Bugünkü yazıma geçmeden önce Bayram'a dair bir-iki söz sarfetmek istiyorum.
Bugün Ramazan Bayramı... Öncelikle tüm okurlarımın Ramazan Bayramı'nı en içten duygularla tebrik ederim. Bayramlar son derece güzel günlerdir. İnsanların neşelendiği, gülümsediği günler... Büyüklerin hoşnut edildiği, küçüklerin sevindirildiği anlardır bayramlar.
Klasik hale geldi ama tekrarlamaktan kaçınmayacağım, son 3-4 yıldır bayramlarımızın tadında ciddi ölçüde azalma görüyorum. Bunun pek çok sebebi var... Ekonomik krizin etkilerinin devam etmesi bunlardan biri. Ancak herşeyi "ekonomik kriz"le izah etmek de zor. Çünkü bayramlar maneviyatın egemen olduğu günlerdir. Demek ki, insanımızın maneviyatı da "erozyon"a uğruyor. Maddiyat ön plana çıkıyor. İnsanımız, Batılı ülkelerde olduğu gibi, gittikçe parayı daha fazla cebinden çıkarıp, gönlüne yerleştiriyor. İşte bayramları tatsızlaştıran temel faktörlerden, bence, en temeli bu...
Şu Alman vakıfları meselesi
Dönelim ana gündemimize.. Türkiye'deki Alman vakıflarının yöneticileri, Bergama köylüleri ve İstanbul Barosu eski Başkanı Yücel Sayman ile birlikte 26 Aralık'ta Ankara DGM'de yargı karşısına çıkacak. Almanya bu davaya çok büyük önem veriyor. Ankara'ya yoğun baskı uyguluyorlar. Alman yetkililer, epey ileri giderek, "Alman vakıfları ile ilgili arzulamadığımız bir karar alırsanız, AB'yi unutun mesajını" da veriyorlar.
Alman vakıflarına biçilen suçlama 'casusluk yapmak'. Davayı sadece Almanya hükümeti değil, Avrupa ve Türkiye'deki pek çok sivil toplum örgütü yakından izliyor.
Herşey 'siyanüre
hayır'la başladı
Aslında herşey, Bergama halkının, kasabalarındaki altın madeninde siyanür kullanılmasına itiraz etmesiyle başladı. Türkiye onları yaptıkları renkli eylemlerle tanıdı. Arkalarında kendi oylarıyla seçtikleri belediye başkanlarının da desteğiyle, her akşam başka bir haber bülteninde seslerini duyurmaya çalışıyorlardı. Kimi zaman da yarı çıplak boğaz köprüsü üzerinde yaptıkları eylemlerle.
Ancak Bergama halkının bu isteğine daha sonra 'casusluk' iddiaları karıştı. Konuyla ilgili Necip Hablemitoğlu tarafından yazılan kitapta, Türkiye'de faaliyet gösteren bazı Alman vakıflarının, ülkelerinin çıkarları için Bergama'daki siyanürlü altın muhalefetini desteklediği belirtiliyordu. Kitaptaki iddialar yabana atılır cinsten değil:
Almanya Türkiye'ye yılda 2 milyar dolarlık altın ihraç ediyor. Türkiye'ye bu miktarda altın ihraç eden Alman şirketleri, altın madenini "siyanürlü işleme yöntemiyle" çıkarıyor. Alman vakıfları, Bergamalı köylüleri kullanarak, Türkiye'nin sahip olduğu "altın madenlerini" işlemesinin önüne geçmek istiyor. Böylece sözkonusu vakıflar, Alman şirketleri adına dolaylı olarak faaliyet gösteriyorlar...
Bu iddialarla başlayan tartışma giderek büyüdü. Sosyal Demokrasi Vakfı, Türk Demokrasi Vakfı, İstanbul Barosu gibi bazı sivil toplum örgütlerinin de iddialarda adı geçti. Ve ardından yargı devreye girdi ve Ankara DGM Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlattı.
Ankara DGM dava açtı
Ankara DGM'nin eski Savcısı Nuh Mete Yüksel, görevindeki son gününde Alman vakıfları hakkında 'casusluk' yaptığı iddiasıyla dava açtı. Hazırlanan 72 sayfalık iddianamede, "Vakıfların, Türkiye faaliyetleri incelendiğinde, konunun hukuki bir casusluk faaliyeti olduğuna ilişkin ciddi belirtiler görüleceği" vurgulandı. "Vakıflar, Alman dış politikasının en etkili ve en güvenilir maşalarıdır" ifadesinin yer aldığı iddianamede, bunların klasik diplomasinin hiçbir başarı gösteremediği yerlerde işlevlerini sürdürdükleri, siyasetin ve toplumun bütün önemli alanlarına nüfuz ettikleri" vurgulandı.
İddianamede, Konrad Adenauer Vakfı Türkiye Temsilcisi Wulf Schönbohm ve yardımcısı Dirk Tröndle, Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi Figen Fatma Uğur, Frederich Ebert Vakfı Türkiye Temsilcisi Hans Schumaher, Frederich Naumann Vakfı Türkiye Temsilcisi Wolfgang Sachsenröder, Şarkiyat Enstitüsü Başkanı Claus Schönig ve yardımcıları Astrid Menz ve Börte Sagaster, FİAN (Foodfirst Information Action Network-Önce Gıda Bilgi ve Eylem Ağı) örgütü Başkanı Petra Sauerland, FİAN temsilcisi Birsel Lemke, eski İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, Bergama köylülerini temsil eden Oktay Konyar, eski Bergama Belediye Başkanı Safa Taşkın, İzmir Barosu avukatlarından Senih Özay, Lemke ve Konyar'la bağlantılı çalıştığı bildirilen Özcan Durmaz hakkında, TCK'nın "devletin emniyetine karşı gizli anlaşma" başlığını taşıyan 171. maddesine göre 8 yıldan 15 yıla kadar ağır hapis isteniyor.
İlişkide oldukları Türk vakıflar
Alman vakıflarının Türkiye'de ilişkide bulundukları vakıflardan biri, Türk Demokrasi Vakfı (TDV). TDV'nin Genel Başkanı ve eski Turizm Bakanı Bülent Akarcalı, Konrad Adenauer Vakfı ile ilişkilerinin ANAP olarak 1985'li yıllarda başladığını ve hem bu vakfın, hem de diğer Alman vakıflarının Türkiye'ye gelmesinde vakıf olarak öncülük ettiklerini belirtiyor. Bir başka vakıf ise Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV). SODEV Genel Başkanı ve eski milletvekili, YTP üyesi Ercan Karakaş ise davayı bir talihsizlik olarak nitelendiriyor.
4 bin 500 avukat savunacak
Şimdi gözler, 26 Aralık'ta Ankara 1 No'lu DGM'de gerçekleşecek ilk duruşmaya çevrildi. Sivil toplumun desteğiyle dava süreci bir kampanyaya dönüştü. 15 sanığı savunmak için sayıları 4 bin 500'ü bulan avukat, davada görev almak için vekalet verdi. Bu bir rekor. sanık başına 300 avukat düşüyor! Bunca Türk avukat neden Türk yargısının "casuslukla suçladığı" Alman vakıflarını savunmak için çırpınıp duruyor? Anlamak mümkün değil. Öte yandan, çok sayıda yabancı avukat da davaya katılacak. Kısaca, 26 Aralık'taki duruşma hem çok ses getirecek, hem de ilginç olacak.
Bugün Ramazan Bayramı... Öncelikle tüm okurlarımın Ramazan Bayramı'nı en içten duygularla tebrik ederim. Bayramlar son derece güzel günlerdir. İnsanların neşelendiği, gülümsediği günler... Büyüklerin hoşnut edildiği, küçüklerin sevindirildiği anlardır bayramlar.
Klasik hale geldi ama tekrarlamaktan kaçınmayacağım, son 3-4 yıldır bayramlarımızın tadında ciddi ölçüde azalma görüyorum. Bunun pek çok sebebi var... Ekonomik krizin etkilerinin devam etmesi bunlardan biri. Ancak herşeyi "ekonomik kriz"le izah etmek de zor. Çünkü bayramlar maneviyatın egemen olduğu günlerdir. Demek ki, insanımızın maneviyatı da "erozyon"a uğruyor. Maddiyat ön plana çıkıyor. İnsanımız, Batılı ülkelerde olduğu gibi, gittikçe parayı daha fazla cebinden çıkarıp, gönlüne yerleştiriyor. İşte bayramları tatsızlaştıran temel faktörlerden, bence, en temeli bu...
Şu Alman vakıfları meselesi
Dönelim ana gündemimize.. Türkiye'deki Alman vakıflarının yöneticileri, Bergama köylüleri ve İstanbul Barosu eski Başkanı Yücel Sayman ile birlikte 26 Aralık'ta Ankara DGM'de yargı karşısına çıkacak. Almanya bu davaya çok büyük önem veriyor. Ankara'ya yoğun baskı uyguluyorlar. Alman yetkililer, epey ileri giderek, "Alman vakıfları ile ilgili arzulamadığımız bir karar alırsanız, AB'yi unutun mesajını" da veriyorlar.
Alman vakıflarına biçilen suçlama 'casusluk yapmak'. Davayı sadece Almanya hükümeti değil, Avrupa ve Türkiye'deki pek çok sivil toplum örgütü yakından izliyor.
Herşey 'siyanüre
hayır'la başladı
Aslında herşey, Bergama halkının, kasabalarındaki altın madeninde siyanür kullanılmasına itiraz etmesiyle başladı. Türkiye onları yaptıkları renkli eylemlerle tanıdı. Arkalarında kendi oylarıyla seçtikleri belediye başkanlarının da desteğiyle, her akşam başka bir haber bülteninde seslerini duyurmaya çalışıyorlardı. Kimi zaman da yarı çıplak boğaz köprüsü üzerinde yaptıkları eylemlerle.
Ancak Bergama halkının bu isteğine daha sonra 'casusluk' iddiaları karıştı. Konuyla ilgili Necip Hablemitoğlu tarafından yazılan kitapta, Türkiye'de faaliyet gösteren bazı Alman vakıflarının, ülkelerinin çıkarları için Bergama'daki siyanürlü altın muhalefetini desteklediği belirtiliyordu. Kitaptaki iddialar yabana atılır cinsten değil:
Almanya Türkiye'ye yılda 2 milyar dolarlık altın ihraç ediyor. Türkiye'ye bu miktarda altın ihraç eden Alman şirketleri, altın madenini "siyanürlü işleme yöntemiyle" çıkarıyor. Alman vakıfları, Bergamalı köylüleri kullanarak, Türkiye'nin sahip olduğu "altın madenlerini" işlemesinin önüne geçmek istiyor. Böylece sözkonusu vakıflar, Alman şirketleri adına dolaylı olarak faaliyet gösteriyorlar...
Bu iddialarla başlayan tartışma giderek büyüdü. Sosyal Demokrasi Vakfı, Türk Demokrasi Vakfı, İstanbul Barosu gibi bazı sivil toplum örgütlerinin de iddialarda adı geçti. Ve ardından yargı devreye girdi ve Ankara DGM Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlattı.
Ankara DGM dava açtı
Ankara DGM'nin eski Savcısı Nuh Mete Yüksel, görevindeki son gününde Alman vakıfları hakkında 'casusluk' yaptığı iddiasıyla dava açtı. Hazırlanan 72 sayfalık iddianamede, "Vakıfların, Türkiye faaliyetleri incelendiğinde, konunun hukuki bir casusluk faaliyeti olduğuna ilişkin ciddi belirtiler görüleceği" vurgulandı. "Vakıflar, Alman dış politikasının en etkili ve en güvenilir maşalarıdır" ifadesinin yer aldığı iddianamede, bunların klasik diplomasinin hiçbir başarı gösteremediği yerlerde işlevlerini sürdürdükleri, siyasetin ve toplumun bütün önemli alanlarına nüfuz ettikleri" vurgulandı.
İddianamede, Konrad Adenauer Vakfı Türkiye Temsilcisi Wulf Schönbohm ve yardımcısı Dirk Tröndle, Heinrich Böll Vakfı Türkiye Temsilcisi Figen Fatma Uğur, Frederich Ebert Vakfı Türkiye Temsilcisi Hans Schumaher, Frederich Naumann Vakfı Türkiye Temsilcisi Wolfgang Sachsenröder, Şarkiyat Enstitüsü Başkanı Claus Schönig ve yardımcıları Astrid Menz ve Börte Sagaster, FİAN (Foodfirst Information Action Network-Önce Gıda Bilgi ve Eylem Ağı) örgütü Başkanı Petra Sauerland, FİAN temsilcisi Birsel Lemke, eski İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, Bergama köylülerini temsil eden Oktay Konyar, eski Bergama Belediye Başkanı Safa Taşkın, İzmir Barosu avukatlarından Senih Özay, Lemke ve Konyar'la bağlantılı çalıştığı bildirilen Özcan Durmaz hakkında, TCK'nın "devletin emniyetine karşı gizli anlaşma" başlığını taşıyan 171. maddesine göre 8 yıldan 15 yıla kadar ağır hapis isteniyor.
İlişkide oldukları Türk vakıflar
Alman vakıflarının Türkiye'de ilişkide bulundukları vakıflardan biri, Türk Demokrasi Vakfı (TDV). TDV'nin Genel Başkanı ve eski Turizm Bakanı Bülent Akarcalı, Konrad Adenauer Vakfı ile ilişkilerinin ANAP olarak 1985'li yıllarda başladığını ve hem bu vakfın, hem de diğer Alman vakıflarının Türkiye'ye gelmesinde vakıf olarak öncülük ettiklerini belirtiyor. Bir başka vakıf ise Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV). SODEV Genel Başkanı ve eski milletvekili, YTP üyesi Ercan Karakaş ise davayı bir talihsizlik olarak nitelendiriyor.
4 bin 500 avukat savunacak
Şimdi gözler, 26 Aralık'ta Ankara 1 No'lu DGM'de gerçekleşecek ilk duruşmaya çevrildi. Sivil toplumun desteğiyle dava süreci bir kampanyaya dönüştü. 15 sanığı savunmak için sayıları 4 bin 500'ü bulan avukat, davada görev almak için vekalet verdi. Bu bir rekor. sanık başına 300 avukat düşüyor! Bunca Türk avukat neden Türk yargısının "casuslukla suçladığı" Alman vakıflarını savunmak için çırpınıp duruyor? Anlamak mümkün değil. Öte yandan, çok sayıda yabancı avukat da davaya katılacak. Kısaca, 26 Aralık'taki duruşma hem çok ses getirecek, hem de ilginç olacak.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Recep Bahar / diğer yazıları
- ABD harika bir ekonomiye mi sahip? / 14.08.2018
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016
- Ne yapmalı? / 13.08.2018
- Komşunla kavga et uzaklarda pazar ara! / 02.02.2016
- Diyarbakır'da kilise-ev faktörü! / 01.02.2016
- Çin ekonomisi alarm mı veriyor? / 20.01.2016
- Büyük İsrail yolunda sıra İran'da / 19.01.2016
- Terör Sultanahmet bölgesini sıfırla çarptı / 15.01.2016
- Sultanahmet'in şifreleri / 13.01.2016
- Türkiye ile Suudi Arabistan ne zaman papaz olacak? / 09.01.2016
- Ekonomik çöküşü bir de buradan seyredin / 05.01.2016