ve manevi yönlerini de çok iyi biliyordu. Çünkü O bu milletin evladıydı ve gerçek bir iman ehliydi.
İşin ilginç tarafı kendini Atatürkçü, milliyetçi ve de muhafazakâr-dinci olarak tabir edenler, 'Atatürk'ün imanını' bir türlü hazmedemediler.
Çünkü Atatürk, imanının sadakasını bunlara verse hepsi mükemmel insan olur. İnsan olmak istemediklerinde Atatürk'e saldırdılar. Haliyle daha çok insanlıktan çıktılar.
Dindar Atatürk'ten neden korkuyorlar
Evet, soru bu. Cevabı ise Merhum Prof. Dr. Haydar Baş hocamızdan alalım:
"Bir düşününüz; Türk Milleti Müslüman, onu kurtaran lider dinsiz; Türk milleti, Allah'ı peygamberi Muhammed Mustafa'yı biliyor ve seviyor, Atatürk bunları tanımıyor. Böyle dinden uzak bir liderin, canı ile vatan savunması yapmasına imkân var mıdır?
Kendisine küçücük bir hediye getirene teşekkür etmeyi nezaketten sayanlar, koskoca bir vatanı, bayrağı, bağımsızlığı armağan edene neden dinsiz yaftasını reva görmekteler?
Bizler, dindar Atatürk'ten kaçanların siyasette sığındıkları en büyük liman olan, "dindar millet, dinsiz devlete karşı" söylemlerini bozduk.
Cumhuriyet tarihinin en büyük yalanını ifşa ettik. Atatürk dindarsa ve milleti ile buluşursa, din bezirgânlığı yaparak siyasette tutunanlar neyle milleti kandıracaklar?
Zira Türk Milletinin Ata'sı, İslam esası olarak namaz kılmaya, oruç tutmaya, zekâta, hacca, humusa, cihada, emribi'l-maruf nehyi ani'l-münkere, Allah için sevmeye ve Allah için buğzetmeye inanıyordu.
Yine Türk Milletinin Ata'sı, Allah'ın eşi ve benzeri olmadığına, Allah'ın peygamberlerine, ölüme ve dirilmeye, Allah'ın adil olduğuna ve İmam Ali Efendimizin hilafetine iman etmişti. Yoksa Atatürk'e dinsiz denmesinin bir nedeni de İmam Ali Efendimize olan sevgisinden midir?
Kısaca biz, Türk Milleti adına çok büyük bir vazife icra ettiğimize eminiz. Dindar Türk milleti, dindar lideri ile tanıştırıldı." (Prof. Dr. Haydar Baş)
Atatürk ile milletimiz arasına kim girdi?
"Türk'ler mert, saf ve güvenilir insanlardır. Bilhassa dini ve manevi bahislerde kimsenin yalan söyleyeceğine asla ihtimal vermezler. Kandırmamız hiç zor olmadı..." İngiliz casusu Arminius Vambery ( Reşid Paşa )
"Türklerin yolları İslam ile kesilebilir. Bu milleti ne kadar karanlığa itersek, bölgedeki çıkarlarımıza o kadar hizmet etmiş oluruz." (Joseph Grew ABD eski Türkiye Büyükelçisi)
"Yapılması gereken Atatürk ün hem din, hem de kürt düşmanı olduğu fikrinin yayılmasıdır." (Kurt Ziemke)
"Türkiye Atatürk ün mirasını reddetmelidir." (Samuel Huntington)
"Amerikan kontrolünde bir halife ile İslam dünyasını yönetmek bizim için en masrafsız yoldur." (Bill Clinton, ABD eski başkanı)
Siyasette, camide, sokakta, ekranda Atatürk'ün maneviyatına dil uzatan görürseniz bilin ki onların babası yukarıda bir kaçını verdiği kişilerdir.
- Türkiye’yi batırdı ama Suriye’yi ayağı kaldıracak! / 25.12.2024
- Bu sorumluluğu tarih değil ABD yükledi / 23.12.2024
- İslam’da fakirlik sınırı / 22.12.2024
- ABD, Şam’a indi / 21.12.2024
- Doğu'nun kızı Butto, Alman kızı Merkel ve Erdoğan / 20.12.2024
- İsrail endişeli, Yunanistan ise panikteymiş / 19.12.2024
- AKP döneminde 28 Şubat manzaraları / 18.12.2024
- Türkiye’yi soracak olursanız! / 16.12.2024
- İsrail için milli stratejiler - 2 / 15.12.2024