FASL-I MUHABBET / Ümit KAYAÇELEBİ
Çocukluk yıllarımızda Türkiye'de herşeyi bulabilme ve alabilme imkânı yoktu. İnsanların dünya ile bağlantılarını tek sağlayan neşir organı da radyolardı. Radyo o günkü Türkiye insanının gözüydü, kulağıydı doğrusu herşeyiydi. Radyo bir bakıma o devre göre lükstü. Zaten herkesin radyosu yoktu dersem demeyin ki mübalağa ediyorum.
Çoğu insanın evinde radyosunun bulunmaması hesabıyla bahusus akşamları ajans (haber) saatinde radyosu olan komşulara gidilir ve eğer cereyan da yeterli geliyorsa radyo çalar ve bir huşû içerisinde ajans dinlenir ve dinleyenler de evlerine gidip bir keyifle hane halkına anlatırlardı.
O yıllarda cereyan yetersiz geldiği için radyolar çalmadığı için bazı vakti yerinde olan insanlar anot-katod (pilli büyük) radyo alırlardı. Pile dayalı olduğu için özellikle ajans saatlerinde, İstanbul Radyosu'nun (eğer radyo istasyonu çekiyorsa) canlı yayın programlarını ve bir de o yıllarda sinemayı tiyatroyu insanların ayağına, evine kadar taşıyan "Arkası Yarın" programlarını herkes pürdikkat dinlerdi.
Arkası Yarın programı her gün akşamları haber saatinden sonra yayınlanan yarım saat süren bir radyo tiyatrosu programı idi. Her gün belirli saatte yayınlanan yarım saatlik bir programdı. Ve Arkası Yarın programının saati geldiğinde tüm hane halkı radyonun başına yığılırdı. Eğer radyofonize edilen eser birde dram ise, artık radyo başındakilerin o hüzünlü hali görülmeye, ah vahları dinlenilmeye değerdi.
Bilhassa bayanlarda oyalı mendillerin, çevrelerin revaçta olduğu o hoş ve asude ortamlarda analarımız, bacılarımız, kızlarımız kendilerini arkası yarına bir kaptırırlardı ki çoğu zaman iki göz iki çeşme ağladıkları bile olurdu. Daha insanlığın haraç mezat bit pazarlarına düşmediği, vefanın ortada kol gezdiği, cömertliğin her yerde cirit attığı, yüreklerin yufka, insanlığın had safhada olduğu o 50'li, o 60'lı güzel yıllarda biz çoluk çocuk bir arada arkası yarın dinlerdik. Dinlerken de bitmesini istemez ve bir ertesi gün aynı saatte radyonun başında buluşuncaya dek bayağı heyecan yaşanırdı. Acaba gelecek bölümde ne olacak diyerek yaşlı-genç, kadın-erkek, büyük-küçük hiç farketmez aynı duygu, aynı heyecanla bir ertesi geceki programı iple çekerdik.
Kasetçalar, video, bilgisayar, internet, televizyon gibi çağın araçlarının daha olmadığı Türkiye'de bizim herşeyimiz, varımız yoğumuz radyo idi. Yaşlılar, orta yaşlılar umumiyetle "Ajans" tutkunu iken, gençler ve çocukların da ilgi odağı bu "Arkası Yarın" programları idi. Arkası Yarın programlarında bilhassa bizim yerli yazarların eserleri revaçtaydı. Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip, Kerime, Nadir, Muazzez Tahsin Berkand, Ömer Seyfettin, Hüseyin Rahmi Gürpınar gibi eserlerinin çoğu Türk klasikleri arasında anılan yerli yazarların yanı sıra yabancı yazarların da Jules Verne, Dickens, Hemingway, Balzac gibi şu anda hafızamda kalan yine eserleri dünya klasikleri arasında yer alan dünyaca tanınmış yabancı yazarların da eserleri radyo tiyatrosu arkası yarında yayınlanırdı.
Daha sinemanın siyah-beyaz fimlerle oynadığı o yıllarda inanın elli, yüz kuruşu bir araya getirip sinemaya gidemez ve biz sinemaya olan özlemimizi radyodaki arkası yarın programlarında giderirdik.
O yılların tanınmış sanatçılarının seslendirdiği, Çalıkuşu, Antikacı Dükkanı, İki Yıl Mektep Tatili, Hıçkırık, Esrarlı Ada aklımda kalan dinlediğim programlar. Sevgili dostlarım işte biz o yıllarda evimizdeki Aga, Nevtron, Siera, Philips, Siemens' -ki bunlar devrin kralı, markası tescilli radyolardı- markalı radyolarda yıllarca "Arkası Yarın" programlarını dinlerken kâh üzüldük, kâh keyiflenip kahkahalarla güldük.
Şimdi dramı ile komedisi ile o arkası yarınlar tatlı bir anı olarak hafızalarımızda kaldı, ancak inanın ki sanki o anlar sanki bugün yeniden yaşıyor gibi hala hafızalarımızda tazeliğini koruyor.
Çocukluk yıllarımızda Türkiye'de herşeyi bulabilme ve alabilme imkânı yoktu. İnsanların dünya ile bağlantılarını tek sağlayan neşir organı da radyolardı. Radyo o günkü Türkiye insanının gözüydü, kulağıydı doğrusu herşeyiydi. Radyo bir bakıma o devre göre lükstü. Zaten herkesin radyosu yoktu dersem demeyin ki mübalağa ediyorum.
Çoğu insanın evinde radyosunun bulunmaması hesabıyla bahusus akşamları ajans (haber) saatinde radyosu olan komşulara gidilir ve eğer cereyan da yeterli geliyorsa radyo çalar ve bir huşû içerisinde ajans dinlenir ve dinleyenler de evlerine gidip bir keyifle hane halkına anlatırlardı.
O yıllarda cereyan yetersiz geldiği için radyolar çalmadığı için bazı vakti yerinde olan insanlar anot-katod (pilli büyük) radyo alırlardı. Pile dayalı olduğu için özellikle ajans saatlerinde, İstanbul Radyosu'nun (eğer radyo istasyonu çekiyorsa) canlı yayın programlarını ve bir de o yıllarda sinemayı tiyatroyu insanların ayağına, evine kadar taşıyan "Arkası Yarın" programlarını herkes pürdikkat dinlerdi.
Arkası Yarın programı her gün akşamları haber saatinden sonra yayınlanan yarım saat süren bir radyo tiyatrosu programı idi. Her gün belirli saatte yayınlanan yarım saatlik bir programdı. Ve Arkası Yarın programının saati geldiğinde tüm hane halkı radyonun başına yığılırdı. Eğer radyofonize edilen eser birde dram ise, artık radyo başındakilerin o hüzünlü hali görülmeye, ah vahları dinlenilmeye değerdi.
Bilhassa bayanlarda oyalı mendillerin, çevrelerin revaçta olduğu o hoş ve asude ortamlarda analarımız, bacılarımız, kızlarımız kendilerini arkası yarına bir kaptırırlardı ki çoğu zaman iki göz iki çeşme ağladıkları bile olurdu. Daha insanlığın haraç mezat bit pazarlarına düşmediği, vefanın ortada kol gezdiği, cömertliğin her yerde cirit attığı, yüreklerin yufka, insanlığın had safhada olduğu o 50'li, o 60'lı güzel yıllarda biz çoluk çocuk bir arada arkası yarın dinlerdik. Dinlerken de bitmesini istemez ve bir ertesi gün aynı saatte radyonun başında buluşuncaya dek bayağı heyecan yaşanırdı. Acaba gelecek bölümde ne olacak diyerek yaşlı-genç, kadın-erkek, büyük-küçük hiç farketmez aynı duygu, aynı heyecanla bir ertesi geceki programı iple çekerdik.
Kasetçalar, video, bilgisayar, internet, televizyon gibi çağın araçlarının daha olmadığı Türkiye'de bizim herşeyimiz, varımız yoğumuz radyo idi. Yaşlılar, orta yaşlılar umumiyetle "Ajans" tutkunu iken, gençler ve çocukların da ilgi odağı bu "Arkası Yarın" programları idi. Arkası Yarın programlarında bilhassa bizim yerli yazarların eserleri revaçtaydı. Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip, Kerime, Nadir, Muazzez Tahsin Berkand, Ömer Seyfettin, Hüseyin Rahmi Gürpınar gibi eserlerinin çoğu Türk klasikleri arasında anılan yerli yazarların yanı sıra yabancı yazarların da Jules Verne, Dickens, Hemingway, Balzac gibi şu anda hafızamda kalan yine eserleri dünya klasikleri arasında yer alan dünyaca tanınmış yabancı yazarların da eserleri radyo tiyatrosu arkası yarında yayınlanırdı.
Daha sinemanın siyah-beyaz fimlerle oynadığı o yıllarda inanın elli, yüz kuruşu bir araya getirip sinemaya gidemez ve biz sinemaya olan özlemimizi radyodaki arkası yarın programlarında giderirdik.
O yılların tanınmış sanatçılarının seslendirdiği, Çalıkuşu, Antikacı Dükkanı, İki Yıl Mektep Tatili, Hıçkırık, Esrarlı Ada aklımda kalan dinlediğim programlar. Sevgili dostlarım işte biz o yıllarda evimizdeki Aga, Nevtron, Siera, Philips, Siemens' -ki bunlar devrin kralı, markası tescilli radyolardı- markalı radyolarda yıllarca "Arkası Yarın" programlarını dinlerken kâh üzüldük, kâh keyiflenip kahkahalarla güldük.
Şimdi dramı ile komedisi ile o arkası yarınlar tatlı bir anı olarak hafızalarımızda kaldı, ancak inanın ki sanki o anlar sanki bugün yeniden yaşıyor gibi hala hafızalarımızda tazeliğini koruyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.