Hazırlayan: Ali Rıza BAYZAN
Azınlık vakıfları araç, maksat Lozan Antlaşması'nı buharlaştırmak
AB uyum paketinde azınlık vakıfları:
Yangından mal kaçırır gibi TBMM'nden geçirilen AB uyum yasaları paketi malum olduğu üzere "cemaat/azınlık vakıfları"yla ilgili konuları da düzenliyordu.(1)
Kimilerine göre "cemaat/azınlık vakıfları", tümüyle kendi başına ele alınacak bir sadece insan haklarıyla ilgili konudur. Bize göre ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin uluslararası kuruluş senedi olan Lozan Barış Antlaşması'nı buharlaştırmaya sebep olacak bir düzenlemedir.
Kimilerine göre bizim düşünüşümüz bir paranoyadır. Olsun. Bir yüzünden yediği tokata karşılık diğer yüzünü çeviren bir şizofren olmaktansa yurduna hastalık derecesinde bağlı bir paranoid tip olmayı tercih ederiz.
Bizim duyarlılığımızı eleştirenler, IQ'ları en azından 90 ise Yeni Fizik'teki "Kaos Teorisi"ni kavrayabilirler sanırım. Kaos Teorisi'ne göre Pekin'deki bir kelebeğin kanat çırpması İstanbul'da bir sel felaketine yol açabilir.(2) Ya da geleneksel deyişimizle bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir askeri, bir asker bir orduyu götürür. Şimdilik sadece bir fikir vermek için belirteyim; söz konusu yasada niçin "cemaat vakıfları" kavramı kullanılıyor da "azınlık vakıfları" deniyor.
MGK olaya el koyuyor:
Çünkü küresel devler, Türkiye'de Lozan'a göre belirlenmiş azınlıkların ötesinde "Süryaniler, Yezidiler, Çerkesler, Lazlar..." gibi otuzdan fazla azınlık yaramak istiyor. Bu nedenle MGK, bu pazartesi yapacağı toplantıda "cemaat/azınlık vakıfları"yla ilgili düzenlemeleri ele alacak.
Toplantı öncesinde MGK Genel Sekreter Orgeneral Tuncer Kılınç, konuyla ilgili olarak ilgili politikacı ve bürokratlarla görüşmeler yaptı ve ulusal güvenlik açısından duyarlılıklarını iletti.
Küreselleşme ve postmodernizm adına küresel devler işlerine geldiği için etnik parçalanmayı kışkırtmaktalar. Yugoslavya ve Çekoslavakya bunun yakın örnekleri. Şimdi sırada Irak ardından Türkiye var. Prof. Dr. Haydar Baş'ın veciz ifadesiyle "AB'nin amacı Türkiye'yi Yugoslavyalaştırmak ve Türkleri Macarlaştırmaktır".
İşte azınlık vakıflarıyla ilgili düzenlemeler de bu ölümcül projenin bir parçasıdır.
Ermeni Agos gazetesi: Hakkımız teslim edildi
AB uyum yasaları paketinin ardından Haftalık Türkçe Ermenice Siyasi Aktüel Gazetesi olan Agos gelişmeleri şöyle duyuruyordu: "Hakkımız teslim edildi. Gergin bekleyiş sona erdi.. Avrupa Birliği'nin en kritik maddelerinden biri, azınlık vakıflarının mülk edinebilmesi de Meclis'te kabul edildi. Böylece kamuoyunda "36 Beyannamesi" olarak da bilinen cemaatin büyük bir sorunu da çözüme kavuşuyor." AB uyum yasalarını içeren 14 maddelik Demokrasi Paketi', TBMM'nin tarihi oturumunda tümüyle kabul edildi. İdam kaldırıldı... Kürtçe yayın ve öğrenim serbest... Azınlık vakıfları mülk edinebilecek ve bu mülkler üzerinde tasarrufta bulunabilecekler..."
Düzenlemelerin ardından Hrant Dink, "Bir direnişin öyküsü"nü yazıyordu Agos'ta.
Zaten bu konuda ön plana çıkan azınlık da Ermeniler olmuştu. Ermeni Patriği Mutafyan adeta Ankara'ya demir atmıştı; her gün bir siyasi lideri yakın markaja alarak lobi faaliyeti yapıyordu.
Ermenilerin bundan sonra vakıflarının hem vergiden hem de teftiş ve denetim payından muaf tutulmasını isteyeceğini şimdiden belirtelim. Keşke Ermenilerin istekleri sadece bunlardan ibaret olsa; Murat Bebiroğlu'nun kaleme aldığı "Türkiye Ermeni Cemaatinin Başlıca Sorunları" başlıklı yazıdaki isteklere bakarsak Ermeniler, devlet içinde adeta devlet olacak kadar talepleri var.(3) Hala Osmanlı çatısı altında yaşadıklarını mı sanıyorlar yoksa Türkiye'nin üniter yapısına kasıtları mı var acaba diye sormadan durmak zor!
Agos, Yeni Mesaj'ı suçluyor
Biliyorum bizi oldukça iyi izleyen Agos, daha önce yaptığı gibi yine bu diziden de söz ederken "Avrupa Birliği karşıtları eteklerindeki ırkçı taşları dökmeye devam ediyorlar" türünden başlıklar atacaktır.(4) Olsun atsınlar. Agos, bizi ırkçılıkla suçladı diye vatanseverlik vazgeçecek değiliz; Hırant Dink boşuna ümitlenmesin.
Ermeni Patriği Mutafyan'dan itiraf: Vakıflarımız bize fazla geliyor
Ermenilerin vakıflar dahil sahip oldukları kurumlar nüfuslarına oranla oldukça fazla geldiğini yine bizzat Ermeni Patriği Mutafyan ifade etmekteydi: "1990'lardaki resmi statistik verilerine göre çoğunluğu İstanbul'da bulunan Ermeni cemaatinin sayısı yaklaşık olarak 81,000 civarındaydı, ama ben bu sayının bugün gerçekte 55,000 ile 65,000 civarında olduğunu sanıyorum. Resmi veriler bazen Benelüks ülkelerinde veya Almanya'da çalışan veya bu gibi ülkelerde işçi statüsüyle bulunan Ermenileri de içeriyor.
İstanbul'daki cemaat vakıflarımızın çoğu iyi durumda ve bunların faaliyetleri ile ilgili olarak mali kaynak yetersizliği dışında herhangi bir sorunumuz yok denilebilir. Bu vakıflar cemaatin sayısının 150,000 kişi olduğu zamanlarda kurulmuşlardı ve şimdi 65,000 kişi bunları yönetmek, binalarını onarmak, faaliyetlerini sürdürmek zorunda. Okullarımızın sayısı belli ki ihtiyacımızın üzerinde. Belki 8-10 okulla daha iyi durumda olabilirdik ancak şu anda 18 tane var. 38 tane kiliseye de ihtiyacımız yok.
Halen 24 kilisede her pazar ayin yapılmakta. Diğer kiliselerde toplanan küçük cemaatlerimiz var ve bunlar papazlarımız tarafından hafta içleri açılarak ibadet gerçekleştiriliyor. Kilise ve kurum fazlamız var ve mali nedenlerden ötürü bunları çalışır durumda tutmak her gün giderek daha zorlaşmakta."(5)
Nüfusa oranla vakıf ve kurum fazlalığı Rumlar için de hayli hayli geçerlidir. Bir örnek olsun diye not ediyorum; bir Milli Eğitim Müfettişi'nin teftiş raporunda belirttiğine göre Rum azınlığa ait okullarda yasalara aykırı olmasına rağmen 200 civarında Süryani öğrenci okumaktadır. Üstelik bu öğrenciler devlet okulunda kayıtlı gözükmektedir. Umarız yetkili kurumlar bu konuyla tez zamanda ilgilenirler.
Nedir 36 Beyannamesi?
Türk Medeni Kanunu 1926 yılında yürürlüğe girmiştir. Kanunda vakıflarla ilgili önemli düzenlemeler de yer alıyordu. Ancak bu kanunla ilgili tatbikat kanununda, Medeni Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra kurulacak vakıfların, Medeni Kanun hükümlerine tabi olacağı, Medeni Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş vakıflar için "ayrıca bir tatbikat kanunu" çıkarılacağı belirtilmişti.
3 Haziran 1935 tarih ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu 1935 yılında yürürlüğe girdi. Bu kanunun 44. maddesi, Osmanlı döneminde çıkarılan 1912 tarihli kanuna benzer bir yol izleyerek, Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne yeni bir beyanname verilmesi öngörmüştür. İşte bu kanunla birlikte Azınlık Vakıfları'ndan, akar ve gayri menkullerine ilişkin istenen ve vakıf yönetimlerince Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne teslim edilen listelere "36 Beyannamesi" denir.(6)
AB uyum yasaları ne diyor?
AB uyum yasaları paketinin getirdiği yeni düzenleme ile, bugüne kadar ki uygulamanın aksine, azınlık/cemaat vakıflarına "her ne surette olursa olsun" mülkiyet edinebilme imkanı getirilmektedir. Hukukçular, "her ne surette olursa olsun" ibaresinin kapsama alanının neredeyse sınırsız olduğunu söylüyorlar. Bu bir gariplik.
Keşke garabet bundan ibaret olsa. Hem bir yasa çıkaracaksınız insanlar ve tüzel kişiler kurala uysun diye; sonra da uymayanları ödüllendirmek için ayrıca bir yasa çıkaracaksınız. Bu durum açıkçası yasa-dışı faaliyetleri kışkırtmak değil midir?
Lozan, karşılıklılığı öngörüyordu; buna göre en azından Rum azınlığa ait vakıflar için Batı Trakya Türkleriyle bir denklik aranması gerekmez miydi?
Dipnotlar:
1) Bu yönde bir düzenleme Özal zamanında da planlanmıştı; ancak kamuoyunun duyarlılığı buna izin vermemişti. Bkz., www.1936beyannamesi.com/kaybedilen_gayrimenkuller.htm
2) James Gleick, Kaos, Ank.-1995, Tübitak yay., "Kelebek etkisi" başlıklı bölüm.
3)www.hyetert.com/yazi3.asp?s=1&AltYazi=Kaynaklar+%5C%3E+Sorunlar%FDm%FDz&Id=15&DilId=1
4) Agos, M. Emin Koç'un ve bendenizin konuya dair 29 Temmuz 2002 tarihli yazısını şöyle değerlendiriyordu: "AB'ye uyum yasaları ülke gündemindeyken, 14 maddelik paketin içinde yer alan Azınlık Vakıfları ile ilgili yapılması beklenen düzenlemenin aleyhine, aşırı sağcı basında yazılar yayınlandı. AB karşıtları arasında bu yasayı ülkeye ihanet olarak değerlendirenler de bulunuyor." Ağustos 2002 Agos.
5) 26 Eylül 2002 Lraper Online Haftalık Haber Bülteni
6) Aslında bu proje Osmanlı döneminde de vardı; ancak uygulamaya geçirilememişti.
Azınlık vakıfları araç, maksat Lozan Antlaşması'nı buharlaştırmak
AB uyum paketinde azınlık vakıfları:
Yangından mal kaçırır gibi TBMM'nden geçirilen AB uyum yasaları paketi malum olduğu üzere "cemaat/azınlık vakıfları"yla ilgili konuları da düzenliyordu.(1)
Kimilerine göre "cemaat/azınlık vakıfları", tümüyle kendi başına ele alınacak bir sadece insan haklarıyla ilgili konudur. Bize göre ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin uluslararası kuruluş senedi olan Lozan Barış Antlaşması'nı buharlaştırmaya sebep olacak bir düzenlemedir.
Kimilerine göre bizim düşünüşümüz bir paranoyadır. Olsun. Bir yüzünden yediği tokata karşılık diğer yüzünü çeviren bir şizofren olmaktansa yurduna hastalık derecesinde bağlı bir paranoid tip olmayı tercih ederiz.
Bizim duyarlılığımızı eleştirenler, IQ'ları en azından 90 ise Yeni Fizik'teki "Kaos Teorisi"ni kavrayabilirler sanırım. Kaos Teorisi'ne göre Pekin'deki bir kelebeğin kanat çırpması İstanbul'da bir sel felaketine yol açabilir.(2) Ya da geleneksel deyişimizle bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir askeri, bir asker bir orduyu götürür. Şimdilik sadece bir fikir vermek için belirteyim; söz konusu yasada niçin "cemaat vakıfları" kavramı kullanılıyor da "azınlık vakıfları" deniyor.
MGK olaya el koyuyor:
Çünkü küresel devler, Türkiye'de Lozan'a göre belirlenmiş azınlıkların ötesinde "Süryaniler, Yezidiler, Çerkesler, Lazlar..." gibi otuzdan fazla azınlık yaramak istiyor. Bu nedenle MGK, bu pazartesi yapacağı toplantıda "cemaat/azınlık vakıfları"yla ilgili düzenlemeleri ele alacak.
Toplantı öncesinde MGK Genel Sekreter Orgeneral Tuncer Kılınç, konuyla ilgili olarak ilgili politikacı ve bürokratlarla görüşmeler yaptı ve ulusal güvenlik açısından duyarlılıklarını iletti.
Küreselleşme ve postmodernizm adına küresel devler işlerine geldiği için etnik parçalanmayı kışkırtmaktalar. Yugoslavya ve Çekoslavakya bunun yakın örnekleri. Şimdi sırada Irak ardından Türkiye var. Prof. Dr. Haydar Baş'ın veciz ifadesiyle "AB'nin amacı Türkiye'yi Yugoslavyalaştırmak ve Türkleri Macarlaştırmaktır".
İşte azınlık vakıflarıyla ilgili düzenlemeler de bu ölümcül projenin bir parçasıdır.
Ermeni Agos gazetesi: Hakkımız teslim edildi
AB uyum yasaları paketinin ardından Haftalık Türkçe Ermenice Siyasi Aktüel Gazetesi olan Agos gelişmeleri şöyle duyuruyordu: "Hakkımız teslim edildi. Gergin bekleyiş sona erdi.. Avrupa Birliği'nin en kritik maddelerinden biri, azınlık vakıflarının mülk edinebilmesi de Meclis'te kabul edildi. Böylece kamuoyunda "36 Beyannamesi" olarak da bilinen cemaatin büyük bir sorunu da çözüme kavuşuyor." AB uyum yasalarını içeren 14 maddelik Demokrasi Paketi', TBMM'nin tarihi oturumunda tümüyle kabul edildi. İdam kaldırıldı... Kürtçe yayın ve öğrenim serbest... Azınlık vakıfları mülk edinebilecek ve bu mülkler üzerinde tasarrufta bulunabilecekler..."
Düzenlemelerin ardından Hrant Dink, "Bir direnişin öyküsü"nü yazıyordu Agos'ta.
Zaten bu konuda ön plana çıkan azınlık da Ermeniler olmuştu. Ermeni Patriği Mutafyan adeta Ankara'ya demir atmıştı; her gün bir siyasi lideri yakın markaja alarak lobi faaliyeti yapıyordu.
Ermenilerin bundan sonra vakıflarının hem vergiden hem de teftiş ve denetim payından muaf tutulmasını isteyeceğini şimdiden belirtelim. Keşke Ermenilerin istekleri sadece bunlardan ibaret olsa; Murat Bebiroğlu'nun kaleme aldığı "Türkiye Ermeni Cemaatinin Başlıca Sorunları" başlıklı yazıdaki isteklere bakarsak Ermeniler, devlet içinde adeta devlet olacak kadar talepleri var.(3) Hala Osmanlı çatısı altında yaşadıklarını mı sanıyorlar yoksa Türkiye'nin üniter yapısına kasıtları mı var acaba diye sormadan durmak zor!
Agos, Yeni Mesaj'ı suçluyor
Biliyorum bizi oldukça iyi izleyen Agos, daha önce yaptığı gibi yine bu diziden de söz ederken "Avrupa Birliği karşıtları eteklerindeki ırkçı taşları dökmeye devam ediyorlar" türünden başlıklar atacaktır.(4) Olsun atsınlar. Agos, bizi ırkçılıkla suçladı diye vatanseverlik vazgeçecek değiliz; Hırant Dink boşuna ümitlenmesin.
Ermeni Patriği Mutafyan'dan itiraf: Vakıflarımız bize fazla geliyor
Ermenilerin vakıflar dahil sahip oldukları kurumlar nüfuslarına oranla oldukça fazla geldiğini yine bizzat Ermeni Patriği Mutafyan ifade etmekteydi: "1990'lardaki resmi statistik verilerine göre çoğunluğu İstanbul'da bulunan Ermeni cemaatinin sayısı yaklaşık olarak 81,000 civarındaydı, ama ben bu sayının bugün gerçekte 55,000 ile 65,000 civarında olduğunu sanıyorum. Resmi veriler bazen Benelüks ülkelerinde veya Almanya'da çalışan veya bu gibi ülkelerde işçi statüsüyle bulunan Ermenileri de içeriyor.
İstanbul'daki cemaat vakıflarımızın çoğu iyi durumda ve bunların faaliyetleri ile ilgili olarak mali kaynak yetersizliği dışında herhangi bir sorunumuz yok denilebilir. Bu vakıflar cemaatin sayısının 150,000 kişi olduğu zamanlarda kurulmuşlardı ve şimdi 65,000 kişi bunları yönetmek, binalarını onarmak, faaliyetlerini sürdürmek zorunda. Okullarımızın sayısı belli ki ihtiyacımızın üzerinde. Belki 8-10 okulla daha iyi durumda olabilirdik ancak şu anda 18 tane var. 38 tane kiliseye de ihtiyacımız yok.
Halen 24 kilisede her pazar ayin yapılmakta. Diğer kiliselerde toplanan küçük cemaatlerimiz var ve bunlar papazlarımız tarafından hafta içleri açılarak ibadet gerçekleştiriliyor. Kilise ve kurum fazlamız var ve mali nedenlerden ötürü bunları çalışır durumda tutmak her gün giderek daha zorlaşmakta."(5)
Nüfusa oranla vakıf ve kurum fazlalığı Rumlar için de hayli hayli geçerlidir. Bir örnek olsun diye not ediyorum; bir Milli Eğitim Müfettişi'nin teftiş raporunda belirttiğine göre Rum azınlığa ait okullarda yasalara aykırı olmasına rağmen 200 civarında Süryani öğrenci okumaktadır. Üstelik bu öğrenciler devlet okulunda kayıtlı gözükmektedir. Umarız yetkili kurumlar bu konuyla tez zamanda ilgilenirler.
Nedir 36 Beyannamesi?
Türk Medeni Kanunu 1926 yılında yürürlüğe girmiştir. Kanunda vakıflarla ilgili önemli düzenlemeler de yer alıyordu. Ancak bu kanunla ilgili tatbikat kanununda, Medeni Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra kurulacak vakıfların, Medeni Kanun hükümlerine tabi olacağı, Medeni Kanun'un yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş vakıflar için "ayrıca bir tatbikat kanunu" çıkarılacağı belirtilmişti.
3 Haziran 1935 tarih ve 2762 sayılı Vakıflar Kanunu 1935 yılında yürürlüğe girdi. Bu kanunun 44. maddesi, Osmanlı döneminde çıkarılan 1912 tarihli kanuna benzer bir yol izleyerek, Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne yeni bir beyanname verilmesi öngörmüştür. İşte bu kanunla birlikte Azınlık Vakıfları'ndan, akar ve gayri menkullerine ilişkin istenen ve vakıf yönetimlerince Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne teslim edilen listelere "36 Beyannamesi" denir.(6)
AB uyum yasaları ne diyor?
AB uyum yasaları paketinin getirdiği yeni düzenleme ile, bugüne kadar ki uygulamanın aksine, azınlık/cemaat vakıflarına "her ne surette olursa olsun" mülkiyet edinebilme imkanı getirilmektedir. Hukukçular, "her ne surette olursa olsun" ibaresinin kapsama alanının neredeyse sınırsız olduğunu söylüyorlar. Bu bir gariplik.
Keşke garabet bundan ibaret olsa. Hem bir yasa çıkaracaksınız insanlar ve tüzel kişiler kurala uysun diye; sonra da uymayanları ödüllendirmek için ayrıca bir yasa çıkaracaksınız. Bu durum açıkçası yasa-dışı faaliyetleri kışkırtmak değil midir?
Lozan, karşılıklılığı öngörüyordu; buna göre en azından Rum azınlığa ait vakıflar için Batı Trakya Türkleriyle bir denklik aranması gerekmez miydi?
Dipnotlar:
1) Bu yönde bir düzenleme Özal zamanında da planlanmıştı; ancak kamuoyunun duyarlılığı buna izin vermemişti. Bkz., www.1936beyannamesi.com/kaybedilen_gayrimenkuller.htm
2) James Gleick, Kaos, Ank.-1995, Tübitak yay., "Kelebek etkisi" başlıklı bölüm.
3)www.hyetert.com/yazi3.asp?s=1&AltYazi=Kaynaklar+%5C%3E+Sorunlar%FDm%FDz&Id=15&DilId=1
4) Agos, M. Emin Koç'un ve bendenizin konuya dair 29 Temmuz 2002 tarihli yazısını şöyle değerlendiriyordu: "AB'ye uyum yasaları ülke gündemindeyken, 14 maddelik paketin içinde yer alan Azınlık Vakıfları ile ilgili yapılması beklenen düzenlemenin aleyhine, aşırı sağcı basında yazılar yayınlandı. AB karşıtları arasında bu yasayı ülkeye ihanet olarak değerlendirenler de bulunuyor." Ağustos 2002 Agos.
5) 26 Eylül 2002 Lraper Online Haftalık Haber Bülteni
6) Aslında bu proje Osmanlı döneminde de vardı; ancak uygulamaya geçirilememişti.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.