Atatürk, annesinin mezarının başında
Molla Zübeyde, belki de çok az Müslüman’ın düşünebileceği bir hassasiyetle malının taksimini yapmıştır
30.03.2025 00:47:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Molla Zübeyde, belki de çok az Müslüman'ın düşünebileceği bir hassasiyetle malının taksimini yapmıştır. Bu yazılı vasiyetidir.
Molla Zübeyde ölmeden evvel yanında bulunan Latife Hanım'a yazılı vasiyetinin dışında bir vasiyet bırakmıştır.
Zübeyde Hanım son saatlerinde yanında bulunan Latife Hanım'a ayrıca bir vasiyet yazdırmıştır. Latife Hanım ölüm haberini ilk önce İzmir Valisi Mustafa Abdülhak (Renda)'ya bildirmiş, vali de büyük bir cenaze töreni hazırlatmıştı.
Latife Hanım ilk gece İzmir'in tanınmış hafızlarından tam 33 kişiyi çağırarak sabaha kadar hatim yaptırmış ve hatim duası üç gün sürmüştür.
(...) Latife Hanım, siyah bir manto giymiş, siyah peçe örtmüş, cenaze alayına katılmak istemişti fakat ailesinin ve din adamlarının, 'İslam'da kadın cenazeye katılmaz' diyerek engel olmaları üzerine bir faytona binerek cenazeyi arkadan takip etmiştir.
Latife Hanım, kabirde yüzlerce gümüş mecidiye sadaka dağıtmış, kırkında Mevlit okutmuş, 52. gecesinde de aşure yaparak fakire fukaraya dağıttığı gibi hatimler indirerek bu mübarek kadına karşı duyduğu sevgi ve şükran borcunu ödemiştir."
Salih Bozok, Mustafa Kemal'in, annesinin ölüm haberini Eskişehir'de aldığını yazar. Eskişehir'den, İzmir'e geçerken de, yolda Latife Hanım'la evlenme kararını açıklamıştır.
(Latife Hanım'ın babası Muammer Bey) Fevzi, Kazım Karabekir Paşalar da beraber oldukları halde validelerinin kabirlerini ziyarete gidildi. Paşa'nın orada irad ettiği nutuk şöyledir:
(.) Burada yatan validem zulmün, cebrin, bütün milleti felaket uçurumuna götüren bir keyfi idarenin kurbanı olmuştur.
(.) Abdülhamit devrindeydi.1320 (1904) tarihinde mektepten henüz erkan-ı harp (kurmay yüzbaşısı) olarak çıkmıştım. Hakikaten beni bir gün aldılar ve baskı yönetiminin zindanına koydular.
Validem bundan ancak hapishaneden çıktıktan sonra haberdar olabildi. Ve derhal beni görmeye koştu. İstanbul'a geldi. Fakat orada kendisiyle ancak 3-5 gün görüşmek nasip oldu.
Çünkü tekrar idareye-i müstebidenin hafiyeleri, casusları, cellatları ikametgâhımızı sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi. Validem ağlayarak arkamdan takip ediyordu. Sürgünde geçirdiğim seneleri, anam gözyaşı ve ıstırap içinde geçirmiştir.
(.) Erzurum'dan, İstanbul'a gönderdiğim zaman validem, bu adamın yalnız olarak geldiğinden haberdar olduğu dakikada benim hakkımda, halife ve padişah tarafından verilmiş idam kararının infaz edildiğini zannetmiş ve bu zan kendisini felce düçâr etmiştir.
(...) İkametgâhı bin bir türlü sebep ve vesilelerle basılır, aranır, kendisi rahatsız edilirdi.
Validem 3-5 senenin gece ve gündüzlerini gözyaşları içinde geçirdi. Bu gözyaşları ona gözlerini kaybettirdi.
(...) Ona kavuşabildim ki, artık maddeten ölmüştü. Yalnız manen yaşıyordu. Validemin ruhuna yüklendiğim vicdan yeminimi tekrar edeyim:
Validemin mezarı önünde ve Allah'ın huzurunda and içiyorum, bu kadar kan dökerek milletin egemenliğini muhafaza ve müdafaası için icap ederse validemin yanına gitmekte asla tereddüt etmeyeceğim.
Ulusal egemenlik uğrunda canımın vermek benim için vicdan ve namus borcu olsun."
Bu asil Müslüman Türk kadını, evladına; vatanın bağımsızlığı ve milletin egemenliğine çıktığı yolda hep uzaktan duaları ile destek olmuştur." (Prof. Dr. Haydar Baş, Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 107)
Molla Zübeyde ölmeden evvel yanında bulunan Latife Hanım'a yazılı vasiyetinin dışında bir vasiyet bırakmıştır.
Zübeyde Hanım son saatlerinde yanında bulunan Latife Hanım'a ayrıca bir vasiyet yazdırmıştır. Latife Hanım ölüm haberini ilk önce İzmir Valisi Mustafa Abdülhak (Renda)'ya bildirmiş, vali de büyük bir cenaze töreni hazırlatmıştı.
Latife Hanım ilk gece İzmir'in tanınmış hafızlarından tam 33 kişiyi çağırarak sabaha kadar hatim yaptırmış ve hatim duası üç gün sürmüştür.
(...) Latife Hanım, siyah bir manto giymiş, siyah peçe örtmüş, cenaze alayına katılmak istemişti fakat ailesinin ve din adamlarının, 'İslam'da kadın cenazeye katılmaz' diyerek engel olmaları üzerine bir faytona binerek cenazeyi arkadan takip etmiştir.
Latife Hanım, kabirde yüzlerce gümüş mecidiye sadaka dağıtmış, kırkında Mevlit okutmuş, 52. gecesinde de aşure yaparak fakire fukaraya dağıttığı gibi hatimler indirerek bu mübarek kadına karşı duyduğu sevgi ve şükran borcunu ödemiştir."
Salih Bozok, Mustafa Kemal'in, annesinin ölüm haberini Eskişehir'de aldığını yazar. Eskişehir'den, İzmir'e geçerken de, yolda Latife Hanım'la evlenme kararını açıklamıştır.
(Latife Hanım'ın babası Muammer Bey) Fevzi, Kazım Karabekir Paşalar da beraber oldukları halde validelerinin kabirlerini ziyarete gidildi. Paşa'nın orada irad ettiği nutuk şöyledir:
(.) Burada yatan validem zulmün, cebrin, bütün milleti felaket uçurumuna götüren bir keyfi idarenin kurbanı olmuştur.
(.) Abdülhamit devrindeydi.1320 (1904) tarihinde mektepten henüz erkan-ı harp (kurmay yüzbaşısı) olarak çıkmıştım. Hakikaten beni bir gün aldılar ve baskı yönetiminin zindanına koydular.
Validem bundan ancak hapishaneden çıktıktan sonra haberdar olabildi. Ve derhal beni görmeye koştu. İstanbul'a geldi. Fakat orada kendisiyle ancak 3-5 gün görüşmek nasip oldu.
Çünkü tekrar idareye-i müstebidenin hafiyeleri, casusları, cellatları ikametgâhımızı sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi. Validem ağlayarak arkamdan takip ediyordu. Sürgünde geçirdiğim seneleri, anam gözyaşı ve ıstırap içinde geçirmiştir.
(.) Erzurum'dan, İstanbul'a gönderdiğim zaman validem, bu adamın yalnız olarak geldiğinden haberdar olduğu dakikada benim hakkımda, halife ve padişah tarafından verilmiş idam kararının infaz edildiğini zannetmiş ve bu zan kendisini felce düçâr etmiştir.
(...) İkametgâhı bin bir türlü sebep ve vesilelerle basılır, aranır, kendisi rahatsız edilirdi.
Validem 3-5 senenin gece ve gündüzlerini gözyaşları içinde geçirdi. Bu gözyaşları ona gözlerini kaybettirdi.
(...) Ona kavuşabildim ki, artık maddeten ölmüştü. Yalnız manen yaşıyordu. Validemin ruhuna yüklendiğim vicdan yeminimi tekrar edeyim:
Validemin mezarı önünde ve Allah'ın huzurunda and içiyorum, bu kadar kan dökerek milletin egemenliğini muhafaza ve müdafaası için icap ederse validemin yanına gitmekte asla tereddüt etmeyeceğim.
Ulusal egemenlik uğrunda canımın vermek benim için vicdan ve namus borcu olsun."
Bu asil Müslüman Türk kadını, evladına; vatanın bağımsızlığı ve milletin egemenliğine çıktığı yolda hep uzaktan duaları ile destek olmuştur." (Prof. Dr. Haydar Baş, Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 107)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.